Rusçayı çatra patra konuşuyor, bunu da kendisi için bir imtiyaz telakki ediyordu. Nefer, eline geçen bir hatıra defterini" yazılı sahifaların. cayır cayır yırtarken o, bolşevikliğin insani ve iktisa- di kıymetlerinden bahsederek nefere yoramağa, defieri kur- tarmağa uğraşıyordu. Zabitler bize sordular: Bunlarda ne var? Tercümanla cavap verdik: Vesikalar, para ve gördükleriniz! Uzun boylu araştırmağa , nedense, lüzum görmediler. O kuş uçurmayan çekadan biz mektup resim ve saire kaç r mıştık. Bunun da yegâne sebebi telaşsızlığım'z ve lakaydimiz idi. Diğer oarkadaşımız çırpınıp: Bunda bir şey yok! dedikçe şüphe uyandırıyor, defter gittik- çe Nasrettin hocanın kuşuna dönüyordu. * Sira eşyalara geldi. Bara- kaların arkasındaki o meydana dizilmiş olan eşyalarımızın yanı- na gittik. Yeni bir hamal sürü- sü ile karşılaştık. Batumda ha- mallık sanatı ermenilerni inh'sar ve ihtisasları altında olduğu anlaşılıyordu. Çünkü bunlar da ermeni idiler. pler kesiliyo , sandıklar, sepetler açılıyor, ne var ne yoksa ortaya, topraklar üstüne yayılıp dökülüyor, didim didik- lemiyordu. Arafa bir gazee parçası, bir kitap hakkında, zabitler arasında, ciddi ve ehem- miyetli bir müzakere geçiyor. Kitap müsadere ediliyor, gazete patçalanıyordu. Sandıklardan çıkan eşyayı, kendi te akkileri- re göre, bir aileye çok fazla ve lüzumsuz gören neferler za- bitlere göstererek ne yapacak- larını soruyorlardı. Bir kardeş memlekete davet ile getirilen bu misefirlerin eşyalarına dokun- makta kim bilirce gibi bir mahzur gören zabitler pek'e musadere cihetine gitmek iste- miyorlardı. Valnız bisi, hanımlarımızdan birini gös- tererek: Madama, gelinmi gidi- yorl dedi. Suali bize tercüme ettikleri zaman kendim zi tuta- mamış, kahkahayla gülmüştük. Bu acip araştırma işi b tmiş- ti. Söylenildiğine göre pekte kol y bitmişti. Bunu adeta bir nevi iltifat gibi gösteriyorlardı. Çünk bolşevik cümhuriyetler ne giren ve çıkanların tabi tutul- dukları bu muamele hakk nda- ki rivayetler efsanler teşkil : di- yormuş! Büyük bir prlantayı yuttuğu duyulan bir yahudiye bir bardak hint yağı içip otu- rağa oturttukları, kadınları çırıl çıplak soyarak en 2 ranmayacak yerlerini aradıkları anlatılıyor, bin bir vak'a sayılıyordu. Biz çok ucuz kurtulmuştuk. Sandıklarımızı çözüp bağlayan hamalalara da bir az soyulmak, vaporda, trende okumak için yanımızda taşıdığımız bir iki itap ve mecmuayı feda ediver- mekle yakamızı sıyırmıştık. Artık serbest idik! arabaları- miz Bötumun palmiyelerle iki geçeli süslenmiş sokaklarında bizi otele doğru koşturuyordu. Bizi götüren Azerbaycanlı, Fi ransız oteline ineriz demişti. Otel O Türkiye oşehbenderliği cıvarında imiş. Bir müddet yol- ları dolaştıktan sonra kapısında süngülü neferler dolaşan bir büyük binanın önünde dur- duk. Fransz oteli burası imiş. Arkamızı döndük, öteki araba- lar meydanda yoktu, eşya ara- içlerinden balarını da gözden kayb: tmiştik. — Biz inelim de, onlarda gelir dedik. HAYAT,B. Dolaşan neferler: yasak de- diler! burası asker işgalindedir. Otel hem de sade fıransız oteli değil iş: yarar, oturulur gibi olan bütün oteller asker işgalinde idil Şimdi ne yapacaktık?! Arabacı- lar da sab rsızlanıyurlardı: İslâmiye oteline ( gidelim! dediler. Biz hemen inip dinle- necsk, günlerden beri hafif zarif yemeklerle avuttuğumuz midelerimizi tatyibederek bir yer arayorduk. Burası, isterse İslâmiye olsun, isterse imaniye olsun gidelim! dedik arabalar yürüdü. Br az sonra, oldukca bozuk düzen yollardan geçetek duvarları fazla örtülmüş bir ka- punun önünde durduk. Etrafı taşla örtülmüş, kitabe taşının üstüne çirkin bir sülüs yazı ile “islamiye,, yazılı bir yafta takıl. mış kapıdan griyorduk, diğer arabalar da göründü. Batumda başka boş otel bulunmadığı için arkadaşrla buluşmakta gecik- memişikik. Hep beraber eğti büğrü renksiz bir taş merdiven- den çıktık, büyük bir kahve salonuna girdik. Burası otelin umumi salonu daha doğrusu kahve ve kıraathanesi idi. Otelin dar bir aralık üzerine açılan karanlık odaları hemen tamami ile tutulmuştu. Eşyamızı yığacak karanlık ambarımsı bir odâ bulduk. Tavan arasındanb ozm bir aralığa yatılacak bir oda diye gösteriyorlardı. Kurkuluksuz merdivenini çık- mak bile her yiğite müyesser olamayacak okadar maharete muhtaç görünen bu odacığı hiç birimiz gözümüze kestirme- miştik. Bizi, bir çok aralıklar- dan dolaştısa dolaştıra eski, tahta bir merdivenden indirip asker işgalinde ili,