lar kimseyi çok fazla ilgilendirmiyor- du ama amerikalı turist kızın dediği gibi turistlerin yapması gereken şey- ler vardı. Meselâ Londrada kapı önü merasimleri, kaba bir sanat gösterisin- den ibaret Madam Tussot müzesi daha çok bir askeri müze vasfını taşıyan Londra Kalesi, Hyde Park'taki gayri ciddi hitabet köşesi görülecek şeyler arasındaydı. Bu ve buna benzer bir- kaç şeyi görmek, Londra köprüsünün üstünde Big Ben saatinin vuruşunu duymak veya kaleyi turistlerin hücu- mundan güç belâ koruyan bir iriyarı muhafızı dalgaya getirip öpmek için, insanlar yıllarca biriktirdikleri para- ları harcıyorlar ve bir yaz mevsimin- de, yağmurlu ve sisli bir Londrada, o- tellerde yer bulunmuyor, dar bütçeli aileler pansiyoner alarak bellerini doğ- rultuyorlar, üniversite ve okullar mil- çok faydalı bir şöhret yapmıştı. Çünkü dikkat et- tim, turistler her yerde birbirleriyle ucuzluk ve yatabilecek rahat bir ye- rin peşinde görünmekteydiler. Bu da tabii birşeydi, çünkü, turist belki bu- dalaca şeyleri seyretmekle, bir Lond- ra Kalesinde tarihi mezalimi yaşamak veya Eyfel Kulesinden Parisi görmek- le yetinebilirdi ama ona herşeyden ön- ce yatacak ve mevcut parası ile geçi- nebilecek imkanlar sağlamak gereki- yordu Bu arada turistler arasında do- laşan sihirli kelimenin İspanya oldu- ğuna da sabit olduk. İspanyanın u- cuzluğu dillere destan olmuştu. Bu memlekete uğrayan turistler ucuzluk temasını işliyerek memleketin en et- kili bir şekilde propagandasını yapı- yorlardı. İşte bunun içindir ki, yalnız İn- gilterenin değil, obütün Avrupanın turistlere kucak açmış, onlara her tür- lü kolaylığı gösteren politikasını ya- dırgamak mümkün değildir: hemen he men bütün memleketlerde gümrük mu- ayeneleri kalkmış, hemen bütün mem- leketlerde yalnız ilgililer değil, sokak- taki insan bile, turistin yardımcısı ol- muştur.. Lisan zorluğu diye birşeyi in- san hiç mi hiç hissetmiyor. Her mem- leketin insanları kendilerini ziyarete gelmiş yabancı ile adeta kalpten konu- şuyorlar. Tek kelime almanca bilme- den almanlarla mükemmelen anlaştık. Sofyada piknik kutumuza koymak için kalıp hâlinde buz aradığımızı bir ga- zinoda, işaretlerle anlatmaya muvaf- fak olduğumuz zaman, bir müşteri der- hal yerinden fırladı, bir arabaya at- lıyarak, evinden bize buz getirdi. Yu- goslavyada geceyarısına yakın bir za- manda, uçsuz bucaksız bir yolda, ben- zinsiz kaldığımız zaman, durdurduğu- muz yugoslav kamyonları kendi depo- larından çıkardıkları benzini, alimin- yumdan bir piknik tabağını bükerek benzinin karşılığı olan parayı teklif ettiğimiz zaman canları sıkıldı ve bu- nu kabul etmediler. Zaten Bulgaristan ve Yugoslavya dahil, bütün hudutlar- da turiste yapılan nazik muamele, DIŞ GEZİLER Gerçi kabahat bizde idi. Bulgaristan- dan geçerken halkın bizi dost bakışlar- la, candan selâmlamasına öyle alış- mıştık ki, hududa çok yakın bir yerde, birden, kırmızı bir fenerle karşımıza çıkan askeri durmadan, geçiverdik. İş- te o anda bize doğrulan bir silâh ve muz tehlikeyi anlattı. Her işte bir ha- yır vardır derler. (Allahtan hududa kırk kilometre kala arabanın makasını kırmıştık ve çok ağır gidiyorduk. Ani durabildik. o Asker plâkaları kontrol etti. Kırık makasa ağırlık vermemek için yüklendiğim çocuğa ve bana u- zun uzun bakarak, anlamadığımız sert Turistler eğleniyor Gel keyfim gel gümrük binalarının temizliği, turizme verilen değeri anlatmaya yetiyor. Ger- çi dönüşte hem Yugoslavyada, hem de Bulgaristanda arabanın arka kanape- sinin biraz yerinden oynamış olması şüpheyi çekmiş ve memurlar kanape- nin altım muayene etmişlerdi ama bu işi çok büyük bir süratle ve bizi güm- rükte beş dakikadan fazla alıkoymı- yacak şekilde, yüzlerinde nazik bir te- bessümle, bize tek, tük türkçe keli- meler söyliyerek yapmışlardı. Halbuki özellikle dönüş yolundaki Türk-Bulgar hududunda çok sıkı bir gizli kontrol vardı ve askerler bize gümrük memur- ları kadar nazik davranmıyacaklardı. bir ihtardan sonra bize yol verdi. Hu- duda varıncaya kadar iki tane daha kırmızı fenerliye rastladık. Hemen du- ruyorduk.Plâkaya bakıp bizi bırakı- yorlardı. Doğu Almanyadan kaçanla- ra karşı tedbir aldıklarını bizim hudu- da varınca öğrendik. Turiste karşı ne- zaket ve gümrüklerdeki serbesti bize rejimi bile unutturmuştu. Diğer Avrupa (o memleketlerindeki gümrüklerde ise, pasaportumuza ba- zen baktılar bazen bakmadılar. İlgilen- dikleri tek şey otomobille ilgili yeşil karttı. Her memur, sanki, turisti evi- ne davet eden ve evinden uğurlayan güler yüzlü bir ev sahibi idi. Bedavacı turistler yp verilen bu önemin, turiste yapılan özel muamelenin ve her tu- ristin elinde tuttuğu propaganda si- AKİS/29