ginçti ve köyün özelliğini yapan bütün yiyecek ve içecekleri oOtemiz bir su- nuşla turiste tanıtıyordu. Gerçi yemek, yatağa nispetle, oldukça pahalı idi ama, cebinde parası olan turistler, "spesiyalite" denilince dayanamıyor- lardı. Köy dediğin Köyü, asıl ertesi sabah gördük. Bü- yücek bakkal dükkânında bol bol Cinzano vardı. Yaşlı köy kadınları sa- tıcılık ediyorlar, daha gençleri ise mey- dandaki yüksek teknelerde, birbirle- riyle konuşarak, çamaşır yıkıyorlardı. Gene bu meydanın bir köşesinde, son model birkaç araba duruyordu. o So- kaklar o kadar dardı ki insan bir ev- den bir eve rahatça kolunu uzatıp el tutuşabilirdi. Çamaşır yıkayan kadınların ve da- racık sokakların oresimlerini çekmek istedim. Ayni zamanda arkadaşlar ön- de poz veriyorlardı. Belki kızarlar di- kince, biz, belli etmesek bile, sinirle- nirdik. Ama kadınlar en hafif bir tep- ki göstermediler. Dekorun bir parçası olduklarını biliyorlardı. Avusturyada, Tyrol'lerin merkezi o- lan İnnsbruck da. hududa yakın bir büyük şehir olarak gerçekten ilginçti. Almanyaya geçtikten sonra uzun bir süre aynı kıyafette kadınlara sokak- ta tesadüf ettik Yoldaki birahanelerde kadın-erkek beraber oturmuş, içkile- rini içiyorlardı. Avrupada en çok ho- şuma giden şey de bu oldu. Akşamla- rı, ağır işinden evine dönen işçi, ne olursa olsun, eşini yanına alıp. bir birahanede günün yorgunluğunu çı- karıyor. Bu kadına da evden uzaklaş- ma ve dinlenme fırsatı veriyor ve ka- dın-erkek bu beraberlik, sosyal hava- yı etkiliyor. Köln'de geceleri ara so- kaklardaki birahanelere oyalnız baş- larına giden, çok mazbut görünüşlü kadınlara da tesadüf ettik. Bir başka köy Hududa yakın İnnsbruck'un bir kü- çük köyünden, Miedersten bahset- mek istiyorum. 3000 metre yükseklik- teki bu köye önce, dünyanın en yük- sek ve en modem köprülerinden bi- risinden ve dörtlü muazzam bir yol- dan geçerek, nihayet kışın yalnızca atların işlediği bir patikadan gidiyor- sunuz. Burada da sokaklar daracık ve besili hayvanlarla dolu. Fakat her yer, h?r an. yıkanmış, gibi temiz. Turistler, köyün küçük lokantasına yemek yeme- ge geliyorlar. Lokantada sıralarda otu- ruluyor. Köy kızları kolalı mini mini dantel önlüklerle servis (o yapıyorlar. Köyün müzisyen erkekleri, bazen mi- safirlere keman çalıyorlar. Bu köyde, köylülerden başka, bir- kaç zengin aile de oturmaktadır. Bu- rada çam tahtasından nefis evler yap- tırmışlar, senenin hiç olmazsa birkaç imiş. Mütemadiyen seyahat eder ve işi biter bitmez buraya dinlenmeğe gelir- miİŞ. "— Kışın karım da, ben de bura- ya atla çıkarız., Karım bir kalp rahat- sızlığı geçirdi. Gene de burayı terket- medik. Tekaütlüğümüzde tamamiyla burda oturacağız" dedi. Bu köyden ayrılırken, bastonlarına dayanarak yamaçtaki evlerine çıkan bir çok ihtiyara rastladık. Kadınların DIŞ GEZİLER da insanlar öylesine yakın ve sıcak, iç- ten davranıyorlar ki.. Yugoslavyadan Avusturyaya çıkar- ken yolumuzu kaybettik. Avusturyaya gideceğimize, hududa çok yakın bir yugoslav sayfiye şehrine, Bled'e git- mişiz. Saat bir hayli geç olmuştu, geri dönmek mümkün değildi. Biraz da is temiye istemiye bize verilen bir adres- le, bir otele gittik. Krim Otelin kapı- sında amerikan, fransız, ingiliz turizm anladık. Pencereden gördüğümüz man- zara ,unutulmaz bir manzara idi : Alp- lerde 2500 metre yükseklikteki bu dağ şehrine hakim olan muazzam bir kaya parçasına, âdeta oyularak yapılmış bir eski zaman şatosu projektörlerle ay- dınlatılmış, pırıl pırıl yanıyor ve in- Avrupada gençlik eğleniyor Yarını çoğunun başında bir de şapka vardı. Zaten Avrupada en çok göze çarpan birşey de şapkalı yaşlı kadınlardır. Güzellik ve ruh Rahatsız etmiyen özelliklerin insan- ları nasıl büyülediğini, çektiğini, Avrupaya nasıl güzellik ve ruh verdi- ğini anlatmak istiyorum. Ama insan- lar etkileyen bir başka faktörden, re- jimden de bahsetmeden edemiyeceğim. Dikta rejimlerinin bulunduğu memle- ketlerde, bu memleketin insanları ne duyarlar bilmem ama diğerleri, sebep olmasa da huzursuzluk (duyuyorlar. Bulgaristandaki sokak duvarlarına ya- pıştırılmış büyük propaganda afişleri, komünist şeflerin resimleri, bu arada her yerde Krutçefin resimleri turisti âdeta kovalıyor, itiyor. Halbuki mese- lâ Bulgaristanda, meselâ Yugoslavya- düşünmeden sanı derebeyler devrine götürüyordu. Ertesi sabah yeni bir keşifte bu- lunduk : dağların eteğinde nefis bir göl, gölün içinde bir adacık ve bütün etrafında çamlar, modem oteller, hat- ta şık mağazalar vardı. (Burası iki hudut arasında, âdeta bir serbest şe- hir, bir turist şehri idi. o Çok erken kalkmıştık. Gölün kenarında bir sı- raya oturmuş, şehrin uyanışım seyre- diyorduk. İnsanlar sert adımlarla, neşesiz, ciddi, işlerine gidiyorlardı. Erkek ayakkabısı ile kadın, hiç süs- süz kadın, kim ne derse desin, hoşa gitmiyordu. Turistik şehrin dekorun- da, turistle beraber yaşıyan insanlar eksikti. O insanlar ki her yerde, her- şeyin başında geliyor, dağa, taşa, eve, sokağa can veriyordu. AKİS/27