5 İN EM A Türkiye "Kapıldım gidiyorum..." Bugün İstanbula turist olarak a- yak basan bir yabancı, eğer si- nemayla yakından ilgiliyse, herhal- de, İstanbulun bütün tabii güzel- liklerini, tarihi zenginliklerini, tu- ristik çekiciliklerini bir yana bı- rakacak, başka hiç bir yerde rast-; lıyamıyacağı bir hârikayı, türk si- nemasını seyredecektir. Çünkü, yıl- da iki düzine filmde oynıyan baş- oyuncular, yılda üç düzine senar- yo yazan senaryocular, yılda bir- buçuk düzine film çeviren yönet- menler, üçbuçuk günde tamamla- nan filmler, sinemayla ilgilenenle- rin her yerde ve her zaman görebi- leceği hârikalardan değildir. Yaban- cının hayreti, Türkiyenin, dünyanın yılda en çok film çeviren dört-beş ülkesi arasında yer aldığını duyun- ca daha çok artacak; hele bu bü- yük yükün, kimi garajdan, kimi fi- rından bozma, sayısı yarım düzi- neyi aşmıyan stüdyolarda ve ilkel araçlarla meydana getirildiğini gö- rünce, söyleyecek söz o bulamıya- caktır. Tek bir film çevirmek için gecekondu (o yapımevleri (oOkurmak, sermayesinin dörtte biri bile nakit olarak elde hazır bulunmaksızın 2 Eylül 1967 Bir yerli film çevriliyor .el çabukluğu marifet filmin çevrilmesine obaşlamak, ö- denmemiş bonolarla kendine elbise yaptıracağını (o söyliyen o yıldızlara rastlamak gibi çok değişik ve zen- gin ayrıntılar da sinemayla ilgili yabancı turist için işin tuzu biberi yerine geçecektir. Sinemayla ilgili yabancı turist, bu hârika endüst- rinin meydana getirdiği şeyleri de merak edip birkaçını (o seyrederse, herhalde, birçoğu için, "bu konuyu benim gözüm ısırıyor ama, nere- den?" diye kendi kendine söylene- cek, fakat cevabını kolay kolay ve- remiyecektir. Çünkü bu film kala- balığı içinde Chaplin'in "Limelight - Sahne ışıkları"ndan Raj Kapoor'un "Avare - Âvâre"sine, Capra'nın "Mr. Decds Goes to Town - Mr. Deeds şeh- re gidiyor"undan, Daniel Tinay- re'nin "Le Ruffian - Külhanbeyi"n- den Michael Curtiz'in "The Adven- ture's of Robin Hood - Ormanlar kralının omaceraları"na, Walters'in "Lüi"sine, Stenley Do- nen'in "Seven Brides for Brotliers - Yedi kardeşe yedi ge- lin"ine, Charles Vidor'un "Gilda"- sına, George Cukor'un "Born Yes- terday - Dünkü çocuk"una, William Wyler'in "Roman Holliday- Roma tatili"ne, Bunuel'in "Suzana la per- versa - Sokak kızı oSuzana'sına... kadar, çoğu tanınmıyacak ölçüde kı- lık değiştirmiş filmlerin yerli ver- siyonlarına rastlıyacaktır. Bütün bu "kuru kalabalık", 18 yıldanberi film yapımının her yıl biraz daha arta- rak, ilk hikâyeli uzun filmin ta- mamlandığı 1917'den elli, yıl sonra, 1966'da yılda 229 filme varmasının sonucudur. Sysiph çilesi Sinemamızın bu modern o Sysiph efsanesinin, 1948'de yerli film- ler için girişilen yanlış koruma sis- temiyle başladığı artık hemen her- kes tarafından bilinmektedir. Fakat bu artışın, hızını ve sürekliliği sağ- lıyan tek etken yalnız bu değildir. Elli yılık film yapımı onar yıllık dilimlere ayrılıp, şöyle topluca ba- kıldığında, bu durum kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu onar yıllık dilimin ilk üçü sırasında Türk si» neması varla yok arası bir şeydir: 1917-26 arasında yıllık film yapımı ortalaması 1.3, 1927-36 arası 10, 1937-46 arası 2.7'dir. Bu arada ör- neğin 1920, 1925-27, 1929-30, 1935-36 gibi hiç film çevrilmiyen yıllar da olmuştur. 1938'de sinemadan alman vergi- lerde yapılan ufak çapta bir indi- 25