MU S Orglar Borular ormanı B' hafta Pazartesi akşamı istasyon caddesindeki Konser Salonuna gi- denler, Türkiyede bir konserde ilk olarak dinledikleri bir çalgıyla kar- şılaştılar. Böylelikle, uzun bir süre- denberi sahnenin gerisindeki parlak borulardan ne biçim sesler çıkacağı- nı merak edenler sonunda bu merak- larını giderme imkânını buldular. Yıllarca önce ölen İzmirli iş ada- mı Edmund Jiro'nun Devlet Konser- vatuvanna armağan ettiği, Bornova- içerisine dolması gibi sebeplerle çal- finin bugüne kadar dinlenmesine fır- sat bulunamamıştı. Bu müzik âletinin tarihçesi epey- köylülerin deri tulumlu "gayda"lar olduğunda hiç şüphe yoktur. Bunlar hâlen bir- çok ülkelerin folklor müziğinde kul- lanılmakta olduğu gibi, bir çeşit ben- zeri memleketimizde de (Karadeniz bölgesinin halkı tarafından çalınmak- tadı. Ağızla üflenerek bir kursak hazneye hava depo edilmesi, sonra da bu havanın düzgün bir şekilde be- lirli boylardaki borulara sevkedilme- siyle çeşitli perdelerde ve özellikler- de sesler çıkartabilmektedir. Orgda ise sesler çıkaran borular gaydadakinden çok daha büyük ve dolayısiyle üflemek için. gereken ha- va çok daha fazla olduğundan bunla- rın ne ağızla, hattâ ne de -"erganun" denilen küçük orglardaki gibi- ayak körükleriyle üflenmesine imkân -var- dır. Buna çare olarak ilk devirlerde havayı, alttan gönderilen basınçlı suyun yardımıyla bir hazneye sıkış- tırarak sabit ve kararlı bir üfleme et- kisi sağlanmıştır. Meşhur bilgin He- ron'un ustası ve hocası Ctebitius, Mi- lâttan 170 yıl önce icat ettiği bu çal- gıya eski yunan diliyle (o "Organon hidrolikon — Su orgu" adını vermiş- tir. Bu da göstermektedir ki bugünkü dilde sadece "org" denilen çalgının dini bir özelliği ve hristiyanlıkla bir ilgisi yoktur. İlk orgda 8 ilâ 15 ka- dar boru bulunduğu, bunların en u- zununun 120 santimetre olduğu ve bütün çalgının ancak ir oktavlık bir diziyi çalabildiği rivayet edilmek- tedir. AKİS/26 İ K İ Orgun tarihçesi Çalenın icadından 12 yüzyıl geç- tikten sonra İngilterede, oWinc- hester'de kurulan bir orgun 400 ka- dar borusu olduğu, iki kişi tarafın- dan çalındığı, bunların herbirinin ö- nünde 20 tuş bulunduğu ve bu tuşla- rın herbirinin ikişer boruya hava üf- leyen vanalara kumanda ettiği ke- sinlikle bilinmektedir. Orga XV. yüz yılda titreyen dilli borular da ekle- nerek bazı yeni sesler elde edildi. Bu gelişmelere paralel olarak diğer tek- nik imkânlar da artmış olduğundan, orgun sesine özel renkler ve tonlar katılması hususunda mevcut kısıtla- malar artık tamamiyle aşılmış oldu. Ancak en büyük ve önemli yeni- lik, elektrikli pompalarla o rölelerin orga uygulanmasıyla meydana geldi. O zamana kadar büyük orgların kon serlere "hazırlanması" gerekiyordu. Bu hazırlık, bir adamın bir gün ön- ceden sabahtan akşama kadar orgun hava haznesine hava basması sure- tiyle yapılırdı. Elektrikli kompresör- ler bütün bu zor ve kullanışsız me- todları ortadan kaldırmıştır. Üstelik, organistin -orgculara verilen ad-, ba- zıları 5-6 metre boyunda olan, ko- caman borulara kumanda edebilme- si, önündeki tuşlara basmakla ve bir orkestra şefinin değneğini kullanma- sı kadar büyük kolaylıkla, elektrik röleli vanalar sayesinde o sağlanabil- miştir. Orgun dinleyiciler bakımından en karakteristik yönünü teşkil eden bo- ruları iki grupta toplanır: "Register" YA İRİ LL İri ER İETT ALGO Alınız AKİS — 715 ve "stop" boruları. Bu borular tam birer ses dizisini kapsayacak ve or- kestranın hemen bütün seslerini çı- karacak şekilde tertiplenmiş ve gö- ze de hoş görünen bir tarzda sıralan- mışlardır. Herhangi bir borudan çı- kan sesin dalga boyu, o borunun ger- çek uzunluğunun dört katma eşittir. Buna göre, orgda çeşitli o sesleri çıkarmak üzere değişik boylarda bo- rular bulunduğu gibi, temel seslerin yanısıra bunların harmoniklerjni -ya- ni iki, üç, dört, beş... gibi tam kat- larındaki ütreşimleri- elde ederek çe- şitli orkestra âletlerinin seslerini tak- lit edecek şekilde ses kombinezonla- rının yapılması imkânı da sağlanmış- tr. Böylece org yüzyıllar oboyunca orkestranın yerine kullanılmıştır. Yine salon meselesi rgun bir salona yerleştirilmesiyle ilgili bazı önemli teknik problem- ler vardır. Bunlar, Bornova orgunun Ankara Konser Salonuna yerleştiril- mesiyle de ortaya çıkmıştır. Görünü- şe göre de henüz ortadadırlar. Önce orgun bütün borularının sahnenin ar- kasında ve bir arada bulunması en normal şekildir. Salonlara yerleştiri- len konser orglarında da büyük ço- gunlukla böyle yapılmaktadır. Ayrı- ca, orgun bulunduğu sahnenin üstü- ne ve yanlarına ses yansıtıcı, büyük seslerin salona iyi yayılmalarını sağ- lamak için gerekmektedir. Bilhassa saniyede 15 -17 titreşimli seslere kadar inen orgun bas notlarında bun- ların özel bir önemi vardır. Aksi tak- dirde, bu gibi sesler yutulup kaybo- lurlar ve duyulmazlar. Bugün dünyada tarihi değerleri ya- nında hâlâ teknik niteliklerini kay- betmeksizin kullanıla gelen birçok orglar vardır. Bunların büyük kısmı kiliselerde olmakla beraber, XIX. yüzyıldan buyana konser salonlarına da birer org konulması âdet edilmiş- tir. Bunların en yenilerinden olan ve inşası 1953 de tamamlanmış olan Londradaki "Royal Festival HalI"- deki orgdur. Ankarada yapıldığı gibi, (oorgun bir kısım ve en önemli borularının yan taraftaki bir bölmeye gizlenme- si ve sesin yayılmasının sağlanmamış olması yüzünden üzerinde bir hayli edebiyat yapılan Bornova orgundan, aslında haiz bulunduğu nitelikler bi- le alınamamıştır. Oysa ki sahnenin gerisinde, bahçeye bakan duvar indi- rilip geriye alınsaydı, borulara özel bir yer açılabilirdi. Almanyadan. ge- l anlasalar bile- salon akustiğinden anlamadık- ları görülmektedir. Yoksa ne yapıp yaparlar bu kıymetli, çalgıyı sahne- nin arkasına yerleştirmek için bir çö- züm yolu arar ve bulurlardı.