Genç bakan Göğüş ise, o gece ve ondan sonraki günlerde düzenlediği ba sın toplantısında olsun, eş dost top- lantılarında olsun, sinemaya büyük önem verdiğini söyledi durdu. Sinema, en yaygın bir propaganda gücüydü, si- nema yıllar yılı yurdumuzda ihmal e- dilmiş bir endüstri dalıydı ve turizmi tanıtma bakımından, sinemadan ar- ya devlet elini uzatacak, kendisine dü- şen ödevleri mutlaka yerine getirecek- ti. Herşeyden önce -sinema yazarları- nın dilinde tüy bittiren- bir sinema kanununa ihtiyaç vardı. İstanbul millet vekili Suphi Baykam, günlerce çalış- mış ve bu konuda bir kanun tasarısı hazırlamıştı; den ele almanın ve Meclise getirme- nin tam sırasıydı. Anti-demokratik bir yürüyüş güden sansür yönetmeliği de - kanun çıkana kadar - yeniden gözden geçirilecek ve bundan böyle yurdumuz da "adam gibi filmler (o çevirmenin" yolları aranıp bulunacaktı. — yapılıp gerçekleştirilmeyin- ce, "Susuz Yaz", bireysel çıkışlar ola- rak iza ve sinemamız yerinde sa- yacaktı. Buna şüphe yoktu. "Susuz Yaz"ın getirdikleri Berlin birincisi "Susuz Yaz", batıda görülmemiş bir tepkiyle karşılanıp her ülkede şiddetli saldırılara uğrar- ken, Türkiyede de tam tersine olumlu sonuçlar doğuracağa (benzemektedir. Göğüşün aracılığında, devlet sinemaya karşı elle tutulur bir yakınlık göster- mektedir. Gerçi, zaman zaman bu çe- şit yakınlıklara çok şahit olunmuştur ama, her zaman iyi niyetten yana O- lan basın ve sinema yazarları bu ye- ni çıkışta da - ümit fakirin ekmeği ka bilinden- yine "yapacağım, edeceğim, göreceksiniz" diyenin yanında yer al- mışlardır. Göğüş, herşeyden önce si- nema kanununun oMeclisten o geçip kanunlaşmasına çalışacaktır Fakat, bu gün komisyonlarda dolaşan Baykamın sinema kanununun son şekli hakkın- da kimsenin herhangi bir fikri yok- tur. Birinci şekliyle Baykam kanunu, sinemamız için yararlı olmaktan çok, zararlı olmaya götürücüdür. Herşeyden önce, yapımcının çıkarını (o koruyucu bir nitelik taşımakta, özellikle iyi film yapımına sinemacılarımızı itici bir kuv vet olmaktan uzak bulunmaktadır. Ka- nunun yeniden gözden geçirilmesi ge- rekli değişikliklerin süratle yapılması, yapımcının değil, iyi film yapmaya yö- nelen sinemanın korunması ve elinden tutulması gereklidir. Kanun hazırlayıcısı Baykam, sine- mayı bilmemektedir. Bu bilmezliği, Baykamı sinemayı kendi çıkarları a- dına kullanmasını çok iyi bilen ya- pımcılarla karşı karşıya bırakmış, ve aykam kanunu, dolayısıyla yapım- cıların dertlerine çare bulucu bir ka- nun haline getirilmiştir. Şimdiki hal- de, sinemamız zaten yapımcıların le- hine çalışmakta, kozlar yapımcılarda toplanmakta ve onlar da boş meydanda diledikleri gibi at oynatmaktadırlar. Kanunda öngörülen yapımcı hakları, sinemamızı iyiye değil tam tersi kö- tüye götürücüdür. Bakan Göğüş, ikisi- nin arasını bulmak için, yeni bir da- nışma kurulu toplıyacaktır. Bu danış- ma kuruluna, sinema yazarları, ya- pımcılar, rejisörler, sendikacılar, sine- ma oyuncuları ve teknikerler de katı- lacaklardır ama, çoğunluk yine de ya- pımcılardan yana olacak ve yapımcı- lar başlangıçta Baykam yoluyla kanu- na koydurdukları havadan hakların elden gitmemesi uğruna ne gerekirse yapacaklardır. Kaliteye prim verilmesi- ne yanaşmayacaklardır, filmlerin sınıf landırılmasına değerliyse az değersiz- den çok vergi alımına karşı çıkacak- lardır. Her önüne gelenin yapımcı ol- duğu bir sinemada kanunda verilen üstün hakların kaybolmasına çalışa- SİNEMA caklardır. İyi sinema adamı yetiştire- cek olan dökümanter -belge filmci- liğiyle -onların deyimiyle- vakit ge- çirilmesini istemeyeceklerdir. Bunların yanı sıra, bugünkü sansür de yapımcıların işlerine (ogelmektedir. Aksi takdirde, menfaatlerine halel ge- tiren bir star sistemine karşı çıkıp onu yıkma gücünü kendinde bulan bir ya- pımcılar derneği, yıllar yılı sansürle takışmaktan niçin kaçmıştır? Sansür sıkılığının ortadan kalkması, iyi film çevrimine yol açabilecek bir nitelik ta- şıdığından, kötü fakat ticari filmler ya- vaş yavaş ortadan kalkacak ve sansür kalkanı ardına artık saklanılmaz söz- de bir korunak olacaktır. Bu durum da, yapımcıların işine gelmemektedir. İyi film demek, ticari film değil de- mektir - bu da yapımcıların kendi baş larına vardıkları bir yargıdır- ve do- layısıyla da az kazanç anlamına gel- mektedir. Yapımcı, dar iç pazarda koy duğunu bir an öncesi geri alabilmek i- çin alabildiğine ticari kimlik taşıyan filmler yapmak zorundadır. Bu zorun- luk, onu iyi filmden uzaklaştırmakta- dır ve kanunda iyi filme tanınacak herhangi bir değer primi, ister istemez yapımcıyı iyi filme düşman edecektir. Toplanacak danışma kurulunda - inşallah - iyi niyetliler ağır basar ve kanun sinemamızın aleyhine vi de lehine bir biçime girer. Fakat günü- müzdeki bu çeşit düzenlemelerde ne inşaallahın ve ne de maşaallahın artık yeri yoktur. Bu, kulağa küpe edilmesi gereken en önemli noktadır. AKİS/33