Türk ellerinde seyahat:3 Sabah oldu. Bizimle geceyi geçirenler de çagırılıp gittiler. Bizim için daha cevap bekle. yorlardı. Vapurda dışarı cık- mağa mezun olan sadece ku- mandandı. O da baş vurmadk yer bırakmadı. O gün ka'kacak olan vapur bizim için bir gün daha hareketini geciktirdi. İşin fenası; biz, yiyecek, içe- cek bulamaz olmuştuk. Batum Türkiye şehbenderliğine ( ha- ber yollamak istedik, buna kim- senin cesareti yoktu. Ara sira girip çıkan # canta memurlarına biraz yiyecek ısmarladık: Ben getiririm! behanesi ile para al- madan savuştu, bir dahada görünm di. Aç, mahbus, fakat neşeli bir tarda, bir dürlü içine giremediğimiz bu açip memlakete uzaktan bakıp du- ruyorduk Aartık telaş vapurun kumun- danıma düşmüştü. Bizimle konuşuyor; Ne yapa- cağız, biz yarın, mutlaka hare- ket etmeliyiz! | diyordu. Ne mümkün. Bırakırlarsa, biz ne olacağız? Ne içeri, ne dışar! Tiflisten, Baküden cevap gele- cekl O geceyi de vapurda ge- çrdik. Arlık, bizimde canımı- za tak demişti." Bu içine girilmez memleke- tin ne gibi kıymet ve meziyet- leri vardı ki bu nazarı istignayı gösterebili yordu? Biz bu düşüncelerle yeni bir sabahı karşılarken Azerbaycan- li arkedaş gülümseyerek gel mişti: “Haydi çıkıyoruz, Bakü- Batumda dan cevap geldi! dedi. Adam- cağızın yüzü gülmeğe başla- mıştı. Günlerdenberi kapı ö- nünde hazır duran eşyamızı, aç kurt gibi sa'dıran bir sürü ermeni h:mal kapışmağa baş- lamıştı, Bir zabtle iki nefer etrafı- mızda duruyor, bizimle gelen muallim ail side kulpsuz eski sepetinden kır.k test'sin- kadar ne arsa, eline geçeni bir ha- mala tutuşturuysrdu, Önümüzde yeni bir sahne açılıyordu. Kap. tan ve kumandanla vedalaşarak vapurlan inerk n, günlerden- beri Vapura girm-öe hazırlanan yolcular da, yarı hiddet, yarı hayretle, kendilerini bu luzum- suz beklemeğe mecbur eden bizlere bakışarak vapurun mer diyenlerini tırmanmağa çalışı- yorlardı. Bzi; iki üç gündür içinde geçen hadi'elerdin bihaber olarak uzaktın — seyrettiğimiz tahta barakalara doğru götür. düler. Eşyalarımız da or ya ge- tirildi. Azerbaycanlı dostumuz ermeni hamallarla garip bir Türkçe ile muhabbete girişmişti. Hamallar her çıkardıkları Şey için bir Türk lirası isteyorlardı! Kulpu kırık bir yemiş sepeti de, çatlak bir su testiside, eski bir şemsiye parçası da, bizim arkadaşın mahut lek-li sandı. ğı da, hep. birer liraya vapur- dan karaya çıkıyordu. Kırk er- meni, zavallı o Azerbaycanlıyı ortaya almış, © nazenin şivele- ri ile sık boğaz ediyorlar, sah- HAYAT,I. neyi uzaktan seyreden bolşe- vik nefer ve zabitleride gü- lümseyorlardı. Ortalıkta bir ta- rife patırlısıdır gidiyordu: — Ne isterdin pulsuz çıha- raydık! Azerbaycanlı o arkadaşımız hemen arkasından paltosunu çıkararak İnsan soyuyorsunuz alın da! Diye paltoyu heriflere uzatınca Şşişaladılar. İsrar lü- zum olmadığını, çünkü fazla naz etmiyeceklerini, üstede paltodan olacağını pek eyi bi- len o Azarbaycanlı, paltosunu giyerek zabite doğu ilerledi: — Tarife nedir! dedi. O taş kesilmiş gibi durmuş aldır “ mayordu. Biz içeri girdik, kadın, erkek ayrı ayrı bölmelere sokul- duk. Masa başında oturan iki zabit kalkarak yanımıza yaklaştı, ay.kta neferl.re de Rusça bir şeyler söyledi. Üstümüz arana- cak imiş! İnçinde; Batumda ve Baküda bazi zatlere verilecek mektuplarla, bazı kimselerlerin adresleri yazılı kâğıtlar, yine baz adamlara gönderilmiş fo- lografilerle pasaport nüfus ka- yıdı ve para buluuan cüzdanla, saat, kalem, mendil ve saire ne varsa hepsini masanın üzeri- ne bıraktık. İki zabit benimle arkadaşım doktoru, bir nefer de diğer o arkadaşımızı aramağa başladılar. Bu arkadaş aslen Azerbaycanın o Şeki | şehrin- den iken küçükken İstanbula gelmiş'i. On altı sene kadar okumuş, hoca olmuş ve okut- muştu; çocukluğunda öğrendiği