Parisin seçme halkı ondan bu tarzda ayrılmanın ifade eltiği ma- nayı hiç te anlar görünmediler. Avant Senne locaların birinde bir Hollysood yıldızı umumun alâkasını hep kendi üstüne çekimiş- ti. Bütün dürbünler sinema gökünün bu esrarlı, bu mıknatıslı, bu acayip seyyaresine doğru çevrilip duruyordu. Solgun Marlene, lâcivert parıltılı. vhsi -kuştüyleriyle mavi şimsekli elmaslarının arasında. belki, tam bir yıldız değilse bi- le herhalde başka bir yıldızdan inmiş bir mahlüku andırıyordu. Bu mahlük, ne söylüyor, ne gülüyor, ne bakıyor, hatta, ne de etrafını saran kızgın alâka çemberinden haberdar görünüyordu. Yüzbin mum kuvvetinde projektörlerle bakışmağa alışmış göz- leri, bu eski «Fransız Tiyatrosu» nun yarı karanlık salonunda kay- naşan insanlar üstüne çevrilmesini bilmiyor gibiydi. Belli ki, burası onun dünyası değildi, ve bu kalabalıkla ne bir soy, ne bir asır kardeşliği vardı. Yahsi ve iptidat birşey onu bizden ayırı- yordu. Ö, viran bir medeniyetin muhteşem yıkmtısı ortasında garip ve yalnız bir çiçekti. Kökleri, bizim için, hassası henüz belli olmıyan bir taopraktan kuvvet alıyordu. Yüzünden sızıp da- ğılan bu madeni parıltılar, bütün vücudünden çıkan bu radimo- lar, ona bir donmuş yıldırım netameliliğini veren bu beyaz ateş yeni, yepyeni bir geoloğialık hadisenin eserleri idi. Hiç şüphesiz, henüz pek eksik va çiğ olan sinema edebiyatin- da bütün bu esrarlı tecelliler bir «sexe apeel» sıfatı takılmakla herşey izah olunmuş zannediliyor. Lâkin, Marlâne bu kadar ba- sit bir vakıa değildir. O, yalnız insanlar üstünde bir «cinsi» tesir yapmakla kalmıyor. Makineye ruh veriyor; elektriğe ihtiras ka- tiyor; sımaali idealleştiriyor; tabiatin görünür görünmez, bilinir bilinmez bütün kudretlerini bir insani disiplin altına alıp bir in- sani gayeye doğru sürüklüyor. Onun eski zamanlardaki kâhin ve büyücü kadınlardan nr farkı var? Marlöne'nin sinema edebi- yatında bir başka adı da (Yampir) dir. O, eğer, kadim Misir medeniyetinde doğmus olsaydı, bahtın, kaza ve kaderin, ölü- mün; ve ölüme götüren ihtirasların sınırında çömelmiş duran (Sfenks) mutlaka o olurdu. Çölün avare kâhinleri onun bak- tığı noktaya define aramağa giderdi. Dertliler küme küme ondan şifa dilenmeğe gelirdi. Hasretliler adaklarını ona adarlardı ve 26