AMERİKALI, GÖZÜYLE TRUMAN DOKTRİNİ'NİN SONU Amerikan gazetesi New York Post'un 8 Kasım 1967 günlü sayısında yayımlanmış olan bu yazı, Amerikalı iki yazar Drew Pearson ve Jack Anderson tarafından kaleme alın- mıştır. Kıbrıs krizi sırasında Türkiye'nin dışardan görünü- a; 1, rü I I h yon Ji Ri TI az. J o * Yy unanistan ve Türkiye arasındaki halihazır buhranın sonucu ne olursa olsun, Truman Doktrini, ölü farzedilerek hesaptan düşüle- bilir. Bu, Truman Doktrini'nden yararlanan iki milletin güvenilmez tutumlarından elde edilecek en önemli sonuçtur. -Kıbrıs üzerindeki harp yari bertaraf edilse dahi bu durum devam edecektir-. rry S. Truman tarafından 1947 yılında ilân edilen Doktrin, Ka- radeniz ile ile Akdeniz arasındaki geçidin bekçiliğini yapan iki milletin Rusya'nın nüfuzu altına düşmesini önleme amacını gütmekteydi. B Truman yardımım alan bu iki ülke, Üçüncü Dünya Harbi ihtimalini çabuklaştırabilecek bir tehlike yaratmaktadır. Yunanis- tan'da komünizmden korumağa uğraştığımız demokrasi faşist dikta- törlüğe izin verirken, Ankara'da barışı koruma gayretlerimizi protes- to eden Türk güruhu, Amerikan Haberler Merkezi'ni taşladı. Türk öğrencilerinin davranışları o kadar düşmanca İdi ki, Milli Savunma Müsteşarı Cyrus Vance askeri bir hava alanına inmek mecburiyetin- de kaldı. 10 bine yakın, üslenmiş hava kuvvetleri personelinin masrafı da dahil olmak üzere, Türkiye'de hâlâ, askeri yardım maksadıyla, büyük paralar sarfediyoruz. Yunanistan'a daha az yardım veriyoruz. Fakat bütün bunlara rağmen, dünya barışı veya Amerikan işbirliğinin istifa- desi bakımından, Truman Doktrini ölmüştür. Bunun sebebi üçtür: 1 — Dünyanın bu bölgesi daha ziyade traktöre muhtaçken biz, itimadımızı tanklara istinad ettirdik. Tabiatiyle, Kongre'ye silâhları onaylatmak, traktörü onaylatmaktan çok daha kolaydı. 2— Hıristiyan Yunanlılar ve müslüman Türkler arasındaki endi- şeyi Ri için çok az bir gayret sarfettik. 3 — Rusya korkusunu ve soğuk harp mücadelesini yardıma mes- net aldık. Oysa ki Ruslar, soğuk harbe son vermekle, bu dalı kestiler. Birleşik Devletler, Türkiye'ye ve daha az miktarda da Yunanis- tan'a, artık kendimizin korkmadığımız bir düşmana karşı korunmak amacıyla silâhları yağdırmakta devam etti. Bu silâhlar Rusya'ya kar- şı kullanılamaz ve askerler de işe yaramaz, ihmal edilir eğ e Generaller, kendi aralarında manevralara giriştiler, Türkiye ve Yu- nanistan arasındaki 600 yıllık kini körüklemeye başladılar. yazında, Karadeniz kıyılarında bir deniz gezisi yaptım. Ko- münist Bulgaristan ve Romanya, büyük terakkiler kaydetmişlerdi. Iktisaden gelişmekteydiler. Turistler hoş karşılanmaktaydı. Plajları güzeldi. Paralarını silâha değil, okula, iskâna, yola, ekonomik ve kül- türel gelişme alanlarına yatırmışlardı. Kapitalist Türkiye ise geriydi. (o Kıyılarından hemen hemen hiç kimse istifade etmiyordu. Okulları, üniversiteleri, iskân durumu, yol- ları, parkları ve endüstrisi, komşu komünist ülkelerden çok geriydi. Türkiye, milyarlık Amerikan yardımını ordusuna harcamıştı. Nüfu- suna oranla ordusu, dünyadaki en büyük orduydu. ugün Karadeniz'in güney kıyıları, bir Amerikan sabun köpüğü dizisi halindedir. Bu sabun köpüğü dizisi, tepelere inşa edilmiş, Sov- yet Rusya'ya bakan, Rusya'yı dinleyen, yarım küre damlı, radar din- leme merkezleridir. Fakat, günümüzde casus peyklerin gelişmesi do- layısiyle bunlar, kısmen kullanılamaz duruma düşmü Yıllardanberi, Türkiye tepelerindeki bu sabun köpüklerinin öne- som Atina'ya bakan demokratik bir anıtın -Akropol'ün- ila karşı dengede ba çalıştık. Bugün askeri bir cunta tarafı devralınan Demokrasi, Atina'da katledilmiştir. Ölü Demokrasi, "Ölü Truman Doktrini ve modası geçmiş Amerikan sabun köpükleriyle, A- merika Birleşik Devletlerine göre, Türkiye ile Yunanistan kam yapılacak bir tercih farkı kalmamıştır. Her iki millet de, NATO m tefiklerini harbe sürüklemeye muktedir, itaatsiz, şoven milletlerde. Anglo - saksonların tutumu bu olmuştur. Onların böyle bir tutu- muyla, kararlı ve ne istediğini bi- len bir Türkiye, iş bugünkü gibi süfli bir pazarlık masasının başına getirilmeksizin bütün taleplerini mis gibi ve süratle kabul ettirebi- lirdi. Fırtınadan önceki sükünet emirel İktidarının, hesabı şüp- hesiz görülecek iki kusuru ol- muştur. I — Türkiye'yi harbin eşiğine getirmiş olmak. Grivas, Rumlarıy- birlikte ve Yunan birliklerini de kullanarak iki Türk köyüne saldı- rıp oraları ele geçirdiğinde Türk jetleri derhal, Erenköy Olayında yaptıkları gibi Kıbrıs'ın Yunan ke- simini hallaç pamuğu gibi atacak- lardı. O takdirde Grivas'ın köyleri tahliyesi, gene, hemen gerçekleşe- cek, fakat Yunanistan, bu sillenin altında, harp etsin mi, etmesin mı diye düşünceye koyulacaktı. Harp, onun için mutlaka ikinci sille mâ- nasına geleceğinden o kıpırdanama- yacak, buna mukabil Kıbrıs'ta da soydaşlarımıza oOkimse ilişemeye- cekti. Zira ikinci bir tecavüz Batı tarafından gene takbih edilecek, üs- telik, daha kesin, müdahalemizin çok haklı mucip sebebini teşkil e- decekti. Demirel İktidarının bunu yap- mayıp Türkiye'yi haftalar süren bir "harp arefesi' 'devresi içine sokma- sı son derece büyük maddi zararın yanında yurt çapında bir huzur- suzluğun, sinirliliğin de sebebini teşkil etmiştir. Bu, onup suçlu san- dalyasına oturtulmasının birinci gerekçesidir. 2 — Türkiye'yi dünya önünde bir palavracı durumuna düşürmüş olmak. Harp ihtimalinin arabulucu- lar vasıtasıyla önlenmiş olması Tür- kiye'yi bulunduğu noktadan bir san- tim ileri götürmemiştir. AP tara- fından yıllarca yürütülen "Kıbrıs'a Yunan askerinin bando 'mızıkayla çıkmasına seyirci kalmamız bize Kıbrıs'ı kaybettirmiştir" nın nasıl bir palavra krizde görülmüştür. Bu, bando mı- zıkalı Yunan askerleri küçük par- maklarını kaldıramamışlardır. Za- ten. Trakya'dan alınıp Kıbrıs'a nak- ledilen 12 bin Yunanlı asker Tür- kiye için önem taşısa, Türkiye'nin kendisini denize atması gerekirdi. Bir Türk Hükümeti sıkı gösterdi mi, kartı taraftan ses gelmesi bahis konusu olamaz. Demirel İktidarı, Türkiye adına kesin konuştuğuna iddia etmiştir. Dünya önünde "Ya, Adadaki Yunan askerleri derhal çekilir, ya da Tür- kiye Adaya aynı miktar askeri der- AKİS