HAFTANIN İÇİNDEN Basın meselesi Memleketin bütün düşünüleri, hislerden ve menfaat hesaplarından uzak şekilde, "Türkiyede Basın Me- selesi" üzerinde durmak mevkiinde bulunuyorlar. Son, çetin ve acı imtihanlardan sonra demokratik rejim tein- de yaşayacağımız hususundaki şüpheler çok azalmıştır. Üstü örtülü, üstü açık bir dikta idaresi peşinde koşan lar, Atatürk Devrimlerini paravana yaparak Atatürk- süz bir Atatürk Devri plânlayanlar üçbuçuk adamdan başka hiç kimseden iltifat görmemişlerdir ve memle- ketin sağlam kuvvetleri tarafından derhal o kahredil mislerdir. Bu ders uzun yıllar, çeşitli cephelerden çıka- cak sergüzeştçilerin kulağında küpe olarak kalacaktır ve Türkiyede dikta idaresine karşı bir ihtilâlin başarı kazanmış olmasının demokratik rejime karşı bir isya- nın da mutlaka muvaffak olmasını gerektirmediği her- kes tarafından hesaba katılacaktır. Bir kehanette bulunmak istemem. Ama dorumun gösterdiği, bir fevkalâde hal gelip çatmadığı takdirde uzun bir süre Türkiyede sükün ve huzurun devam ede- ceği, darbe hevesi devrinin kapandığı ve rejim konusun a memleketin sağlam kuvvetlerinin mutabakat halin- de kalacağıdır. Önümüzde açılan bu yeni devrede, bir takım temel konularda sağlam esaslar bulup onları top- tum hayatımıza sokabildiğimiz takdirde o fevkalâde hal gelip çattığında da intikal az sarsıntılı, az çalkantılı olacak, bugün şahıslara bağlı görünen düzen bir hayat tarzı olarak kendi kendine yaşayacaktır. Bu temel konulardan biri, Başındır. Basına karşı, her hangi bir çevrenin tepkisi husu- sunda hiç hayale kapılmamak lâzımdır. Basın, dalma övgüden çok şikâyet çekecektir. Basının sorumsuzluğu, Basının aşırılıkları, Basının ciddiyetten Oomahrumiyeti, Basının sansasyon merakı, Basının memleket şart ve realiteleri karşısındaki anlayışsızlığı, Basının tahrikleri dalma dillerde dolaşacaktır. Bilhassa politikacılar, kud- ret sahipleri, iktidar veya muhalefetteki şöhretler, hat- ta her hangi bir sahada ileri geçmiş kimseler zaman za- man sızlanacaklardır. Bir adamın dokuz meziyetini Ve bir kusurunu söyleyiniz: Kendinizi bir düşman «kazan- mış sayabilirsiniz. Zira meziyetler var ya, canım on- lar herkesin kabul ettiği gerçeklerdir. Siz bunları tes- lim etmişsinizdir. Ne var, başında? Ama o kusur?. O alçakça bir iftira, âdi bir yalan, maksatlı güdülen düş- manlık ve çekememezlik, namussuzluk, rezilliktir! İnsanlardan pek azmin dokuz meziyete ve bir tek kusura sahip olduğu, ortalama nisbetin aslında hayli değişik bulunduğu gözönünde tutulursa Basının niçin daima şimşek çekeceği kendiliğinden ortaya çıkar. Ama mesele, bu değildir. Basın, bir demokratik sistemin ne atılır, ne satılır unsurudur. Basın gündelik hayatımızdadır ve herkesin onunla beraber yaşama mecburiyeti vardır. Bu mecbu- riyet, Basının demokratik sistem içindeki eşsiz ve bir bakıma inanılmaz kudretinin kaynağıdır. Ancak böyle bir kudretin, kendiliğinden bir takım görevler doğur- Metin TOKER masına şaşmamak lazımdır. Basın meselesi, Basından memnun olup olmama dâvası diye ele alınırsa bir ne- ticeye varılmaz. Türkiyede Basın, kudretinin doğurdu- ğu görevleri yerine getiriyor mu, getirmiyor mu? Ko- nu budur ve buna, açık kalble müspet cevap verecek kimse yoktur. Türkiyede Basının, kudretinin doğurdu- ğu görevleri yerine getirmediği açık bir gerçektir ve bunu bizzat mesleğin mensupları 20-21 Mayıs tarihle- rinin akabinde, bazı çevrelerden gördükleri omuamele- den anlamışlardır. 27 Mayısı takip eden günler demok- ratik rejimin silâhlı savunucuları tarafından görevini yerine getirmiş bir şerefli müessese olarak bağıra ba- sılan Basın, aynı ideali taşıyan kuvvetlerden 21 Mayıs sonrasında ne sevgi, ne saygı görmüştür. Hatta çok kimsenin, bir tefrik dahi yapmaksızın gazetelere "baş- lıca müsebbip" diye baktığı ve böyle bir hükümle dav- ranışım ayarladığı gözden kaçmamıştır. Bir demokratik sistem içinde Basının, memleketin sağlam kuvvetlerinden bu notu almış bulunması, tile- rinde dikkatle durulacak bir konudur ve bunun, o siste- min kendisini nasıl tehlikeye soktuğunu düşünmemek imkânı yoktur. Ama bugün Basının, sahip olduğu sta- tü ve gözle görülen durumu itibariyle bundan fazla bir notu hak ettiği de ciddiyetle ileri sürülemez. o Basın mesleğinin bir zaptmart altına alınması ve bizim keşfi- miz olan bir takım usullerin artık bırakılarak normal yollara girilmesi acele bir zaruret olarak karşımızda- dır. Düşünmek lâzımdır ki bugün bir berber dükkânı açmak için bazı şartlar, bir berbe çırağı olmak için bazı vasıflar aranırken dünyada bizden başka biç, ama hiç bir memlekette bulunmayan Resmi ilânlar sayesin- de yerden biter gibi gazete sahibi, gökten yağar gibi fikir işçisi titremektedir. Demokrasinin dördüncü kuv- veti, satılmak ve okunmak endişesinin verebileceği so- rumluluk duygusundan dahi mahrum böyle bir ekip tarafından temsil edilmektedir. Türk Basını hiç bir zaman bugünkü gibi bir durumda kalmamıştır. Bir za- manların "C.H.P. li Basın"ı, "D.P. li Basın'"ı dahi ta- rihe karışmıştır ve bir küçük "Gerçek Basın"ın yanın- daki büyük "Suni Kaynaklı Basın" müesseseyi tam mâ nasıyla dejenere etmiştir. Hükümetin, Beynelmilel Basın Enstitüsünden iste- diği raporun gelmiş olması "Türkiyede Basın Meselesi" ni günün meselesi olarak ortaya çıkarmıştır. İki taraf- sız ve batı kafalı mütehassısın tetkikleri, o vardıkları sonuçlar ve bunların ışığında yaptıkları tavsiyeler yolu aydınlatmaktadır. Resmi İlânların, banların mevcut gazetelere yükledikleri sosyal mükellefiyetler bir süre devlet tarafından tekabbül edilerek derhal kaldırılması şüphesiz her şeyi halletmeyerek tir. Ama bu suretle bir sıhhatli ve sorumlu Basının kurulması kabil hale ge- lecek, batı standartları bizim de ölçülerimiz o olacak, toplumumuzun seçtiğimiz bayat tarzı içindeki en kıy- metil ye lüzumlu hürriyetlerinden Basın Hürriyeti bir saygıdeğer Basın tarafında hiç bir tehlikeye maruz kalmaksızın kullanılabilecektir. AKİS/7