radyo dinleyicileri de, gazete okuyu- cuları da yerden göğe haklıydılar. onyada birtakım tesislerin temel- lerini atan ve bu arada Altınapa ba- rajını işletmeye açan Demirel ve Bakanları, bu vesile İle Muhalefete ve özellikle de CHP'ye veryansın e diyor, fakat çaplarıyla orantılı ola- rak, bozuk plâk gibi hep aynı "Mü- reffeh Türkiye", "Nurlu Ufuklar", "Hele sabır, ya vatandaş!" paslarını tekrarlıyorlardı. Sakarya ve Tunceli depreminde ölen vatandaşların daha sıcağı so- gumadan Demirel ve Bakanlarının çıktığı Konya gezisi, temel atmak- tan çok, propaganda amacı taşıyor- du. Nitekim, başta Başbakan olmak üzere, ilk ağzını açan ya Muhalefete saldırdı, ya da "cek'li, "cık'lı, "cak"- lı vaadlerde bulundu. Demirel, da- ha gezinin başlangıcında, Sarayönü ilçesinde yaptığı bir konuşmada, sanki söylenecek hiçbir şey kalma- mış gibi. Muhalefeti "kıskançlık"la SS ve, Bu hizmet kervanı onlara rağmen yürüyecek" dedi. Bu sözü duyan vatandaşlar, "a- ma, kervanın başının hayli dikkatli olması gerekir" şeklinde düşünmek- ten kendilerini alamadılar. Başbakan, en firaklı konuşması- nı Altınapa barajının açılış törenin- de yaptı ve, Türkiye daha mâmur, millet daha bahtiyar olacak" dedi. Hârika makineler Aynı törende, AP iktidarının E- nerji ve Tabii Kaynaklar Baka- ra Refet Sezgin de bol potlu bir nu- tuk irad etti. Örneğin, barajın pro- jelerinin 27 Mayıs devriminden ön- ce, DP zamanında yapılmış olduğu- nu iddiaya kalkıştı. Halbuki, CHP Merkez Yönetim Kurulu üyesi, eski Enerji Bakanı Hüdai Oralın da a- çıkladığı gibi, barajın projelerinin Üçüncü İnönü Hükümeti zamanın- da yaplmış olduğunu bilmeyen yok- tu. Oralın bu açıklamasından son- radır ki, Demirelin, Seydişehir ko- nuşmasında sönmeyeceğini bildirdi- $i "kalkınma meşalesi"nin gazı bir- den bitiverdi. Bu arada, yine Hüdai Oralın Demirelin DSİ Genel Müdür- lüğü şurasında yapılan May barajı- nın proje ve inşaat hatası yüzünden su kaçırdığı iddiası ise cevapsız kal- dı. Baraj, özellikle 1965 yılından sonra hızla su kaçırmağa başlamış- tL. Alüminyum ve civa fabrikalarının temel atma törenleri de barajın a- çılış töreninden az parlak geçmedi. Başbakan Demirel, buradaki konuş- malarında, "— On yıl sonraki Türkiyeyi 12 Ağustos 1967 Protokolde bir "Sayın Bayan" Nazmiye Demirel Türkiye Cumhuriyetinde Protokoldeki sıranın Cumhurbaşkanı, Se- nato Başkam, Meclis Başkam, Başbakan, Muhalefet lideri.. şek- linde olduğu sanılırdı. T.R.T. -son zamanlarda, Demirel propaganda- sında pek gayretli oldu- bunun böyle bulunmadığını ispatlamış bulu- nuyor. Yahut da T.R.T.'nln kendisine göre' bir Devlet Protokolü var. T.R.T.'ye göre, Türkiyede Başbakandan sonra gelen kimse "Ba- yan Nazmiye Demirci'dir. Bütün haberlerde, Başbakanın adını "Ba- yan Nazmiye Demirel" takip etmektedir. Ancak, bütün isimlerde, "Bayan Nazmiye Demirel'den sonra okunan Bakanlarda da, isimle beraber işgal edilen mevki veya makamın ne olduğu söylendiği hal- de "Bayan Nazmiye Demirel"in resmi kimliği bildirilmemektedir. Kim bilir, belki de T.R.T.'deki yağcılar henüz. Başbakan üzerin de bir "kudretli tesir "in sahibi olduğu bilinen "Bayan Nazmiye De- mirel" için uygun sıfatı bulamamışlardır. Acaba, dinleyiciler arasın da bir anket yapsalar Her halde, pek eğlenceli cevaplar alırlardı! şimdiden tahayyül etmeye çalışınız. Buna zorlayınız kendinizi" derken, tören' yerinde bulunan pek çok kim- senin, — Fakirin ekmeği umut. Ye Me- met, ye!" şeklinde mırıldandıkları duyuldu. Bu arada, çok önemli bir olayı, töreni izlemekte olan gazetecilerin hemen hepsi atladı. Sadece Son Ha- vadis muhabirinin yakaladığı bu "bomba olay" şuydu: Töreni izle- mekte olan Sovyet Büyük Elçisi Smirnof, gördüğü manzara karşı- sında şaşırmış, kendi memleketiyle, AP iktidarı zamanında Türkiyede kaydedilen kalkınmayı düşünüyor- du. Büyük Elçi, elbette ki Türki- yerini beğeniyordu. Son Havadis, bütün gazetecilerin atladığı "bomba olay"ı şöyle verdi: "Orada bulunan Rus Büyükelçisi, şaşkın şaşkın bu hale bakıyordu. Öyle bir bakışı var- dı ki, onun bu b man kendi ken- dine şunları mırıldandığı âdeta belli oluyor, yüzünden okunuyordu: 'Bu ne tatlı rejim Allahım. Bizde A dan Z ye kadar herkes silâh ve kelle zoru ile çalışır, ama hiç kim- se böyle sabahın erken saatlerin- den gecenin geç vakitlerine kadar, susuz, yemeksiz, toprak içinde, fa- kat neş'e ile gülerek, severek, iste- yerek çalışmaz. Bu ne kuvwvetli bir rejimdir ki, bu ne kuvvetli bir milli iradedir ki, insanları, idarecileri, başbakanları, bakanları, yarının mesut ve müreffeh Türkiyesi için çalışıyor, çırpınıyor. Fakat gazeteciler, Son Havadis 9