Yaşamının bugüne kadarki bölümünün üçte ikisi düzenli bir çizgi üzerinde seyretti: Okul, yüksek öğrenim, meslek ve tabii kendisiyle bir aile kurmak istediğim sevgili bir eş... Ama daha sonra her şey başka türlü oldu. -Bir bilgisayar girmişti yaşamıma... Bu nasıl mı oldu? Ama bunu anla- tabilmek için hikâyeme biraz geriler- den başlamak istiyorum. Ben daha o çelimsiz çocukluk yaşlarından itiba- ren elektrik akımı denilen güçle ilin- tili olan bütün şeyler karşısında en ufak bir anlayıştan yoksun bulunu- yordum. İnsanın göremediği, kokla- yamadığı ya da işitemediği bir şey kü- çük teller, levhalar ve çeşitli devreler yardımıyla nasıl olup da hesap yapa- bilıyor. müzik yaratabiliyor ya da urma odamdaki cam ekran - de büyülü görüntüler oluşıurabillyor diye düşünüyordum. Elektrik akımı nın en derinde yatan gizleri busüne dek kapalı kalmıştır bana. Ama ha- tam da anlaşılmayan, beş du-l yu armlıııyla kavranamayan şeyin büyülü bir çekiciliğe sahip olması çok sık görülen bir olgudur. İşte ben de aradan otuz yıl geçtikten sonra, mi- nik plastik bantların müzik yapması ve oturma odamın duvarına monte tım, Şimdi artık hesap işlemlerini de bizzat , yaptırtıyorum. İna- nılmaz sayıda düğmeleri olan zarif bir plastik kutu, benim sevgili eski matematik yaptıklarını aynen yapahılıyoı-, üstelik de daha hızlı bir biçimde... Ben ayırdına varmış olmasam da, dünya bilgisayarlarla dolup taşmış ol- malıydı muhtemelen. Ama dostum Klaus'u ziyarete gittiğim o unutulmaz “yaz günü gelmişti işte. Kısa bir süre önce bilgisayar sahibi olan Klaus, gu- rur dolu bir edayla kendisine ait bu elektronik beyinle ilgili bir gösteride bulunmakta ısrar ediyordu. Benim de buna pek meyilli olduğumu itiraf et- mem gerekiyor. El merdivenleri kul- lanarak tehlikeli devlerin arasından geçip cesaretle kendilerine yol açan bu sevimli, rengârenk küçük adam- 70 İ lar beni'çok etkiliyordu. Daha sonra Klaus ekranda bir flipper-otomatını görüntülediğinde kararımı vermiştim bile: Böyle bir şeye ben de sahip ol- malıydım. Dikkatli okuyucu benim ilk alışveriş gezintimin nerede nokta- nı kuşkusuz kestirecektir: Parola ev-bilgisayarı idi. Bilgisayar mağazasındaki satıcı, istediğim mo- dele ilişkin olarak gerçek mucizeler vaad ediyordu bana: ““Bu aygıtla mü- zik yapabilir, resim çizebilir, ev he- sapları tutabilir ve tabii tele- oyunlarda sonsuz hazlar duyabilirsi- niz.'' Bunlar bana pek çekici geliyor- du ve kendi stereo aygıtımı bu şahe- serle takas etmeyi ciddi olarak düşün- meye başlamıştım. Stereo setimden ayrılmak bana zor gelmedi; çünkü tekniğin bu en yetkin ürünüyle kıyaslandığında müzik ne- BİLGİSAY dir ki? Artık **0* oturma odamda- ki masanın üstünde yerini . Be- nim ev-bilgisayarım d.iyebılmck ne guzel bir duyguydu! Ama o ne? Kab- ların bağlanması işini kullanım ta- hmatıyla saatlerce boğuştuktan son- ra henüz başarmıştım ki, dan sevimli bir “READY”'nin bana gü- lümsemekte olduğunu gördüm. Fa- kat renkler neredeydi, seslere ne ol- muştu, o rengârenk küçük adamlar nereye gitmişlerdi? Herhalde yap- mam gereken tek şey doğru tuşlara basmaktı. Nitekim hemen yaptım bu- nu, Ama deneyimli okuyucunun çok- tan tahmin edeceği gibi, insanı hayal kırıklığına uğratan “SYNTAX ER- ROR”'dan başka hiçbir şey elde ede- medim. Bu bilgisayarın yapmak zo- runda oldı.ığu şeyi yapmaması zaten yeterince tuhaftı, peki bu kendini be-