AKİS beyannameler aralıksız dağıtılıyor- du. Nihayet, geçtiğimiz hafta Cuma gecesi, cemiyetin üyelerinden Avni Sezer, yeni beyannameler dağıtır- ken polis tarafından yakalandı. Se- zerin cebinden çıkan telefon numa- rası, Ercüment OÖzkanı ele veren tek ipucu oldu ve aynı gece, cemiye- tin Ankarada bulunan diğer eleman- ları da teker teker ele geçirildiler. Polis yetkililerince Türkiyenin her tarafında dikkatle arandığı bildiri- len Özkanın, bu süre içinde hep Ankarada kaldığı, ancak bu olaydan sonra anlaşılabildi. Aynı günlerde solcuları izlemekten başını kaşıma- ga firsat bulamıyan siyasi opolis, "Türkiyede bir islâm devleti kur- maktan son kurşunu yiyinceye ka- dar vazgeçmeyeceklerini" o açıkça söyleyen şeriat ve hilafet mücahidi bir gizli cemiyetin başkanını, işte böyle bir tesadüf sonucu yakalıya- bildi. İmam oturursa, cemaat.. Başbakan Süleyman Demirel ve o- nun becerikli İçişleri Bakanı Fa ruk Sükanın Eyüp Sultan Camiinde sabah namazı kıldıkları geçtiğimiz hafta içinde Ankara Adliye binası bir başka şeriatçı-dinci olaya da- ha sahne oluyordu. Türkiyeyi dini metodlarla kalkındıracaklarına yüz- deyüz. inanan ve mevcut düzeni bi- le "gâvur işi" bulan bir grup nur- cu, liderlerinden vaiz Salt Özdemir ve yedi arkadaşının Çarşamba günü yapılan duruşmalarında hadise çı- kardılar. Kendi tabirleriyle "nur mücahi- di" vaiz Sait Özdemir ve arkadaş- larının yargılanacaklarını duyan pek çok nurcu, sabahın erken saatlerin den itibaren Adliyeye gelerek, hem birbirleriyle dertleştiler, hem (de Adliye binası içindeki düzeni kendi düşündükleri şekle uydurmak için faaliyet gösterdiler. Meselâ, sohbet- lerine katılan gazetecileri “imana getirmek" için dökmedikleri dil kal- madı. Ancak, resimlerini çekmek is- teyen foto- muhabirleriyle bir türlü anlaşamadılar ve en sonunda onla- rı "din ve iman düşmem" ilân ede- rek, üzerlerine saldırdılar. "Nur mücahidleri"nin Adliyeye gelmelerinden sonra daha da çoşan müridler, huruçlarını sıklaştırdılar ve "Allahın aslanları" na, "Var o- lun din kardeşlerimiz! Allah sizinle beraberdir!" diye bağırarak tezahü- rat yapmağa başladılar. Bir kısım da etraflarına toplananlara vaaz YURTTA OLUP BİTENLER vermekte devam ediyor ve ve iman elden gidiyor Biz | ilim değil, amel gerek. Katli vacip olanları öldürmek sevaptır" şeklinde ahkâm kesiyordu. Kendilerini dinleyenlerden çoğu- nun, arkalarını dönerek güldükle- rinin farkında bile değillerdi. "Nur mücahidleri"ni kelepçeli gördükleri için ziyadesiyle (üzülen bir takım müridler, duruşma sıra- sında oldukça sakin görünmelerine rağmen, sanıkların dışarıya çıkarılı- şı sırasında yine coştular. Büyük bir vecd içinde şöyle bağırmağa başladılar: "— Kardeşlerimiz! Sizi adalet de- gil, hakimler mahküm edecek. Tan- rı sizinle beraberdir." Fakat hızlarını alamamışlardı. "Allahın aslanları" otomobille Ce- zaevine gönderilirken, onlar Adliye binasından bir türlü ayrılmıyor ve, ne yaptıklarını bilmez bir halde, önlerine gelene akıl vermeğe, "kâ- fir'leri imana getirmeğe çalışıyor, tartışmaya (kalkanları ise hemen "din dışı" ilân ederek, söylemedik- lerini bırakmıyorlardı lâik bir ülkede eşine kolayca rastlanamıyacak korkunç bir olay, işte bu sırada, nur müridlerinin tam Bir çam daha.. A.P. İktidarı artık şehirleri de "ruhaniyet" derecelerine göre sınıflandırıyor (o anlaşılan. Sanayi Bakanı Mehmet Turgut Bursada çektiği bir nutukta Bursalıları yağ- larken ne hikmetler savurmuş, ne tasvirler yapmış... Bursa, "Ruha- niyetli Şehir" imiş. Bursa "İman şehri" imiş. Bursa "Ruh ve mane- viyat şehri" imiş. İktidar Bursayı bir kalkındıracak, bir kalkındıra- cakmış.. Hem de bunu "Bursanın iksirli havasını, onun türk ve müs- lüman terbiyesini değiştirmeden" yapacakmış. Sağ olsun! Ancak şimdi, insanın hatırına bir soru geliyor. Peki, ya Türkiye- nin öteki şehirleri? Onlar "ruhani- yetsiz" mi? Onlar imansız ve ruh- suz mu? Öyle ya, madem ki bir şehir hakkında bu yağlamalar kullanılı- yor, demek ki söylenilen vasıflar 12 Ağustos 1967 Mehmet Turgut bu şehrin özellikleri. Meselâ Bur- sa için şimdiye kadar "Su şehri" derlerdi. Çünkü her şehire "Su şehri" denmez, Bursaya denir de ondan.. Mehmet Turgutun şehri Kilis bir su şehri sayılır mı? Ama "ruhaniyet", ama iman, ama müslümanlık, ama "iksiri hava", müslüman terbiyesi?. Bun. lar bir tek şehire mal edilirse öte- ki şehirler otomatik olarak bun- lardan yoksun ilân olunmuş sayıl- maz mı? Tabii, şimdi Demirel ve Tur- gut diyeceklerdir ki: Aman canım, sırtımızda yumurta küfesi mi var? Öteki şehirlere gidince oralarda da aynı yağlamayı yaparız! Yaparlar. Fakat acaba Bursalıları, böyle- sine beylik oyağlamalarla avlana- cak kadar saf yerine koymalarının sebebi ne?