DIŞ GEZİLER Gümrük kapısında bekleyen bir turist ve bavulları İşte cehennemin yeri lâhının bir etkisini oşehirden şehire, memleketten memlekete, otostop ile gi- den gençlerin üzerinde gördük. Avru- pa şehirlerini bağlıyan büyük yolları tutan heybeliler bir hayli fazla ve ade- ta hak sahibi.. Otomobilleri durduru- yorlar, Avrupanın bir başından öteki başına birkaç günde rahatça gidiyor- . Hattâ bazen otomobil sahibi ile, yolunu değiştirmesi için, münakaşaya bile girişiyorlar. Biz böylesine çattık ve az daha yolumuzu değiştiriyorduk! İngiltereden Calais'ye yeni geçmiştik. Hava birden değişmiş, sıcaklık her ta- rafı sarmıştı. Genç bir kız, tam güm- rükten çıkarken, gümrük kapısında bi- zi gözüne kestirdi. Önce plâkayı ne- den bu kadar tetkik ettiğini anlama- mıştık. Galiba hangi milletten olduğu- muzu öğrenmek istiyordu. Bir memur- la konuştu ve birden yanımıza geldi, nereye gittiğimizi sordu. o Niyetimiz Paristen sonra İsviçreye geçmek ve Alplerden İtalyaya ulaşmaktı. Bu hu- dut içinde kendisini istediği yere ka- dar götüreceğimizi söyledik, O bizler- le gitmek istiyordu ama illâki Perpig- nan'a kadar gitmek üzere bizi iknaa çalışıyordu. Çünkü İspanyaya geçecek- ti. Sıkı durduğumuzu görünce özür di- ledi. Daha iyisini bulacağını söyleye- rek yanımızdan uzaklaştı. Tabii seç- me hakkı onundu! Birçokları ellerinde gidecekleri ye- rin ismini taşıyan afişler taşıyorlar. dı. Yugoslavyada, akşam karanlığında, tenha bir yol üzerinde rastladığımız Hollandalı bir çifti arabaya aldığımız zaman her ikisinin de yorgunluktan harap vaziyette olduklarını gördük. Ellerindeki heybeler bir hayli ağırdı. AKİS/30 Buna rağmen, seçme haklarını kul- lanma niyetinde idiler ve bu yüzden sabahleyin kendilerini alan dar bir a- rabadan indiklerini söylediler. Doğru- su rahatsız olmak istemiyorlardı. Açtı- lar, susuzdular. Kendilerine su ile ya- nımda bulunan ekmekle zeytinden ver- dim. Türk zeytinini çok beğendiler ve seneye Türkiyeye gelmeye karar ver- diler. Bu defa Yunanistana gidiyorlar- dı. Tarihi etüdler yaptıklarını söyle- diler. Ağır heybelerin kitapla dolu ol- duğunu, onlardan Nişte ayrılırken, gör dük. Bir otostopçuya da Bulgaristanda rastladık. Beni İstanbula götürün gö- türün diye bağırdı ama cevabımızı al- madan koşarak uzaklaştı, ... ve Kapıkule ğrusu, turizm mevsiminde (o Avru- pada sınırdan sınıra akan turist kafilelerini ve bunların neleri görme- ye gittiklerini, küçücük göl kenarların- da, bulanık sular içinde nasıl serinle- diklerini gördükten sonra tarihi zen- ginlikleri ve eşsiz tabii zenginlikleri, masmavi denizi uçsuz bucaksız plajla- rı ile Türkiyenin turizm istikbali hak- kında çok umutlu olarak yurda dönü- yorduk. Yollarda rastladığımız bütün türkler aynı fikirde idiler. Nerdeyse insanların aklından şüphe edecektik. Nasıl oluyordu da burunlarının dibin- deki ceneti görmüyorlardı? Bir gece, saat 12' ye doğru Kapıkule gümrüğün- den içeri girerken bu tatlı hayâllerden ve daldığımız rüyadan uyanıverdik. E- limizi yıkamak için bir musluk aradı- gımız zaman gerçekci olmak zorunda kalmıştık. Gerçi helânın içindeki la- vaboyu helânın neşrettiği fevkalâde ko kulardan kolayca bulmuştuk ama mus- luk kopuktu ve helaya pislikten giril- miyordu. Zaten helanın da kapısı ka- panmıyordu, Gümrük muamelesini beklerken bir temiz yerde oturup bir- şey yemek mümkün değildi. Çünkü bi- raz ötedeki lokantaya girebilmek için muamelenin bitmiş olması gerekiyor- du. Gümrük için sıra sıra bekleyenler yalnız yurda dönen türkler değil, ay- nı zamanda transit geçen yolculardı. O gece Kapıkulede burnundan ter dam- layarak arabasının motor numarasını bulmaya çalışan bir fransız öğretme- ni ile tanıştık. Otomobilleri ile yurda giren ye yurttan transit geçen yaban- cılara yapılan muamele, tek kelime ile korkunçtu. oOAdamlar formalite icabı bir takım kâğıtlar odolduruyorlardı. Böylece arabalarını burada satıp git- melerine mani olunuyormuş. Üstelik Personel kıtlığı yüzünden bütün bu muamele büyük bir yavaşlık içinde u- zayıp gidiyor, yabancılar yurda dönen türklerin haklı veya haksız tâbi tutul- dukları uzun muameleyi hayret içinde ve gülümsiyerek seyrediyorlardı. Bir turist "Biz komünist memleketlerde bi- le bu müşkilata uğramadık" diye şi- kâyet etti. Etrafın pisliği ve lâubali hareketler, lâubali kıyafetler ise ye- ni ayrılmış olduğumuz yabancı güm- rüklerle kıyaslandığında içimizi ya- kacak nitelikte idi. Bütün memleket- lerin tertemiz bir gümrük binaları, bu binalarda temiz bir küçük lokanta ve- ya büfleri, tertemiz o helaları, akan muslukları var Bütün gümrükler ter- temiz, vitrinlerde memleketin özelliğini belirten hatıralar satıyorlar. o Hiçbir gümrükte turist 5 dakikadan fazla bek- letilmiyor. o Diğer memleketler kendi adamlarına nasıl bir gümrük muamel- si yapıyorlar, bilmiyoruz ama turiste ayrı muamele yaptıkları muhakkak! Gümrüğü aşınca, turisti (o karşılıyan temiz, güzel yollar, pahalı oteller ya- nında ucuz, tertemiz pansiyon odaları!. Rekabet, yüzünden memleketler arala- rındaki sınırı adeta kaldırmışlar. Tu- riste rahatlık ve kolaylık (o sağlamak için yarışa girmişler, İtalyada turist için ayrı fiyata satılan ucuz benzin var. Bütün benzin istasyonları hemen her yerde turiste temiz bir hela temin et- mekle kendisini vazifeli biliyor, gene hemen her yerde her keseye elverişli pansiyonlar, kamp kurma yerleri, öğ- renci otelleri var. Bugünün turisti, ar- tık yolunacak bir zengin değil, kalbi kazanılacak mütevazi bir misafir ve memlekete döviz getirecek bir propa- gandanın silâhını elinde tutan bir ve- linimet olarak ele alınıyor, nerede bu Zihniyeti bulursa oraya gidiyor.