ARAŞTIRMA Lenin Güzeli kirletme isteği Leninin zulmü hakkında çok söz edildi. Ben onu, yalan ve iftiraya karşı savunmak gibi gülünç bir du- ruma düşmek istemem. Politikada, yalan ve iftiranın, rakibi ezmek için meşru bir mücadele metodu sayıldığını iyi bilirim. Bütün büyük adamlar içinde, çamur atılmamış tek bir insan bulabileceğinizi san- mıyorum. Bu, herkesçe bilinen bir gerçektir. İnsanlar, kendilerinden üstün buldukları “kimseleri kendi seviyelerine düşürme eğiliminde ol- dukları gibi, bununla da, yetinme- yip, onları kendi yarattıkları ve "gündelik hayat" dedikleri bu ya- pışkan ve zehirli çamura sıvamak- tan âdeta zevk alırlar. u olayı daima nefretle hatırla - mışımdır: 1919'da Petersburgda top- lanan "Köy Yoksulları oKongresi"- ne Rusyanın kuzeyinden binlerce köylü gelmiş ve bunlardan birkaç yüzü'de Kışlık Sarayda misafir e- dilmişti. Kongre bitip de misafirler gidince görüldü ki, köylüler Sara- yın bütün banyolarını hela gibi kul- lanmakla kalmamışlar, ayrıca Sevr, Saksonya ve doğudan gelme, çok değerli vazoları da lâzımlık haline getirmişlerdi. Oysa ki ortada, böy- le yapmalarını gerektiren bir du- rum yoktu. Çünkü, Sarayın helaları mükemmeldi ve kanalizasyonu iyi çalışıyordu. Hayır, bu, vandalizm- den, güzel şeyleri tahrip etme, kir- letme eğiliminden başka birşey de- gildi. Her iki ihtilâl sırasında ve sa- vaşta ben, bu karanlık ve kinci ya- kıp yıkma, güzeli kirletme ye boz- ma eğilimini yüzlerce defa görmüş tüm. Fakat, bu kongrede bir kere da- ha gördüğüm bu iğrenç hareketin . üzerinde duruşumda, benim, köylü- ye karşı şüpheciliğimin rol oynadı- gının sanılmasını da istemem. Bili- yorum ki, güzeli kirletme isteği marazı bir istektir ve ben, bunun bazı aydınlarda da bulunduğunu 7 Ekim 1967 bilenlerdenim. Örneğin, kendileri artık yurt dışında yaşadıkları için, Rusyada hiçbir iyi şey kalmadığını düşünen göçmen rusları buna Ör- nek olarak vermek isterim. Müstesna bir güzelliğe sahip o- lan şeyleri tahrip etme vahşi istek, alelâdeliklerin üstüne çıkmış bir. insanı her ne pahasına o- lursa olsun küçültme isteğiyle ayni kaynaktan gelmektedir. Üstün olan herşey, insanları istedikleri gibi ya- şayabilmekten alıkoyar. Eğer inşam lar, bazı şeylere yönelme yeteneğine kavuşmuş durumda iseler bu, sos- yal alışkanlıklarında temelden bir değişikliğe değil, sadece bunların genişlemesine doğru bir yönelme- dir. Değişiklik denemelerine çoğun- luğun tepkisi ve verdiği cevap ise şudur: "Aman, bizi alıştığımız şe- kilde yaşamaktan alıkoymağa kalk- mayınız Vladimir Lenin, kendisinden ön- ce hiçbir kimsenin yapamadığı işi yapan, insanları alıştıkları hayatı devam ettirmek inadından vazgeçir- mesini bilmiş olan insandır. Bu ba- kımdan onun, halkta kin mi, yoksa sevgi mi uyandırdığını bilemiyo- rum. Yalnız şunu söyliyebilirim ki, uyandırdığı kin, iğrenç bir şekilde etrafa yayılmakta ve bu kinin ka- ranlık lekeleri, veba gibi, heryerde, canlı bir şekilde oparıldamaktadır. Buna karşılık, öyle sanıyorum ki isteği, bu, Lenine karşı duyulan sevgi ve hay- ranlık, daha çok, bütün umutlarını yitirmiş, acı çeken insanların uzak- taki kurtarıcıya duydukları, olduk- ça müphem bir sevgidir. Bu, daha çok, mucize bekleyenlerin sevgisi- dir. Bazılarının çıkar endişesinden, bazılarının ise büyük budalalığı yü- zünden birtürlü harekete geçip, ye ni düzene gücünden hiçbir şey kat- mayan bir sevgi... Lenin zalim miydi? İhtilâl taktiği ve ihtilâlcilerin tu- tumu üzerine Leninle sık sık ko- nuştuğumuz olurdu. O, sözlerime sinirlenir ve bana kızgınlıkla cevap verirdi: "— Peki, ya sizin istediğiniz ne- dir? Böylesine vahşi bir mücadelede insan ne dereceye kadar yumuşak kalabilir? Bu mücadelede iyi kalp- vi cömertçe duygulara yer bul- mümkün mü? Avrupa bugün bizi her yandan kuşatmış durumda- dır. Avrupa proletaryasının her türlü yardımından yoksunuz. Karşı ihtilâl, bütün vahşetiyie üzerimize saldırmıştır. Birtakım ahlâki endi- şelerle kollarımızı kavuşturup otu- racak mıyız? Karşı koymak, diren- mek, döğüşmek görevimiz, hakkı- mız değil mi? Hayır, müsaade et de, bu kadar budala olmıyalım! Biz, ne istediğimizi pekâlâ biliyoruz ve bu- nu bizden başka kimsenin yi par ceğine de inanmıyoruz. Eğer aksini düşünebilseydim, burada bit dakika kalır mıydım sanıyorsun?" Başka birgün, aramızda geçen şiddetli bu tartışmadan sonra ise bana şöyle bir soru yöneltti: — Bir meydan, savaşında, düş- mana indirilen darbelerin hangi hadde kadar gerekli, hangi hadde Maksim Gorki anlatıyor! Lenin, 21 Ocak 1924de ölmüştür. Büyük bir ihtilâli gerçek- leştirmiş ve hiç de hareketti olmıyan, “geniş rus ovasında tem- bel tembel uyuyan" bir halta, yepyeni bir sosyal düzen için ha- rekete geçirme savaşma girmiş bir insanın ölümü, elbette ki, dünyada büyük yankılar uyandıracaktı. Nitekim uyandırmıştır da... Arkasında yoğun bir kin ve sevgi ortamı bırakarak ölen Lenin hakkında, o günden bugüne» çok söz edilmiştir. Maksim Gorki de Lenini anlatanlardan biridir. Ancak o, birçok yazara göre farklı durumdadır. Çünkü Gorki, Söze "Vladimir lıyan Gorki, Lenini çeşitli yönleriyle verdikten sonra, yaşamış Ur kimsedir. İhtilâli Leninle birlikte nin öldü" diye baş- "zafer, in- sanlığın temel ilkesi olan iyilik ve adaletindir" cümlesiyle bi- tirmektedir. Gorkinin, Leninin ölümü üzerine yazdığı anılar bu sayıda bitmektedir. AKİS, okuyucularına önce Bolşevik İhtilalini, son- ra o ihtilâlin konusunu teşkil eden rus köylüsünü ve nihayet o ihtilâlin liderini, - hem de ünlü bir kalemden - tanıtmakla, önem- LI bir boşluğu doldurmuş olduğu kanısındadır.