HAFTANIN İÇİNDEN TEDBİR Şe zamanlarda, ne zaman başımız sıkışsa, ortaya bir 'tedbir" lâfı çıkmaktadır. En solcusundan en sağcı- sına, siyasi fikir yelpazesinin bir kanadında bulunan herkes İsmet İnönüyü "gerekli otedbir"i almamakla suçlamada ittifak etmektedir. Ancak, "gerekli tedbir" in ne olduğunu söyleyenler bu kadar bol değildir. Söy- leyenler de birbirlerinden derhal ayrılmaktadırlar. Sol- cu için tedbir, sağ faaliyetlerin oOyasak edilmesidir. Sağcının istediği, solcuların takibidir. A.P. li tahrikçi Ordunun kışlasına sokulmasını talep etmektedir. Ordu- yu yeni bir ihtilâle itmeye çalışanlar A.P. ye karşı ha- rekete geçilmesini beklemektedirler. İsmet İnönü bir çevre tarafından "Demokrasi Hastası", bir diğer çevre tarafından '"Maskeli Diktatör" olarak itham edilmek- tedir. Hem de, aynı davranışı dolayısiyle.. İstenilen "tedbir"i hülâsa etmek gerekirse şöyle (o söylenebilir; "Benden başka herkes susturulsun!" Herkes memle- ketin selâmetini, refahını, kalkınmasını, saadetini, iler- lemesini bunda görmektedir ve İsmet İnönünün nasıl olup ta bu kadar basit bir tedbiri almadığını anlama- maktadır, hop oturup hop kalkmaktadır, İş bununla da kalmamaktadır. İsmet İnönü üstelik son derece telâşsız, kendinden emin, rahattır ve tuttu- gu yolun doğruluğuna samimiyetle inanmaktadır. Ge- rektiğinde gerekli tedbiri aldığını bilmektedir. Hâdise- leri çok daha geniş bir perspektif içinde görmektedir ve tecrübeleri sayesinde, başkalarını ziyadesiyle heyecan- landıran vakalar karşısında soğukkanlılığını muhafaza etmektedir. Hedefinin zaman kazanmak olduğa ve bu- gün önemli görünen kaynaşmaların kazanılacak o za- man parçası içinde önemlerini kaybedeceğini düşündü- gü görülmektedir. Şimdiye kadar cereyan edenler mu- arızlarını değil, İsmet İnönüyü haklı çıkarmıştır. Ar- kamıza dönüp te baktığımızda, şu son birbuçuk yıl için- de herkesi yerinden fırlatan, "olmuyor, olmayacak" di- ye feryat ettirten hâdiselerden hafızalarda bile çok az ley kaldığını farketmemek imkânsızdır. Buna rağmen, çok çevrede mevcut bulunan bir temayülü, geçenlerde Milliyet gazetesi şöyle belirtiyordu: "Bu çevreler me- selenin İnönünün düşündüğü tedbirlerle ( çözülebilecek kadar basit olmadığını kabul ermektedir". Ama, acaba meseleyi basit gören İnönü müdür, yok- lu s çevreler mi? Zira İnönü meselenin, bahis konusu edilen "tedbirlerle çözülecek kadar basit olmadığına inandığından dolayıdır ki o usule iltifat etmemektedir. Yoksa, Cumhuriyetin en çetin günlerinin Başbakanının tedbir almasını ve aldığı tedbirleri işletmesini bilmedi- ğini sanmak hataların en büyüğüdür. Mesele niçin, "tedbir" ile halledilemeyecek okadar karışıktır? Çünkü bu, bazı kimselerin sandığının aksi- ne, bir devre değil, bir toplum meselesidir. "Karar ver- dik. İcra ettik, bitti" formülünün akisleri hâlâ kulak- lardadır. Ama o usulün neticeleri de gözler önündedir. Bununla toplumu alıp ileriye götürmek bir yana, top- lumu yerinden kıpırdatmak dahi kabil değildir. Bunun aksini ispat için Atatürkü misal göstermeye kalkışmak hatalı bir kıyaslama ve bir demagojiden başka şey de- MetinTOKER ğildir. Atatürkün teslim aldığı toplum ile ondan kırk sene sonraki bugünün toplumu arasında dağlar kadar fark vardır ve iyi doktorlar her bünyeye aynı ilâcı tat- bik eden değil, her bünyeye kendi ilâcını tatbik eden doktorlardır. Nitekim Atatürkün 1919-23, 1923-30 ve 1930-38 metodları arasında zerrece benzerlik oyoktur. 