İKTİSADİ VE MALİ SAHADA sında göstermiş olduğuna dair her- hangi bir açıklamaya, imaya rast- lanmamaktadır. Meselenin aslı Özel , sektör yani yılların ka- zandırdığı alışkanlıkla, başı her sıkıştığında iktidarı zorlayan bir özel sektör- ile AP İktidarının tezleri özetle şöyledir: I — Özel sektöre göre, piyasa- da bir para darlığı vardır ve bunun süratle giderilmesi lâzımdır. İkti- dar ise, para darlığının geçici oldu- gunu, sonbahara doğru bunun geçe- ceğini ileri sürmekte, özel sektörün . telâşeciliğine kapılıp emisyon hac- minin artırılması halinde fiyat ar- tışlarının kabul edilmiş olacağını, hattâ hızlandırılacağını iddia eden uzmanlara kulak vermek istemek- tedir. 2 — Özel sektöre göre ise, uz- manların inandığı gibi, tahıl alım- larının başlıyacağı sonbahar baş- larına kadar beklense ve gerçekten Ofisin alımları ile artacak emisyon sayesinde para darlığı kalmasa bi- le, geçen bu süse içinde özel sektör yatırım yapamıyacak, ticaret ve hizmetler alanlarında dahi durgun- luk görülecektir. Daha trajik bir ihtimal ise, para darlığı yüzünden zincirleme iflâsların başlamasıdır. İki cami arasında binamaz du- rumunda kalan iktidara, belli bir ihtiyatla, Merkez Bankası reeskont kredilerinde 150 milyon liralık bir artış tavsiye edilirken, iktidar, bek- lenilenin aksine, 200 milyon liralık bir emisyon artışına "geç!" işareti- ni vermiştir. Şimdi bu fark için ümit noktası, Plâncılara göre, ihra- cat mevsiminin başlamış olması yü- zünden ihracat döviz kazançlarının düzeleceğidir. Böylece 7 Temmuzda 8 milyar 400 milyon liralık olan e- misyon hacmi, 8 milyar 600 milyon liraya ulaşacaktır. Sonbahara doğ- ru emisyon hacminin 9 milyarı aşa- cağı tahmin edilmektedir. Bunun fiyatlara etkisi olacaktır. Son üç yılda fiyatlar zaten devamlı artma eğilimindedir. Bu artış eğilimi, ön- ceki yıllardakinden daha yüksek- tir. 1965'de yüzde 7, 1966'da yüzde 9 oranında genel fiyat artışı olmuş- tur. 1967 ortalarında ise bir dur- gunluk a ve para darlığı gö- rülmüştür milan nedenleri üzerin- de birleşemedikleri, fakat ikide bir görülen, fiyat artışı ve pare darlığı ikili problemi, Türkiyede zayıf ve 16 kendi kendisini dengeleyemeyen bir ekonomik ve mali yapının varlığı- nı ortaya koymaktadır. Prof. Zeyyat Hatipoğlunun dediğine göre, "Mev- cut şartlar devam ettikçe Türkiye ancak enflâsyon -para basımı- lu ile para darlığını giderebilecek" tir. Para miktarının rastgele arttırıl- ması, milli, gelirdeki reel artık ora- nına bakılmaksızın girişilecek emis- yon artımı ise türk parası ile yaban- cı paralar arasındaki değer oranım sınai yatırım malı ithal etmek iste- yen sanayicilerin aleyhine bozacak, yatırımların maliyeti bir anda hız- la artacaktır Anayasaya rağmen İktidar şimdilik, işin kolayım bul- muş ve reeskont kredilerini geniş- leterek işi halletmiştir. Ama bu kı- sa vadeli,, sanayici ve tüketimci va- tandaşın aleyhine ve bir zümrenin yararına çözüm, -bugünlük, yapısal reformlara gitme alternatifini ha- fifletse de- bir işe yaramıyacaktır. Türkiyede para meseleleri, büyük ölçüde, devletin - çoğu mevsimlik dalgalanmalar