Ss |İ Türkiye Bir mevsim böyle geçti Geride bıraktığımız 1961-62 sinema mevsimi. 1950 yılından bu yana türk sineması için en kısır hattâ en ölü mevsim sayılabilir. Sinemamızın içinde bulunduğu çıkmaz, daha da daralmış, zorlama, 'star sistemi' ya- pımcılar için bir çeşit geri tepen si- lâh yerine geçmiş, adları iyiye çıkan orta kuşak rejisörleri ile yeni kuşak rejisörleri bu keşmekeşte (o herhangi bir varlık gösterememişlerdir. Yine bu yıl işletmeci baskısı da en uç noktasına varmış ve hâkimiyet yapımcıdan işletmeciye (geçmiştir. Fakat garip bir rastlantıyla çözülme de yine bu yıl içinde ve mevsim so- nunda başlamıştır. Varlığını bir tür- lü gelmiş seçmiş iktidarların hükü- AKİS/26 N E M A metlerine kabul ettiremeyen sinema endüstrimiz artık gözle görülür bir çö küntüye doğru hızla yol almaktadır. Gidişi ve çökütüyü işletmeci, 'star sistemi' ve yapımcı üçlüsü el ele ça- lışarak hem kolaylaştırmakta (o ve hem de hızlandırmaktadır. Geçen sinema mevsiminde 172 yer- li film çevrilmiştir. Çok film çevirme rekoru bir önceki yılda olduğu gibi yine Nejat Saydamdadır. Onun arka- sından aşağı yukarı ayni anlayışı ve ayni okulu sürdüren Sırrı Gültekin ve genç kuşaktan Ülkü Erakalın gel- mektedir. Basit, kolay ve kendilerin- den hiç bir katma olmayan silik si- nemaya sahip bu üç rejisörden Era- kalın, bu yılın 'gözde' rejisörüdür. Yapımcı için en önemli unsuru, ça- buk ve ucuz film yapmayı bir çeşit hüner haline getirmesi Erakalına Saydam ve Gültekin gibi çok film yapma ve yaptırtma özelliğini kazan- dırmıştır. Bir yıl boyunca ondan faz- la film yapan bu üç rejisör, sadece ve sadece yapımcının isterlerine uy- gun film çevirmişler, çizilen O çizgi- yi aşmak gereğini katiyen duyma- mışlardır. Duyacaklar mıdır? oGül- tekin ve Saydam için böyle bir endi- şe başlangıçta da olmadığına göre, geriye bir tek genç Erakalın kal- maktadır ki, yeni mevsim için hazır- ladıklarına bakılırsa Erakalından da -kesin olmamakla birlikte- umutvar olmak pek yerinde olmayacaktır. Aynı yolun yolcuları Saydam, Gültekin ve Erakalın üçlü- sünün yolunda yürüyenler, çok- luk eski ve orta kuşak rejisörleridir ki dünyanın her sinemasında görü- lenler gibi onlar da bir çeşit "barem dahili rejisör"dürler ve günün mo- dasına uygun film çevirirler, kişilik- leri yoktur, bütün çabalan ellerine verilen senaryoları resimlendirmek- ten öteye değildir. Geçen yıla kadar adlarını -inişli çıkışlı grafiklerine karşılık- iyi ola- sızlıklara uğramışlar, kendi mi?" izlenimini bırakmışlardır. Arada bir Metin Erksan ile bir Ha- lit Refiğ güçlükle kendilerini kurt a- rabilmişlerdir. Fakat bir Atıf Yılmaz üstüste kötü sonuçlarla çevresini de şaşkınlığa uğratmıştır. Memduh Ün, önceki yılda olduğu gibi geçen yıl da modaya uymuş, komedi türünü denemiş, "Avare Mustafa" ile ara- nan umutları yeni baştan ve çırpıda kırı vermiştir. En büyük bozgun eski ve yorgun usta Osman F. Sedendedir. Seden, gecikmiş bir davranırla, üçyüz alt- mış derecelik ters bir dönüşe geç- miş ve Saydam, Gültekin ve Eraka- lının yoluna girmiştir. Adını temiz- leyecek herhangi bir ürününe bu mevsim çevirip pazara sürdükleri a" rasında, -iyi niyet ve hoş görüyle say- redilse bile- rastlanamamıştır. Gerçi bu arada ayakta kalanlardan bir ğildir. Meselâ Erksanın "Çifte Kum- rular"ıile"Sahte Nikâh"ı, Refiğin "Gençlik Hülyalar"ı sözü bile edil- meyecek nitelikte filmlerdir o ama yine ayni rejisörler seyirci (o karşı- sına bir "Acı Hayat" ve bir "Şehir- deki Yabancı" ile çıkmasını bilmiş- lerdir. Refiğ ile birlikte genç kuşak- tan Ertem Göreç de mevsim sonuna yetiştiği "Ayrılan Yollar'ında o sar-