SİNEMA lar karşısında, manevi haklar bü- bir önem taşımaktadır. Bu hak- ları kullanmak suretiyledir ki, se- naryocu senaryosunun kendi isteği olmadan değiştirilmesine; o yönet- men, çevirdiği filmde kendi isteği dış ındaki kesintilere; yazar, düşün- cesinin kendisine ihanet edecek kı- lığa sokulmasına karşı çıkabilir. Te- levizyonda olsun gösterimde olsun, film asapığınn önüne yapımcı geçm e emek vermiş başkaları geçebilirler, İşte anglo-şak- son mevzuatı, ancak bu haklan top- tan ve kesinlikle reddederek sadelik ve kestirmelik sağlamıştır. o Buna karşılık, bu haklan tanıyan ve titiz- likle korumaya çalışan Kıta Avru- pası dâ, bunun sonucunda ortaya çıkan çapraşık sorunları, aradan ge- çen uzun yıllara rağmen kesinlikle çözememiştir. Sinemadaki telif hak- ları sorununun içine düştüğü başlıca çıkmaz budur. Devredilen haklar Stokholm Konferansı bu çapraşık sorunu bu sefer de bir yana bı- rakmış, ancak sorunun bir yönünü, o da şekli bakımdan çözmüştür. Bu, hakların devri sorunudur. o Ancak burada, hakların devri sorunu der- ken, yalnızca mali haklar kastedil- mektedir, yoksa gene Kıta Avrupa- sı anlayışına göre, manevi haklar vazgeçilemeyen ve devredilemeyen haklardandır. Mali hakların devri sorununda, Stokholm Konferansında iki tez çar- pışmıştır. İskandinavya ülkeleri ile Batı Almanya, kendilerinin öteden- beri uyguladıkları şekilde bu hakla- nn şifahi bir sözleşmeyle devrini yeterli görmüşlerdir. Buna karşılık Fransa, mutlaka yazılı bir sözleşme- nin varlığı üzerinde direnmiştir. Stokholm Konferansı, uzun tar- tışmalardan sonra, bu iki görüş ara- sında uzlaştırıcı bir yolda karar kıl- mıştır: Buna göre, genel bir kural olarak, haklardan vazgeçme işi, ya- pımcının sözleşme yaptığı ülkenin yürürlükteki kanunlarına göre yapı- lacaktır. Ancak, filmin telif hakla- rının korunması konusunda, bunun dışında bir ülkeye başvurulursa o vakit bu ülke vazıh bir sözleşme ya- pılmasını isteyebilecektir, fakat bu istemini da Dünya Telif Hakları Teş- kilâtı Müdürüne bildirmesi gerek- mektedir. Stokholm Konferansı, (ayrıca, böyle bir Dünya Telif Hakları Teş- kilâtı kurulmasını da karar altına almıştır. 26 Televizyon Bir kitap Türkiyede televizyon kurulsun mu kurulmasın mı sorunu Parlâmen- toda, basında tartışılıp dururken, İkinci beş yıllık plâna alınıp alın- maması üzerinde uzun uzun görüş- melere girişilirken, çok defa gözden kaçan husus, zamanın şartlarının meydana getirdiği zorlamanın, na- zari birtakım, lâfların kendiliğinden havada kalmasına yol açtığıydı. Ger- çekten de, Türkiyede televizyon ku- rulsun mu kurulmasın mı tartışma- sı yapılırken, televizyonun Türkiye- ye girdiğini kimse aklına getirmiyor veya getirmek istemiyor, Antalya- nın doğuya, Akdeniz şeridinde, İs- tanbul ve civarında sayılan henüz pek fazla olmasa da televizyonun işlediği gerçeği üzerinde biraz öl- sün düşünmekten kaçınılıyordu. Te- levizyon odalgalarının o özelliği ve Türkiyenin de hayli engebeli olu- şundan dolayı, bütün yurdu, hatta