gösteren- alımları- na ve bir de banka sistemine bağ- lıdır. Devlet alımları mevsimliktir. Bu yüzden, piyasadaki para ve kre- di şartlarını istenildiği zaman düzen- lemede etkisizdir. e Banka sistemi ise bu işi yapamayan ve baştanba- şa sakat bir sistemdir. Kalkınmış ülkelerde o bankalar, sanayicilere, becerikli iş adamları- na destek olmuşlardır. Kendi ölçü*. lerine göre gerçekleştirdikleri kre- di dağıtım politikaları sonunda, ül- kelerinin kalkınmasına, sanayileş- mesine yardım etmişlerdir. Az geliş- mislerde ise bankalar, beceriksizli- ğin de ötesinde, kalkınma çabaları- na köstek olacak bir yol izlemek- tedirler. Kredileri, yüksek faizle ya ticaret sektörüne, ya da yabancı şirketlere vermektedirler. Kâr mo- HER ÇEŞİT ESKİ ve YENİ KİTAP ALINIR — SATILIR KİTAP İHTİYAÇLARINIZ İÇİN BİR TELEFON R. 123847 ADRES: BÜTÜNDÜNYA KIAP SARAYI Selanik Caddesi No; 6/2 (AKİS: 274) AKİS tifinden başka bir uyarıcısı bulun- mayan banka sisteminin (bizdeki durumunu Prof. Dr. Besim Üstünel şöyle anlatmaktadır: "Türkiyede bankalar sistemi 1- çinde aracılık görevini yerine getir- meye hevesleneni yoktur denilebi- lir. Bankalar sisteminin tümü iti- bariyle, iştirakler (miktarının) top lam bilânçolarına oranı özel tica- ri bankalar için - 1962 yılında- yüz- de 5, hususi kanunlarla" kurulmuş olanları için yüzde 10, bütün ban- kalar için yüzde 86 gibi çok düşük bir seviyededir. Bu durum da açık- ça göstermektedir ki! mevcut şart- larda önemli değişiklikler yapılma- dıkça, ticaret bankalarının serma- ye piyasasını geliştirecek aracı mü- esseseler olarak kullanılmaları ve bu yönde geliştirilmeleri kolay ol- mayacaktır. öyle bir gelişmeyi sağlamak için değiştirilmesi (o gere- ken şartların başında, hiç şüphesiz, faiz hadlerinin düşürülmesi ve faiz yapısının rasyonelleştirilmesi gele- cektir. Ayrıca bankaların, pahalı çalışan hizmet müesseseleri olmak- tan çıkarılmaları oamacıyla yöne- timlerinin daha etken bir hâle ge- tirilmesi, alınan ve yerilen faizler arasındaki farkın -bu, yüzde 2.5 ile yüzde 18'e varan bir farktır- azal- tılması ve Merkez Bankası politi- kasının gözden geçirilmesi icabede- cektir. Bu amaçla düzenlenen mâ- kul bir politikanın, bir süre sonra, ticaret bankalarını arzulanan yön- de faaliyetlerini genişletmeye ve kendilerini ona göre teşkilâtlanma- ya itmesi beklenebilir". Bütün bunlar, Türkiyede, bu a- landa yapılması gereken büyük ve temel değişikliklere ihtiyaç bulun- duğunu göstermektedir. Türk eko- nomisi bugün ne kapitalist ekono- minin kurallarından haberdardır, ne de aklı başında bir devlet kapi- talizmini uygulamaktadır. o Sosya- lizmin, kalkınmakta olan Ülkeler- deki çeşitli uygulamasından söz et- menin ise hiçbir anlamı yoktur. Her alanda reformlara re ihtiyaç duyulan Türkiyede bir B bakan çıkar da, sosyal ve ekonomik reformları öngören bir Anayasaya rağmen, "1967 Türkiye sinde Ana- yasa ile konulmuş bulunan düzenin ve nizamın hangi istikamette olur- sa olsun değiştirilmesi (o hevesinde olanlar, türk milletini hiç tanıma- yanlardır" derse, bu söz üzerinde ciddi ciddi durmak gerekir. 22 Temmuz 1967