Bunun başlıca sebebi, Parisin iki büyük şöhreti (o-Lise Delamare ve Jacgues Dumesnil - ile Comedie-Fran- aldıkları halde, ensemble olarak, orepertuvarlarındaki oyunları uzun zaman beraber oyna- mış, bu oyunların gerektirdiği oyun ahengini ve üslübunu gerçekleştirmiş bir topluluk olmaktan uzak bulunma- sıdır. Doğruyu söylemek gerekirse, bu topluluk böyle bir turne için ilk de- fa yanyana gelmiş, birçoğu oynadıkları rolleri yalnız bu turne için acele ez- berleyip, birkaç provadan sonra yola çıkmış sanatçılardan Oo müteşekkildir. temsillerin Devlet Tiyatrosunda - özel- likle Büyük Tiyatro sahnesinde - yer 11 ve yabancı çok daha önemli oyun- ları çok üstün reji ve odekorlarla - bilhassa geçen mevsim sonu Jean Mercure'ün sahneye koyduğu Molie- re'in "Don Juan"ında olduğu gibi - görmeğe alışmış olan başkent seyirci- sini tatmin etmesi zaten beklenemez- di Fransız topluluğunun oynadığı o- yunlara gelince, bunların da türk se- yircisi için ilgi çekici bir tarafı ne yazık ki yoktu. Marivaux'nun kome- disi artık yalnız Comedie - Française abonelerinde ve "klâsik (o matineler" öğrencilerine hitabedecek kadar "na- iftşr. Hele gerçek üslübu, geleneği i- çinde oynanmazsa... oOAndre Roussin ile Marcel Achard'ın Oo komedilerine gelince, bunlar da İstanbul sahnele- rinde uzun zaman oynanmış - hem çok iyi oynanmış - bilinen oyunlardır. Geriye Cocteau'nun ve Sacha Guitry'- nin komedileri kalıyor, ama bunlar da hayli eski ve bugünün tiyatrosu i- çin demode olmuş, önemini kaybet- miş oyunlardır. Fransız dostlarımız şu turne işleri- ni bir hale yola koysalar, "bon pour Orient" zihniyetinden, derme çatma repertuvarlarla devşirme truplar gön- dermekten vazgeçseler de bize T.N.P. gibi, Jean-Louis Barraut topluluğu gi- bi, yada Fransız Bölge Tiyatroları a- rasında üstün başarılarıyla ( sivrilmiş "Comedie de Est" gibi modern Fran- sız Tiyatrosunu temsil eden topluluk- lar gönderseler, o zaman hem bu İş için Devlet bütçesinden cömertçe har- cadıkları milyonlar boşa gitmiyecek, hem de yabancı memleketlere Fran- sız Tiyatrosunu bugünkü gerçek yü- züyle ve değeriyle tanıtmış olacaklar- dır Oraloğlu Tiyatrosunda, ta, “Büyült Baba" "Kuğunun şarkısı" Oyun : ii Gi (Oyun, 2 perde).; Yazan : J. watki Çeviren : Seniha Bedel Göknil. Tiyatro Oraloğlu Tiyatrosu. Sahneye koyan : Saim Turgut Atalay. e Yağı ama ileri görüşlü, iç fikirli bir Büyükbaba ile küçük ve pek sevimli torununun ölümle savaşmaları... Fantastik bir hava içinde toplumun geri düşüncelerine, insanların çirkin taraflarına parmak basan yazar, torununu iyi yetiştirebilmek için Azraili sihirli bir ağaca mıhlayanı Büyükbabanın yaşama azminde, dar ve müsamahasız bir hayat görüşüne karşı iyiliğe, şefkate dayanan hayat görüşünü, çocukların her türlü obas- kıdan uzak, serbestçe yetiştirilmeleri tezini savunuyor. Oynıyanlar Saim Alpago (Büyükbaba), Alev Oraloğlu (Torun), Ay- ten Güvenç (Büyükanne), Yağız Tanlı (Misafir), Füsun Şahin (Hizmetçi), Lâle Oraloğlu (Teyze) v.s. Beğendiğim : On beş yıl önce Muhsin Ertuğrulun 40. sanat jübilesin- de 11 tablo halinde gördüğümüz bu gösterişli oyunu, Oraloğlu Tiyatrosu- nun küçük sahnesine, iki bölümlük sıcak bir duygu oyunu halinde yerleş- tirmeği başaran Saim Alpagonun sahne düzeni. Turgut Atalayın (havayı veren Sade, zevkli dekorları. Başrole, Büyükbabaya, gene Saim Alpagonun kazandırdığı sevimli, babacan, duygulu - yalnız torununun da ölüme mah- küm olduğunu anladığı sahnede fazla duygulu - yüz. Torunda - "Kötü Tohum" daki gibi - yalnız kötü ruhlu, anormal çocuk tiplerini değil, "iyi, sevimli" çocuk tiplerini de başarıyla canlandırmasını bildiğini o gösteren sahnemizin hârika çocuğu Alev Oraloğlunun rahat ye ölçülü kompozisyo- nu. Büyükbabanın tılsımlı ağaca çıkarıp "mecburi izin" Verdiği o Azrail (Misafir) de Yağız Tanlının, aşırılıklara kaçmadan, duyurmayı başardığı korku ve dehşet havası. Zeki ve sevimli Hizmtçi'de Füsun Şahinin inandı- rıcı oyunu. Beğenemediğim : Lâle Oraloğlunun -gördüğüm .temsilde- kötü yürekli gerekirmiş yun! duyulmayacak kadar, hafifletilmiş olan o yarı esrarlı, yarı Sonuç : Sağlam yapılı, merak ve ilgi çekici bir oyun. halde umulan rağbeti görmemiş olmasının sebebi Oraloğlu gerçek çerçevesini bulamamış olmasında aranabilir. Naciye FEVZİ AKİS/29, sahnesinde;