edileceğini bildirdiler ve hafta bo- yunca da kararlarını açıklamadılar. Türk Güreşini kalkındırmak için bu arada bir toplantı daha yapıldı. Bu- na rağmen yetkili kişiler; aradıkla- rını bulamadılar. Ama, aranılan ki- şinin bulunacağı gün yakındı. Bisiklet Federasyonundaki çatışma Bisiklet Federasyonu-Başkanı Ta- lât Tuncalp'in beklenmedik bir günde görevinden alınması, büyük tepki yarattı. Talât Tuncalp, bu ko- nuda iki defa açıklama yaptı ve Ge- nel Müdürü, kendisinin çalışmaları- nı önlemekle, emeklilik süresini dol- durmak için görev başına geldiğin- den, hiçbir işe bakmamakla suçladı. Genel Müdür ise Talât Tuncalp için, "Bir cila, bir vitrin" dedi ve gerek- çeyi şöyle açıkladı: çıkıyor, kendi kendimizi aldattığı- mızı anlıyoruz. Talât Tuncalp, bi- siklet sporunu, bugüne kadar tek başına, istediği şekilde idare etmiş, sembolik heyetler kurmuş, kendi kendine faaliyet yaptığını sanmış. Bir inceleme yaptım: Türkiye'de bugün, 272 bisikletçi var. Bunun üç- te biri Konya'da. Bundan on yıl Ön- cesi de Türkiye" deki bisikletçi sayı- sı bu kadarmış." Yenal - Tuncalp çatışması devam ederken, federasyon başkanlığı ve üyeliği için birçok kişi, Yenal'i zi- yarette kusur etmedi. Bisiklet spo- ruyla ilgilenen çok az kişi, kendini, ister istemez, bu olayın İçinde bul- du. Yenal'i kararından dolayı kutlayanların yanında yerenler de yardı. Telgraflar birbirini izliyordu. İkiye bölünen bisiklet toplumunun SPOR aracılığıyla Genel Müdüre telgraf çektiriyorlardı. Bu telgraflardan biri, son yılla- rn şampiyon bisikletçisi Rifat e lışkan'dan geldi. Çalışkan, Tun calp'in görevden alınmasıyla bi- siklet sporunun baltalandığını ile- ri sürüyordu. Ancak, Ulvi Yenal'in elinde Rifat Çalışkan'ın bir de mek- tubu bulunuyordu ki, bir yıl öncesi lerde yayınlandı; ğı gün Genel Müdü- re verilmişti. Tuncalp'in görevden alınmasıy- la bisiklet toplumu birden karıştı, bir avuç bisiklet sporu gönüllüsü ikiye ayrıldı. Şimdi bu ikiliği ortadan kaldıra- "— Görünüş iyi. Ancak, küçük bir inceleme ile gerçekler ortaya Çok Kollu Başkan B aşkent klüplerinden ikisinin yöneticileri, amatör- lükten profesyonelliğe geçen futbolcularının söz- leşmelerini ve gerekli belgelerini Futbol Federasyo- nuna götürdüklerinde, aldıkları cevap şu oldu: "— Orhan Şeref Apak görmeden kimse profes- yonel olamıyacak!" Yöneticiler şaşırdılar. Yoksa Apak, Federasyon Başkanlığı göreviyle birlikte lisans memurluğu da mı yapıyordu? Sorumlular, Amatör Milli Takıma yalar ei elemanların gözden kaçmaması için, Apak'ın bir ko- nuda direktif verdiğini ve kimseye yetki bırakmadı. ğını söylediler. Apak ise, Milli Takımla birlikte Pa- m İkinci Başkan Halim Çorbalı da, — Orhan beyin işine ben karışamam" dedi. Federasyondakilerden rica edildi, kimse yanaş- madı. Çünkü, "Orhan beyin işi"ydi. Orhan Şeref Apak, yönetmeliklerin ve Federasyonun da üstünde Ur ki- şiydi. Sözleri, yönetmeliğe uymasa da, bir federas- yonda kendisinden başka kimsenin (bulunmadığım ortaya koysa da, yerine getirilecekti. Çünkü bu işi, Orhan Şeref Apak'tan başka bilen yoktu. Futbolcu- nun değerini sadece ve sadece Apak anlardı. Tecrübe sahibi bir antrenörü bulunmasına rağmen, Amatör Mili Takımın oyuncu arayıcısı da Orhan Şeref Apak'tı. Klüpler, uzun ısrarlardan sonra, futbolc oynatabilmek i için bir çözüm yolu bulabildiler. yea ü amatör futbolcuları Fuat, Burhan, Selçuk, AKİS başında bulunanl desteklenmesi için, çeşitli kimseler ar, görüşlerinin, cak bir başkan ve federasyon aran- ; NACİ ERTEZ maktadır ORHAN ŞEREF APAK Çin işi japon işi, bunu bilen tek kişi! Faruk ve öbürlerinde olduğu gibi bu futbolcuların amatör lisanslarının arkasına da "amatör tahdidine tâbi değildir" damgası basıldı ve böylece lisansları verildi. Apak'ın dediği yine olmuştu. Görev başında bu- lunmasa bile, Türk futbolunda her konuda karar ve- rebilecek kişi, yine Orhan Şeref Apak'tı! 39