1919-23 arasının Atatürkü, hedefine ikna, telkin, ihti- yat ve kollama ile giden Atatürktür. "Karar verdik, to- ra ettik, bitti"ci Atatürk, 1923-30'un Atatürküdür. O devrenin sonunda yaratılan toplumu ise Atatürk, azim- li ama hoplamasız, zıpla maşız bir şekilde ilerletmeyi gaye bilmiştir. Bugün, 30'ların üzerinden de bir otuz se- ne geçmiş bulunuyor. Bu toplum, 1923-30 arasının usul- lerini kabul eder mi? Terakki budur. Eğer bir memlekette Demokrasi fesin yerine şapka- nın, eski harflerin yerine yeni harflerin, dini kanunun yerine medeni kanunun konulması tarzında yerleştiri - lebilseydi "tedbir- almamak- hata olurdu. Demokrasi olabilseydi, Atatürk niçin onu da devrimle- ri arasına sokmazdı? O Atatürk ki, pek âlâ padişahlı- ğını ilân edebilecekken Cumhuriyeti tercih etmiş ve Türkiyeyi bir batı memleketi haline getirmeyi hayatı- nın gayesi bilmiştir. Bunun sebebi, Atatürkün türkleri Demokrasiye.lâyık görmemesi değildir. Atatürk türk- lert dünyanın her iyi şeyine lâyık görmüştür. Bunun se- bebi, türk toplumunun seviyesinin daha sonra bir de- mokratik sistemi yürütecek hale gelmesinden ibaret- tir. İsmet İnönü aslında, Atatürkün reformlarının so- nuncusunu b yolundadır. Unutmamak lâzımdır ki memleket bir "Bayar - Menderes İkilisi” ta- lihsizliğine uğramasaydı, hatta 1957'de bu ikili iktida- rın el değiştirmesini "tedbir" ile önlemeseydi o bugün Türkiye çok ileri bir noktada bulunacaktı. Sormak lâzımdır: 1950'de bu memleketin işlerinin Demokrasi ile yürümeyeceğine inanan, iktidarı kaybet- miş veya kaybetmek üzere olduğunu hisseden bir avuç CHP. müfritinden başka kimdi? Sormak lâzımdır: 1980'da bütün millet, bu memleketin işlerinin Demok- rasi ile yürümeyeceğini söyleyen Menderesin karşısına dikilmemiş midir? O halde? Türk toplumu dünden bu- güne hasletlerini, seviyesini mi kaybetmiştir? Hayır. Samimiyet bunun neresindedir, lütfen söyler misiniz? Toplumun şartlarından doğan her türlü karışıklık, huzursuzluk, bulanıklık "tedbir" ile düzelmeyeceği için- dir ki İsmet İnönü zaman kazanmak istemektedir. Za- man içinde mesafe almak! İsmet İnönünün politikasını bu formülle izah kabildir. Mesafe alırken her hâdisede de gerekli en iyi tedbiri bulmak! İsmet İnönü bunu ya- pıyor. Zira biliyor ki her şeyi düzene sokacak o "muci- zevi tedbir"! şimdiye kadar bir bulan çıkmamıştır. Çık- mamıştır, çünkü böyle bir tedbir yoktur. Asıl tedbir, "tedbir" diye bağıranların içindeki iyi koşmasıdır. Rejim, düşmanlarını yenebilir, yerle bir edebilir. Ama dostları ona hiyanet ederlerse elden ne gelir ki? AKİS/7