nin bu yakasında ne arıyorsunuz. Öbür tarafa gidin; öbür ta- rafa gidin!) dedi. Ouwartier Latin, bugünkü orta yaşlı edebiyat neslinin kalbinde bir kaybolmuş cennetin yadı gibidir. Bundan yirmi, yirmi beş yıl evvel ao hepimizin kâbesi idi. Aramızdan nice hacılar oraya bir daha dönmemek üzere gittiler. Dönenlerimiz de ölünciye kadar onun hasretiyle yanıp tutuştular. Haydi bu mübarek ülkenin toprağına yüz sürmeğe gidelim. Lüxemburg bahçesi Fransada intelektüel gençliğin, eski Ouar- Her Lalin ananclerine sadık kalmış «Boheme» arlistlerin mesi- residir. «Boheme» şairlerinin ilahı Paul Verlain'in yarım heykeli de burada dikilidir. Onu, bundan beş altı yıl evvel bir defa gör- müştüm. Bir defa daha görmek istedim. Fakat yerini unutmu- şum; bir türlü bulamıyorum. Arkadaşım her rasgeldiği gence soruyor; her talebe kümesine yaklaşıyor: «Verlain'in hey- keli?» Verlain, Verlain? Bu da kim? Bir gülüşmedir gidiyor. Artık, genc talebelere sormaktan vazgeçtik., Paul Verlain dev- rine yakın olan nesilden bir adam aramağa başladık. Ağaçla- riın arasından kırçıl sakallı biri, yanında bir mektepli çocukla bize doğru geliyor. Yaklaşıyoruz: «Paul Verlain'in heykeli?» Herif şaşıyor, sırıtıyor. İğilip çocuğa soruyor: «Mutlaka sen bileceksin. Mektepte işitmişsindir.» diyor. Çocuk, bir coğrafya imtihanında Himalayanın yerini bulamıyan bir talebe sıkılgan- lhğiyle önüne bakakaldı. Ve Paul Verlain, on dokuzuncu asır Fransız edebiyatındaki bü - yük zirveler zincirinin, hiç şüphesiz bir Himalâyası idi.