KÖŞEDEN Tarcanın Büstü yp eğitimi dâvasının büyük ve başarılı savaşçısı Selim Sırrı Tarcan öleli altı yıl oldu. Bu münase- betle, beden eğitimi öğretmenleri, hâlâ bağımsız bir bilim merkezi haline getiremediğimiz Beden , Eğitimi Bölümü binasınla önüne onun güzel bir büstünü koydu- lar. İmkânları kimseden yardım görmeden kendileri ha- zırlamışlar, pek basardı büstü de bir öğretmen arka- duşlarına yaptırmışlardı. Bu kadirbilirlik, bu asil jest kendilerine ve mesleklerine ne güzel de yaraştı ! Bizde birçok dâvaların elbette ki Selim Sırrı Tar- can gibi vefalı ve başarılı öncüleri vardı. Onlar da İnan- dıkları davaya bütün bir ömrü seve seve harcamışlar- dı. Ne yazık ki heykelleri dikilmek şöyle dursun, ço- gunun meslek arkadaşları, batta yetiştirdikleri (o tale- beleri arasında bile isimleri anılmaz oldu. Bana sorar- sanız, Selim Sırrı Tarcan, büstünü biraz da kendisi dik- miştir. Çünkü rahmetli Hoca, bir ömür süren mücade- lesinde beden eğitimini ve sporu, örnek insanlığa ye va- tandaşlığa ulaşmanın yolu olarak belletmek için didin- miş, çırpınmıştır. Kadirbilirlik insana yaraşan bir va- sıftır. Onu ne fevkalâde kaabiliyetlere dayanan büyük re- korlar, ne de usta ellerde yetiştirilmiş takımların göz kamaştıran başarılan tatmin ederdi. O her şeyin üs- tünde, sporcuyu büyük insan yapan mânevi değerleri düşünür, onları arardı. Sağlam bir beden yapısını, nevi değerlere güvenilir bir temel olsun diye isterdi. Başka türlüsünü beğenmez, acı acı tenkit ederdi. Spor çevrelerimizin o devirlerde Selim Sırrı Tarcanı biraz antipatik bulmaları bundandır. Bu sebeple onu iterler, aralarına almaktan hoşlanmazlardı. Selim Sırrı Tarcan, öldüğünde seksenüç yaşınday- dı. Bugün sağ olsaydı, demek ki doksanın eşiğinde ola- caktı. Cimnastiğe ve spora, kendi deyimiyle, çelik ha- latlar gibi burma burma pazular için girmiş, sonra da hem kendisini, heme de yetişecek kuşakları kemalli in- sana, iyi vatandaşa kusursuz örnek teşkil edecek bir değere yükseltmek için en az altmışbeş yıl savaşmış- tır. Bu savaşın ne çetin safhalardan geçtiğini anlamak için, biz saçı ağarmışların hâlâ aynı dâvanın peşinde bir ömrü tüketmenin basamağında olduğumuza hatır- lamak bol hol yetecektir. Mücadele, mücadele! Sonun- da, okullarımızda beden eğitimi ve spora ayırabildiği- miz ziyadesiyle meşhur | saatlik zamanı mı art- tırabildik? Sporun insanı, üstün verimli bir makina yapan değil, bütün mânevi değerleriyle yükselten, gü- zelleştiren, ailesi ve yurda için en güvenilir bir varlık olarak yetiştiren yol olduğuna, hattâ Maarif Vekâle- tini inandırabildik mi? İnandırdık da, her okula bir oyun sahası, bir cimnastik salonu mu verdik? Beden eğitimi öğretmenlerimizi dünyadaki oeşlerine (obenze- yen bağımsız bir ilim ocağında mı yetiştiriyoruz? Be- den eğitimi ve spor dâvasının güdümünden ve gelişti- rilmesinden -kanunun koyduğu adı ile- I numaralı so- AKİS/34 Vildan Âşir SAVAŞIR rumlu teşkilâtı ve kadroya bu anlayışta mücehhez Kıl- dık mı? Formasyonları ve meslek karyerleri bu dâva- yı gütmeye ve başarıya ulaştırmağa yeter mi, yetmez mi, arayıp soruyor muyuz? Gelmiş geçmiş hükümetle- ledi? Bugün hâlâ hatıraları ile övündüğümüz pırlanta gibi sporcularımız için "ben bir sürü baldırıçıplakla uğ- raşamam" diyen Maarif Vekili (omaalesef bizde yetiş- miştir!.. Bütün ölçüleri ve nispetleri muhafaza etmek kaydı ile. rahatça iddia edebiliriz ki, az gittik uz gittik, gide gide ancak bir arpa boyu yol gittik. Bizim kuşak ile rahmet- li Hoca arasıdaki fark şuradadır: O, büyük savaşına başlarken yalnızdı. Biz, sayı bakımından fazlacayız ve arkamızda bir Selim Sırrı örneği var. Ancak biz, beden eğitimi öğretmenleri, kendimizi iyice ve açık yü- rekle tartarak söyleyelim, kaçımızın - yüreğinde, Se- lim Sırrı Tarcanın bütün varlığını dağlayan ateş so- yundan bir iman yaşamaktadır?. İnsanlar nedense hep nakşa bakıyor, nakışla meş- gul oluyorlar. Nakkaşın ne emeği, ne de çilesi kimse- yi ilgilendiriyor. Bugün dünyaya ve memleketimizin gerçek ihtiyaçlarına ölçüldükte, hiç bir şey ifade et- mese bile, iyi-kötü bir varlığımız var. Her neye malol- duysa oldu, bu varlık bizden sonrakiler için paha bi- çilmez bir değerdir. Selim Sırrı için şartlar bu muy- du? Bir devir düşünün, ki, dansı değil, halayı, zeybeği, o canım Erzurum Barını meydan köçeği saysın, kısa pantalonu kötü niyetli bir teşhirin yolu bilip, lanet- lesin! Selim Sırrı Tarcan, körpe, filiz gibi kızlarıyla zeybek oynamak için kendisini o devirde ortaya at- mıştır. Gene bir devir tasavvur edin ki, memlekete ye- ni ayak basan futbol topunu Hazreti Alinin kellesi bil- sin, ona ayakla vuranları din ve devlet düşmanı diye zamanın evhamlı padişahına jurnal etsin!.. Selim Sır- rı Tarcan, beden eğitimini ve kendi İnandığı spora ha anlayışın dikenli ağları arasından geçirmiştir. Gene bir devir-gözönüne getirin ki, memleketin en ileri irfan ocağında okuyan çocuklar, kapıldıktan bir fanatizm uğruna Tarcana rahatça yuha çekebilsinler ve o bu ter- sine esen rüzgâr içinde, sevgi dolu yüzlerce kalbi pe- şinde sürükleyerek hedefine doğru yürümesini bilsin ve medreselerde arap ağzı besleme çekmekle övünen İmam namzedi sarıklılara cüppeleriyle, Darülmuallimat talebesi hanımlara da a ve nastik yaptırıp, üstelik, t ders diye kabul ettirsin!.. Bunlar, dile bile kolay değil- dir! Selim Sırrı Tarcan nur içinde yatsın! Tanrının ondan esirgemiyeceği varlığını kavuran ateşin benzeri bir aşkı tutuştursun.