KIBRIS OLAYLARI İnönü hava alanında Lord Carrington ile birlikte Görüşmek için ler ve anlayışla karşılamışlardı. Nite- kim İnönü de, Londraya gitmek üzere New York'tan ayrılırken bu nokta ü- zerinde önemle durdu ve gazetecilere, Kıbrıs anlaşmazlığına bir çözüm yolu bulunmadıysa (bile, o türk-amerikan dostluğunun bulutlardan sıyrıldığını söyledi. Anlaşılan, Türkiye Başbakanı, Amerikanın Kıbrıs konusundaki millet lerarası anlaşmaları bağlayıcı saymağa evam etmesini bu dostluğu kurtar- maya yetecek kadar önemli bir adım olarak karşılıyordu. Gerçekten, Washington'da Başkan Johnson'dan bu teminatı alan İnönü, Londraya geldiği zaman da bütün gü- cüyle ingilizlere türk görüşünü anlat- maya çalıştı. Havanın kapalı ve hafif yağışlı olmasına rağmen, İnönüyü ha- va alanında binden fazla kıbrıslı türk ve Londrada bulunan türkler karşıladı- lar. Kıbrıslı türklerin elindeki döviz- lerde "Barış yoluyla Taksim", "Ya Taksim, ya Ölüm". "Self-Determina- tion ancak iki taraflı olabilir!" ibarele- ri okunuyordu. İnönü alana iner in- AKİS/8 mez etrafını hemen gazeteciler çevirdi ve Başbakan soru yağmuruna tutuldu. İşin doğrusu istenirse, İnönü baş- langıçta İngiliz gazetecilerine fazla gülümser davranmadı. o Çünkü ingiliz basını İnönünün Washington ve New York'taki temasları konusunda çıkan haber ve yorumlarda iyi not alacak ka- dar başarılı görünmemişti. İnönünün Londraya gelişinin öncesinde Londra gazeteleri şöyle bir hava tutturmuşlar- dı: Grivas Kıbrıstadır. Ada halkının yüzde seksenini teşkil eden orumları bir araya getirecektir. Silâhlı kuvvet- lere hakim olacaktır. Üstelik, Adada bir Birleşmiş Milletler kuvveti bulun- ması, Türkiyenin müdahale imkânı- nı da ortadan kaldırmıştır. Onun için çoğunluğun istediği enosisi önlemenin artık imkânı yoktur. Türkiyeye buna karşılık gereken bedel ödenmeli ve bu iş burada bitirilmelidir. Bu bedel de, olsa olsa, ya başka bir yunan adasının, ya da Batı Trakyadan bir toprak par- çasının Türkiyeye verilmesi olabilir. Eğri oturup, doğru konuşalım je ingiliz basınındaki bu yorumlar- dan daha Londraya varmadan haber dar olan İnönü, İngiltereye gelir gel- mez ilk iş olarak bu yanlış anlamayı ortadan kaldırmağa çalıştı. Yaptığı bü- tün temaslarda zinde ve uyanık görü- nen Türkiye Başbakanı basına verdiği çeşitli demeçlerde Türkiyenin her tür lü uzlaşma imkânını denemeye hazır olduğunu bildirdi ve bu uzlaşmaya ba- rışçı yollardan ulaşılacağı ümidini a- çıkladı. ncak, enosisin tek taraflı olarak uygulanması asla düşünülemez- di. Eğer enosis olacaksa iki taraflı o- lacaktı. Yani rumlar Yunanistanla bir leşirlerse, türkler de Türkiyeye katı- lacaklardı. Adaya yapılacak bir türk müdaha- Hâlâ da anlaşmazlığın barışçı yollar- dan çözülmesi için elinden geleni ya- pıyordu. Fakat karşı taraf bir uzlaş- maya yanaşmaz ve kendi borusunu zor la öttürmeye çalışırsa, o zaman Türki- ye de ister istemez silâha başvurmak zorunda kalacaktı. Kaldı ki, böyle bir müdahal hakkı, Türkiyeye, 1960 Ga- ranti Andlaşmasıyla da tanınmış bu- lunuyordu. Bu hakkın Adada bir Bir- leşmiş Milletler kuvveti bulundukça kullanılmaması diye birşey söz konusu olamazdı. Üstelik Washington'da ya- pılan görüşmeler sırasında İnönü, a- merikan idarecilerine, eğer yunanlılar bildiklerinden şaşmazlarsa Türkiyenin duruma daha fazla seyirci kalamıyaca- ğını bildirmiş ve başta Başkan John- son olmak üzere bütün amerikalı ida- reciler de bu sözleri anlayışla karşıla- mışlardı. Durum böyleyken ingiliz ba- sınının enosis türküleri söylemesi ve çalışması, kötü gazetecilikten birşey değildi. İnönü, İngilterede yaptığı basın toplantılarında Washington görüşme- lerinden alınan başka bir sonuç üze- rinde de önemle durdu. Başkan John- son 'la yaptığı görüşmeler (o sırasında ve Başkan Johnson, İnönüden, bunu kabul etmesini rica etmişti. İnönü böy- le bir buluşmadan olumlu bir sonuç alınacağını ummuyordu ama, belki bir yere ulaşır diye, Johnson'ın bu tekli- flini kabul etti. Fakat Yunan Başbaka- nı Papandreu buna hiç mi hiç yanaşma - dı. Bu görüşme teklifini kabul etmek için, Türkiyenin İstanbuldaki yunan- lıların bir kısmını sınır dışı etmekten