SİNEMA medi ama, tavizden öteye geçerek film- ciliğe son verdi ye "Susuz Yaz" olayı çıkana kadar da adından ne söz edil- di, ne de söz edildiğini duyan oldu. Ancak, yapımcı Bakkalbaşı birden- bire Turizm ve Tanıtma Bakanlığının "Foto-Film Uzmanı" kesildi ve en az kendisi kadar iyiniyet gösterisi olan "Susuz Yaz'ın Berlin film festivaline bu sıfatla da katılmasını oönlemeye kalkıştı., İşin garip yanı, ayni Bakkal- başı, kendi başarısız denemesi "Denize İnen Sokak"ı Venedik film festivaline sokmaya rn da aşağı yukarı "Susuz Yaz"in sonucuna benzer bir ar ai ve sinema yazarları- nı kendine destek aldı. Yine ayni Bakkalbaşı, bir ayın için- de ikinci defa olarak günün kahrama- nı olmanın kolayını buluverdi: Bu, ilgi- siz ilgililiğinden doğma, karmakarışık Sinema Danışma Kuruludur. Bakkal - başı, sinema pazarında kimin kim ol- ME kesinlikle bilip tanımadığın kendisine verilen görevi, Turizm ve > Tanıtma Bakanlığının (İstanbul temsilcisi Metodun Tezele yükledi En az Bakkalbaşı kadar bu işlerin yaban- cısı olan Tezel de, yolda rastladığı kı- zağa çekilmiş rejisör Baha Gelenbeyi- ye bu düzenlemeyi rica etti ve is, bir yerden sonra öylesine arap saçına dön- dü ki, toplantı günü gelenler, birbir- lerinin yüzlerine bakıp şaşkınlığa uğ- radılar. Yapımcı ye rejisör Turgut Demirağ, Kurulu küçümsemekte kek yönler- den haksız değildir. e Gerçi Demirağ, "ben falanlarla filanlarla bir masaya oturup konuşmam" demiştir ama, gü- nü gelince, o değilse onun yerine baş- kaları konuşacaklar ve sinemamızın meselelerini karşılıklı tartışacaklardır. Problem, yine Demirağın söylediği gibi bir "yerli sinema"nın değil, ger- çekte "sinema"nın problemidir. Bunun içinde de, elbette ki sinema yazarları, yapımcılar, sinema salonları sahipleri, getirdiler, stüdyo sahipleri ve sine- ma emekçileri bulunacaktır. Her daim dileği vardır ve her dal da kendini engelleyenin ortadan kalkmasını is- temektedir, Bu konuda tek söz sahibi Demirağ veya Demirağ gibilerinin ol- duğu bir ülke sineması, acaba dünya yüzünde görülmüş müdür? Suyu çıkan toplantı Demirağın toplantıya limon sıkma- sından sonra, bu defa çağrılanlar- la çağrılmayanlar arasında tefrikaya dönen tartışmalar başladı: "Çağrılan- lar yetkilidir". o "Hayır, yetkisizdir".. Tartışmalar uzadıkça uzadı ve sonun- da tatlıya bağlandı. Mademki buraya kadar çağrılanlar üzerinde kesin bir anlaşmaya yarılamıyordu, ozaman, ya- pılacak bir tek şey vardı: toplantıyı enilemek ve gerçek faydayı sağlar kişilerden yeni bir kurul kurmak!., Buna karar verildi ve buraya kadar yorgunluk . çekilmiş ve gelinmişken, kendi aralarında da gelecek toplantı- ya hazırlık, olmak üzere, bir çeşit soh- bet toplantısı yapılmasına karar' ve- rildi. "Çok konuşmasıyla ün salmış Ba- ha Gelenbeviyi yakından tanıyanlar, susturmak ia hemen onun adı- na başkanlığa adaylığını koydular ve oybirliğiyle Gelenbeviyi başkan seç- tiler. Konuşmalar bir sohbet havası- nı sürdürürken, beklenmedik bir anda çatışmaya kadar gidildi. Yapımcı- Te- jisör Hulki Saner söz aldı ve sinema yazarlarının türk sinemasına (destek olmadıklarından ve vur abalıya gittik- AKİS/30 lerinden demvurdu. Saner, bu yakın- masında yapımcıların dillerinin altın- daki baklayı da ağzından çıkarmış olu- yordu. Gerçi, yeni hazırlanan Sinema Kanunu ve Sinema Danışma Kurulu dolayısıyla sinema yazarları ile ya- pımcılar arasında gözde bir barış an- laşmasına varılmıştı ama, Saner buna da karşı çıkmakta gecikmedi. Sanerin attığı kurşunlar hedefini buldu ve sinema yazarı Tuncan O- kan söz alarak, açtı ağzını yumdu gö- zünü, Sanerin kişilikle uğraşmasına o da Sanerin kişilişiyle uğraşarak kar- şılık verdi: o "Sinema yazarları şöyle, şöyle (yapıyorlardı ama, Saner de böyle, böyle yapmıyor muydu?" Sanerin Okana karşılık Oo vermesi mümkün olmadı ve Başkan, barışçı bir yoldan gidilmesini daha uygun buldu. Okan-Saner çatışmasının hemen ar taamdan Cumhuriyet gazetesi en Selmi Andak dışardan söz istedi, rulu pek beğenmişti, çağrılanlar da -senaryoculuğu (o bırakalı yıllar olmuş Haldun Taner, bütün sinema ilgisi sü- rekli bir seyirci olmaktan öteye geçme- miş çevirici (Selâhattin Hilav, v.s. - pek değerli kişilerdi. Yalnız, bu kişler arasında eksikler yok muydu Soruyu, Turizm ve Tanıtma Bakan- lığının iğde ünlü alçi On sı karşıladı. gerçi Cum- huriyet Gzip mi sinema üzerine a- rasıra yazılar yazmıyor değildi, fakat çokluk, herkes, Andaki sinema yazan yerine tiyatro yazarı olarak tanıyordu. Bakkalbaşı bunu dedi-demedi, senlik başladı. Andak ile Bakkalbaşı "Deni- ze inen Sokak" yüzünden Venedikten başlayarak kanlı ,bıçaklıydılar. Andak, yazar o i beğenmemiş ve ga- zetesine de beğenmediğini o yazmıştı Bakkalbaşı, bunun hesabım sormak i- miş, elinde pertavsız, bir yanlış bu- lacağım diye canı çıkmış ve bulduğu her yanlışı da pireyi deve yaparak özel mektuplar halinde gazetenin yazı işle- ri müdürüne ve sahibine ( bildirerek Andakın Cumhuriyetten ayağını kay- dırmak istemişti. Her ikisi de tartışmayı o kadar u- zatıp o kadar kişisel hale getirdiler ki, Kurul işi gücü bıraktı ve Andakla Bakkalbaşını dinleyip seyretmeye baş- ladı, Andakın bütün saldırılarını bü- yük bir saflıkla dinleyen Bakkalbaşı. bütün bu yaptıklarının nedenini şöy- le açıkladı: — Ben bunları sizi Cumhuriyet- ten kovdurmak için değil, polemik ol- sun diye yapmıştı Bütün Kurul yerlere serildi kaldı.