HAFTANIN Madalyonun | smet Paşa çizmelerini çekmiş bulunuyor. Ayağında çizmesi, girdiği saha Kıbrıs Dâvası değildir, İsmet Pa- şa onu, aklıyla halletmeye çalışıyor. Ama yepyeni bir Türkiyede, gerçekleşmesi şart reformların üzerine ürk- meden ve kudretinden, emin olarak yürüyor. İsmet Paşa bir bayrağı eline almıştır, arkasında memleketin bütün sağlam kuvvetleri, o hedefe doğru ilerlemektedir. Türki- yede bir Başbakan bir radyo konuşmasında «Türkiye bu sene, geçen yıla nisbetle bir milyar lira fazla vergi vere- cektir» diye başlasın, Türkiyede bir Başbakan bir radyo konuşmasında «Geliri sabit olan vatandaş, memur, subay, işçi vergisini tam olarak ödeyecektir. Vergisini namus borcu, vatan borcu bilen vatandaş bunu doğru olarak, rıza- sıyla ödeyecektir. Bunların yanında bir zümre ise hem çok kazanacak, hem hiç vergi ödemeyecektir. Olmaz le şey!» desin, «Türkiyede fert başına düşen milli gelir yılda 1600 liradır. Bakınız etrafınıza, bu kadar gelirle yaşayan kimse var mı? Eğer bunlar yılda 1600 liranın çok üstünde bir gelir sağlıyorlarsa bunun sebebi bir bü- yük kütlenin 1600 liranın çok altında bir gelirle yaşama- ya çalışmasıdır» açıklamasını yapsın... Bu, görülmüş ve işitilmiş bir şey değildir. Ama İsmet Paşanın son tutumu- nun bütün yurtta, büyük basında; memleketin en sağlam kuvvetlerini teşkil eden çevrelerde inanılmaz bir destek bulması, beğenilmesi, takdir edilmesi, desteklenmesi 1963 Türkiyesinin bambaşka, çok değişik bir Türkiye olduğ gerçeğini herkese ispat etmiş bulunmalıdır. Bu reformları yapmamaya imkân olmadığı açıktır, ortadadır. İsmet Paşa bunların, devlet adamı namuslu olursa bir açık re- jini içinde, mürakabeli bir sistemle mükemmelen yapıla- bileceğini ispat yolundadır. Ordunun, Gençliğin ve Bası- nın onu bu mücadelesinde sıkı, sıkıya tutması Ordunun, Gençliğin ve Basının bu memlekette açık rejimin, mura- kabeli sistemin başlıca savunucuları olmasının neticesidir. Ancak çizine, bu yeni yolda İsmet Paşanın tek vası- tası değildir. Her zaman olduğu gibi, bu sefer de akıl çiz- meyi yalnız bırakırsa hedefe varmak imkânsız hal alır. Memleket vergi verecektir. Kudreti olan herkes bu- nu bir vatan borcu bilecektir. Kudrete göre nisbet şu ka- dar olacaktır, bu kadar.. Her halde, vergi vermeyen kud- ret sahibi bulunmayacaktır. Mükemmel! Şimdi, Bütçe Komisyonunda yapılan şu açıklamayı dinleyiniz: Geçen yıl Türk Hava Yolları 26, Denizcilik Bankası 19 Milyon lira zarar etmiştir. Bunu duyan vergi mükellefinin «Allah razı olsun!» diyeceği hususunda her hangi bir kimsede acaba bir düşünce bulunabilir mi? Va- tandaş vergisini tam olarak ödeyecek, fakat bilecek ki bu vergi, bilhassa adına İktisadi Devlet Teşekkülü denilen ve adından başka hiç bir şeyi iktisadi olmayan arpalıklar- da çarçur edilecek! İsmet Paşanın tabiriyle, böyle şey de olmaz. Bir gemisi olan adam milyon kazanıyor. Koca De- nizcilik Bankası, bütün imkânlarına rağmen yılda hazine- ye 19 milyon lira külfet yüklüyor. Sümerbankı böyle, Eti- İÇİNDEN Öteki Yüzü Metin TOKER bankı böyle, Kömür İşletmesi böyle, Demiryolları böyle.. Tenkitlere karşı arkasına sığınılan paravana «kamu gö- revi> dir. Türkiyede herkes bilmektedir ki asıl sebep «devlet israfı» dır ve devleti devletten daha fazla zarara sokmaya bu memlekette hiç kimsenin gücü yetmemekte- dir. Bu teşekkülleri liberal ekonominin çarkı arasına ter- betmeyi gerçekten ii ciddi düşünen bir kimse bu top- ar üzerinde yaşamakta andır, bilinmez. Böyle biri var- sa, talihsizin dünyadan haberi olmamak gerekir. Bu te- şekküller, Türkiye gibi bir memlekette, daha yıllar yılı, en azından esası itibariyle devlete ait olarak kalacaklar, öyle hizmet göreceklerdir. Fakat, bu halleriyle değil.. Şim- diki hallerine hal demek dahi mübalâğadır. Bunlar, tam bir perişanlığın içindedirler ve bünyelerinde köprü başla- rını tutanlardan itibaren bütün açıkgözlerin geçim, hattâ lüks vasıtasıdırlar. O bedava seyahatler, o ağırlama mas- rafları, o şatafatlı lojmanlar, otomobiller, pikaplar ve ni- hayet sayısız «kartvizit memurları», hiç bir işletme kai- desine uymayan bir işletme tarzı bu milyonlarca liralık korkunç zararların sebebidir. Ece, durum bu iken, mükellefin gözü önünde vergiler o açıkların kapanması için kullanılırken vergi vermek «namus borcu», «vatan görevi», «askerlik gibi bir şey» telâkki edilebilir mi? Bunu istemek, her hangi bir kimse- nin hakkı olabilir mi? Devlet israfı, israfların bu en kor- kuncu, mutlaka önlenmek lâzımdır ve bu işin vergi refor- muyla paralel gitmesi şarttır. Kârdan geçtik, ama bir Denizcilik Bankasının hiç olmazsa yıl sonunda başabaş gelmesini istemek, beklemek her mükellefin hakkıdır. İktisadi Devlet Teşekküllerinin reorganizasyonuyla il- gili çalışmalar tamamlanmıştır. Hattâ kanunu Mecliste- dir. Bunun ihtiyaca kâfi gelip gelmeyeceği, tartışmalar sırasında anlaşılacaktır. Ama mesele kanundan ziyade, topyekün devlet dairelerine hâkim hava işidir. Devlet is- rafı, Hükümet bir havayı azimle ve cesaretle yaratabil- diği takdirde önlenecek, vergi verenler paralarının deve yapılmadığı inancına ancak öyle sahip olacaklardır. Ba- kanlarına veya kendilerine en pahalı cinsinden oda dö- şetmeyi asit görev bilen Umum Müdürlerden bu memleket halkı, kazandığı halde vergi vermeyen kudret sahibinden olduğu kadar şikâyetçidir, dertlidir. İsmet Paşanın çizmesiyle dalması gereken bir vuruş- ma sahası, işte budur. Vuruşmanın çetin olacağından hiç kimsenin şüphe etmemesi lâzımdır. Ama o saha açık ka- lırsa bütün sistem değişebilir, reformların istikameti baş- kalaşabilir ve devlet! vatandaşın sömürmesi önlense de devleti devletin sömürmesi sürüp gider ki bu, delik bir ce- be para doldurmaya çalışmaktan öteye gitmez. AKİS/7