AKİS dinmek bilmez bir fikir, şekil ve ye- ni aksiyon susamışlığı ile yanan ru- hunun titreyişleri ve tabiat sırları- nı çözüp, varlığın anlamına ulaşma özlemi hissedilir. O, devletin ikti- darı altında olduğu halde, için için özgürdür. Zaten, bu fikir özgürlüğü sayesindedir ki o, hayatın modası geçmiş şekillerini yok edip, yerine yenilerini koyar. Bir aksiyon adamı olarak şehirli, kendisine acı verecek şekilde yoğun, günahkâr, fakat do- luluğu sayesinde güzel bir hayat sağlamıştır. O, bütün sosyal hasta- lıkların, vücut ve ruh sapıklıkları- nın tahrikçisi, yalan ve ikiyüzlülü- gün yaratıcısıdır ama, bütün günah- larını ve bütün cinayetlerini, bilerek veya bilmiyerek yaptığı (o hataları, hiçbir zaman tatmin olunmıyan kafasının en küçük hareketlerini korkunç bir açıklıkla (görebilme, denetliyebilme Oo yeteneğini (o veren "kendi kendini tenkit" mikrosko- bunun da mucididir. Başkalarına ve özellikle kendine karşı büyük bir günahkâr olan bu insan, hiç şüphe yok ki, kendisini yok eden ve değiştiren, fakat aynı zamanda daima yenilenen acılara ve zevklere gebe eğilimlerinin kur- banıdır. Tıpkı bedduaya çarpılmış Ahas- verus gibi ,o da, geleceğin sonsuz- luğuna, Cosmos'un kalbine doğru bir yere veya zamanla bugünkü yar- gı gücünün erişemiyeceği birşey ya- ratmak üçere, psiko-fizik enerjisi- nin ışınları ile doldurabileceği soğuk dünya boşluğuna doğru yönelir. İçgüdü için, fikrin sadece işe ya- rar, yararlanılabilinir sonuçlar ve- ren gelişmeleri önemlidir. Bu, açık ve küçültücü bir yalan da olsa, dik- kate alınması gereken şey, yalnızca hayatın maddi yönünü, konforunu, dış görünüşünü zenginleştiren şey- dir. Oysa ki, zekâ için yaratıcılık ARAŞTIRMA başlıbaşına bir önem taşır. Zekâ, tıpkı güneş gibidir, budaladır, kar- şılıksız çalışır. Bolotnikof İsyanı Rusyada vaktiyle bir İvan Bolotni- kof vardı. Tuhaf bir kadere sa- hipti bu Bolotnikof. Çocukken, Mos- kova Krallığının sınırındaki şehir- lere akın eden tatarlar tarafından çalınmıştı. Zamanla büyüdü, genç adam oldu ve tutsak diye türklere satıldı. Osmanlı yelkenlilerinde kü- rek çektikten sonra, Venedikliler kendisini satın aldılar. Bir siline de Cenevizlilerin asil cumhuriyetlerin- de yaşadı, sonunda Rusyaya döndü. 1606 idi. Moskovalı asilzade- ler, becerikli Kral Boris Gadunovu zehirlemişler, kendine "Müthiş İ- vanın oğlu Dimitri" adım vererek Moskova tahtını ele geçiren ve mos- İşte, uçsuz bucaksız, İnsanda devamlı bir yalnızlık hissi yaratan rus ovası. Arka plânda, 2 Eylül 1967 Moskovanın kuleleri gözükmektedir. Yazları altın sarısı bir manzara gösteren bu topraklar, kışları kalın bir kar ta- bakasıyla örtülüdür. Rus köylüsünün haşin, gaddar, unutkan ve dayanıklı tabiatında bu sonsuz toprakla- rın etkisi ve rolü bulunduğunu görmemeğe imkân yoktur. Merhametsiz bir tabiat, rus köylüsünü "acı vermekten zevk alır" hale getirmiştir. 31