yurdun genişçe bir bölgesini kapla- yacak bir şebekenin kurulmasının epeyce pahalıya mal olacağı ileri sürülüyordu ama denemeleri başa- rıyla yapılan ve önümüzdeki herhan- gi bir gün artık sürekli olarak kuru- labilecek olan. uluslararası bir ha- berleşme peykinin bu sakıncayı or- tadan kaldıracağı hatırlanmıyordu. Tıpkı televizyon makineleri için montaj fabrikaları kurulsun mu ku- rulmasın mı yolundaki tartışmalar sürüp giderken İstanbulda iki fab- rikanın birden televizyon makinesi yapmaya başlamasında olduğu gi- by Neyse ki, Türkiyede birtakım boşboğazlıklarla vakit o kaybetmek yerine ortaya bir şeyler koymaya çalışanlar da var. Örneğin, Teknik Operatör Doktor MUZAFFER ARGUN Kadın Hastalıkları Mütehassısı Tel: 12 7943 (AKİS: 277) Üniversitenin yıllardanberi | sessiz sedasız, mütevazi, fakat kendi öl- çüleri içinde başardı televizyon ça- lışmaları gibi,.. Örneğin, Ankarada, TRT'nin hergün biraz daha zengin- leşen, küçük, fakat verimli televiz- yon stüdyosu gibi... Ve hepsinden ö- nemlisi, gerek bu iki kuruluş içinde, gerekse bunun dışında yarının Türk Televizyonu için şimdiden hazırla- nan insanlar gibi... Sessiz ve derinden... Bundan dolayı, pek yakın bir gele- cekte Türk Televizyonu ilk adım- larını beklenmedik güçte atarsa bu- na şaşmamak gerekir, Çünkü tele vizyon için sessiz, fakat derinden çalışanlar var. Televizyonun en ya- kın çalışma alam olan sinemanın yurdumuzdaki Oo gelişme televizyon alanındaki oçalışmalar arasında ilk bakışta dikkati çekmi- yecek bir nokta, aradaki farkı or- taya koyacaktır: Yurdumuza sine- manın girdiği tarihten altmış yıl sonrasına kadar, sinema konusunda tek bir ciddi kitap yayımlanmamış- tı. Sinemayla en ufak ilişkisi olmı- yan kimseler, yabancısı oldukları bu çalışma alanına geldiler, film diye birşeyler çevirdiler, bir gün ol- sun ne sinema Üzerinde düşünmeyi, ne sinema konusunda bir şey oku- mayı, ne de yazmayı akıllarına ge- tirdiler. Sinema üzerinde düşünen- ler, yazanlar, ancak aradan altmış yıl geçtikten sonra yavaştan belir- meye başladı. Türk Televizyonu ise, sinemamızın bu kötü alışkanlığını ve kaderini tersine çevireceğini gös- teren bir çalışmayla işe koyuldu: Da ha kuruluşunun ilk yularında bir el kitabı niteliğindeki eserini vererek... RT'nin Program Müdürü Güner Sarıoğlunun geçen hafta yayımlanan "Televizyonda yapım ve yönetim" adlı 250 sayfalık kitabı, yurdumuz- da bu işlerle doğrudandoğruya uğ- raşanların dışında hemen kimsenin bilmediği bu konuya aydınlık getir- mektedir. Televizyonun araçların- dan başlayıp bu araçları kullanma yöntemlerine, yapım çalışmalarına,- senaryonun hazırlanmasından baş- layıp gösteriye kadar uzanan kitap, televizyonla ilgili temel bilgileri her kesin anlıyabileceği bir dille derle- yip toparlamaktadır. Örnek metin- lerle 50 sayfa kadar tutan, metin-içi ve metin-dışı birçok resimle de süs- lenmiş olan televizyon ve sinema terimleri sözlüğü, kitabın yararını ve kullanışlılığını artırmaktadır. 22 Temmuz 1967