İKTİSADİ Ortak Pazar Kapıdaki ülükler Türk ekonomisi, oOÖnümüzdeki yıl- larda yeni bir problemle karşıla- şacaktır. 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanıp 1 Aralık 1964'de yürürlü- ge giren Ankara Anlaşmasıyla Or- tak Pazara doğru atılan adım, yü- kümlülükleri duyurmağa başlamış- tır. Önümüzdeki iki yılın sonunda, bu konudaki hazırlıklar bitmiş ola- cak, türk ekonomisi ciddi bir im- tihanla karşılaşacaktır. Sanayicilerin, Ortak Pazara gir- me konusunda iyimser görünen de- meçlerine rağmen yapılan ciddi ko- nuşmalar, işin pek de kolay olmadı- ğını göstermektedir. o Özel sektör kuruluşlarındaki uzmanlar, geçen- lerde İstanbul Hilton Otelinde yapı- lan "Avrupa Ekonomik Topluluğu" toplantılarında söylenenlere orağ- men, "özel sektör bünyesinde henüz ciddi bir araştırma bile yapılmadı- gını", zeytinyağı ihracatında bile standart denetimi yapılamıyan bir ülkede, sanayii, Ortak Pazar karşı- sında ayakta durabilmesi için, çe- ki - düzene kavuşturmanın çok va- kit alacağını" söylemektedirler. Belirtilen bir başka mesele de, mevcut "Odalar Birliği Teşkilât ve Görev Kanunu"na rağmen kurul- maya çalışılan Sanayi Odaları Bir- liğinin yaratacağı çelişkilerle ilgili- dir. Gerçekten, Türkiyede, sanayici- lerin ayrı bir teşkilâtı o bulunması lâzımdır. Ancak, bugünkü Odalar Birliği Kanunu, sanayicileri Birli- gin dışında saymamaktadır. Sanayi- cilerin de ithal kotalarını Odalar Birliği yönetmektedir. Özel sektör görüşü olarak Bakanlar - Özel Sek- tör toplantılarına giden raporları da gene ayni Odalar Birliği hazır- lamaktadır. Sanayicilerin çıkarları ile ihra- cat - ithalât işi yapanların çıkarları Uyuşmamaktadır. Fakat çoğu defa hangi malın ithal kotasına gireceği, hangisinin o çıkarılacağı konusunda alman kararlar bile, bu yüzden, sa- nayicilerin işlerine gelmeyen karar- lar olabilmektedir. Bu gücü kırmak şimdilik zordur. İktisadi devlet kuruluşları birer "politik arpalık" olmaktan kurtula- mamışlardır. (o Fiyatlarını omaliyet hesaplarına göre âyarlıyamamakta- dırlar. Maliyeti düşürmek için ras- yonâlizasyon ve metod çalışmaları etken bir şekilde yapılamamakta, 7 Ekim 1967 VE MALI Cihat Bilgehan Sen de mi? bürokrasinin bellibaşlı dertleri de- vam edip gitmektedir. Yapılan tek iş, lerin ücret artışlarına meydan vermemek için oBaşbakanlara jur- naller döşemekten ibarettir. Devlet kesesi açıldıkça açılmak- tadır. Enflâsyona girmemek için e- misyon hacminin dar tutulmağa çalışıldığı 1967 yılında fiyat artışla- rı gene devam etmektedir. Sebebi ise, DPT'nin raporuna göre, Merkez Bankasından açılan krediler içindeki özel sektör kredilerinin bu yıl - ge- çen yılın ayni dönemine göre - ola- ganüstü cömert tutulmuş olmasıdır. Bu sayede, piyasadaki para darlığı- na rağmen, aracı sınıf, elindeki mal- ları piyasaya çıkarma ihtiyacı duy- madan, işlerin kızıştığı yaz başla- rını rahatlıkla bekleyebilmiştir. Bu- nun, ilk fiyat artışlarından sonra, fiyatlarda bir gerileme (doğuracak bir hareket olacağı düşünülüyordu. "Ortanın Solu - Moskova yolu" gibi demagojilerle- halkı uyutmağa, aydınları sindirmeğe çalışan AP İk- tidar son günlerde, Demirperde ülkelerinden kredi sağlama gayreti- ne düşmüştür. Buralardan sağlanan kredi imkânlarını da, Menderesin vaktiyle yaptığı gibi, şatafatlı eda- SAHADA larla (Oo millete Oo müjdelemektedir. devletlerden kredi verilmesi, metimizin milletlerarası itibarının iyi olduğuna delildir" demesi gibi; Süleyman Demirelin de, yakında, "Rusya bize para veriyor. Demek ki itibarımız iyi" demeğe başlaması kimseyi şaşırtmamalıdır. İtibar ölçüsü Bütün bunların temelinde çok cid- di, acı problemler yatmaktadır. edemeyen İktidar, bu çevrelerden doğru dürüst vergi alıp devleti, dış kredilerden kurtaracağı yerde,| Sovyet Rusyadan kendi mantıkla-? rına göre bu iş, hazmı kolay olma- yan bir iştir- para aramayı daha ko- lay ve sakıncasız bulmaktadır. ekt Amerika (Birleşik Devletlerinin " sadece Vietnam sava- şı için Türkiye bütçesinin 12 kati para harcadığı, savunma bütçesi i- çin'ise Türkiye* bütçesinin 35. katı- na eşit para ayırdığı oOgünümüzde 20 milyarlık bütçelerle bir ülkeyi -her alanda- geçindirmek, kalkın- dırmak olacak iş değildir. Dışardan alınan krediler ise başımıza tam anlamıyla "belâ" olmağa başlamış- tr. Nitekim, Maliye Bakanı Cihat Bilgehanın da katıldığı, (o Brezilya- daki Dünya Bankası toplantıların- da, azgelişmişlerin aldıkları dış kre- dilerin, her yıl, yüzde 40'ının borç taksit ve faiz ödemelerine gitmekte olduğu açıklanmıştır. Hukuk diplomalı Bilgehanın da duyabileceği ve O anlıyabileceği bu mesele burada da kalmamaktadır. Azgelişmiş ülkeler, dış kredilerin verdiği' rahatlık yüzünden, kendi iç" kaynaklarını akıllıca artırmadıkla- rı, kendi ekonomik ve sosyal şartla - rına uygun kalkınma metodları kul-, lanmaktan kaçınabildikleri için, dış kredilere kronik olarak muhtaç kal- maktadırlar. Faizinin yüksekliğine- rağmen, kredilerin zamanında bu- lunamadığı, bulunduğunda da za- manında işletilemediği, yatıranla- rın ve diğer harcamaların hiçbir gibi beklenmesi, masa gerektir. Azgelişmişlerin du- rumlarının birtürlü düzelememesi de bunu göstermektedir. Yeni yeni anlaşılmağa başlayan bir başka temel problem de, Ame 17