3 Temmuz 1964 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 12

3 Temmuz 1964 tarihli Akis Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER sormak olurdu. Mevhibe Hanım eşine hizmet etme- 8i bir zevk addetmektedir. Her sabah erkenden, 06.30 - 07.00'de kalkar, İs- met Paşanın kahvaltıda yediği beyaz peyniri suya koyar, banyosunu doldu- rur, elbisesini, gömleğini, (o kravatını hazırlar, bizzat yaptığı ensülin iğne- sini kaynatır. Saat 08.00de İnönüyü traş edecek berber gelince eşini uyan- dırır ve Başbakanın ogünlük hayatı başlar. Artık Bayan İnönünün nefes alacak bir dakikası bile yoktur. Kar- şılıklı kahvaltılarını ederlerken, ilâç- larını hazırlar, telefonlara cevap ve- rir. Bayan İnönü ancak, İnönü Baş- bakanlığa gidince biraz dinlenecek va- kit bulur. Ondan sonra da günlük ev gailesi başlar. Yemeklerde umumiyet- le Paşanın misafiri olur. Öğleden son- raları mecburi resmi ziyaretlerle ge- çer. Gece ya beraber konsere, opera- ya giderler, ya da karşılıklı bezik oy- narlar. Evin bütün işleriyle Bayan İnönü meşgul olur. Evinde çalışanlara yar- dım etmekte hiç bir haysiyet kırıcı taraf bulmaz. Onaltı odalık bir evin işleriyle ancak elbirliğiyle başa çıkı- labileceğini bilir. Sırasında ütü ütü- ler, sofra kurar veya temizlik yapar. Pazarlardan alışveriş yapmasını se- ver. Bayan İnönü "Hesabidir" derler. Doğrudur, "Hesabi" olunmaz- sa, o ev nasıl idare edilir? İnönülerin hanları, fabrikaları yoktur, o Başba- kanın aldığı maaşlarla geçinmeğe mec - burdurlar. Amerikada geçirdiği hafta, bütün yorgunluklarına rağmen, Mevhibe İ- nönü için bir dinlenme oldu. Fakat Bayan İnönü, Amerikada hayatı çok pahalı buldu. İnönüler otuz senedir ilk defa bera- reberce memleket dışına bir seyahate çıkmaktadırlar. Cumhuriyetin ilk se- neleri Lozana - Mevhibe Hanım ilk şapkayı o zaman giymiştir - Sofya ve Atinaya - Venizalosa, Yunan Baş- bakanının genç kocasına (o gösterdiği saygı ve sevgiden dolayı kaynamıştır. o Rusyaya safra kesesi krizi geçirdi. memur edilen doktorun iyiliğini o hiç unutamadı - Viyanaya - araba kullan- mağa orada başladı. Parise - ilk o- perayı orada - dinledi - gitmişlerdir. Bayan İnönü elli seneye yakla- şan evlilik hayatı boyunca hid oldu nelere! insanların menfaat uğruna nasıl şekilden şekile girdik- lerini hayretle seyretti, fakat iyi gün- de de, kötü günde de onda en ufak bir değişiklik gören olmadı. Eşinin mevkii ne olursa olsun, o hep aynı AKİS/12 nelere şa- İnönülerin Çankayadaki Pembe Köşkü Yuvayı yapan dişi kuştur mütevazi, Zarif, güleryüzlü ev hanımı olarak kalmasını bildi. Devlet idaresi, politika ona göre değildi. Bunlar, ko- casının hayatının önemli bir parçası- nı teşkil ediyordu. Fakat hayatının bir diğer hususi tarafı vardı ki, işte Mevhibe Hanımı . ilgilendiren o cep- hesiydi. Bu yüzden İsmet Paşa demok- rasi tecrübesine atılırken en büyük yardımı ondan gördü. Fakat maalesef politika, Mevhibe Hanım kadar terbi- yeli değildi. Politika bu taksime ria- yet etmedi, saygı göstermedi, resmi hayatlarından sonra hususi hayatları da çeşitli taarruzlara maruz kaldı. Ba- yan İnönü eşine, oçocuklarına karşı yapılan bütün fenalıkları üzüntü ve hayretle karşıladı, fakat ağzından bir tek şikayet duyan olmadı. Onun aklı- nın almadığı şey, insanın, bir başkası- nın felâketini kadar kötü kalpli oluşu idi. manları onun nazarında yollarını şa- şırmış birer bahtsızdan ibarettiler. Mevhibe İnönü politikadan hemen hemen hiç bahsetmez, parti münaka- şalarına ise hiç karışmaz. Dedikodu- dan hoşlanmaz. Muhtelif ihtimaller arasında insanların hep en kötü ih- timale inanmalarına müthiş kızar. "Bir adamın aleyhinde onasıl böyle kesin konuşurlar, yaptıklarını gözleri ile mi gördüler?" diye sinirlenir. Köklü bir dini terbiyenin ( verdiği sarsılmaz bir imanı vardır. Beş vakit namazını, imkân, dahilinde (o kılmağa zayıf bünyesine rağmen her Ramazanda 30 gün oruç tutar. En müşkül vaziyetlerde "Biz kimseye kö- tülük etmiyoruz. Allah bizi muhakkak feraha çıkaracaktır" der. Şimdiye ka- dar da yanıldığı olmamıştır. Kişiliğinin kökleri B' kuvvetli dini terbiyeyi Bayan İ- nönü, çocukluğunu yanında geçir- diği büyükbabasına borçludur. Mevhi- be Hanım babasını hiç hatırlamamak- tadır. Annesi eşini çok gençken kay- betti ve biricik çocuğuyla kayınpede- rinin Süleymaniyedeki evinde yaşama- ğa devam etti. Diğer çocuklarını da hep bebek yaşlarında gaybetmiş olduğu i- çin, Saadet Hanım bütün sevgisini, ü- midini bu zayıf nahif, duru beyaz tenli, kumral saçlı küçük kıza bağ- ladı, onun üzerine titredi. (Küçük Mevhibe, bu düşkün anne ve mutaas- sıp büyükbaba arasında Süleymaniye- deki ahşap evin geniş odalarında, bah- çedeki incir ağaçlarının gölgesinde kayıtsız ve yalnız bir çocukluk ge- çirdi. İp atlamasını çok severdi, fakat annesi, yorulacak, diye ona bile mü- saade etmezdi. O da çareyi tavan ara- sına çıkıp orada atlamakta bulmuş- tu. Tabii foyası çabuk meydana çık- 1... Okulda sevilen, sessiz bir öğren- ciydi. Çocuklar kendi aralarında ev- cilik oynarlarken, ona he elin ol- mak düşer, arkadaşları Onu süsler, köşeye oturturlardı. Seneler geçti, küçük Mevhibe bü- yüdü, serpildi, güzel bir gençkız oldu. Saadet Hanım kızına korkuyla bakı- yor, onu birgün evlendirmek gereke- ceğini düşündükçe yüreği sızlıyordu. Bu pamuklar içinde büyüttüğü, canın- dan kıymetli evladını kimlere emanet edecek, Mevhibesini insafsız ohayat

Bu sayıdan diğer sayfalar: