ni umumi ekonomimizin selâmeti bakımından normal karşılamamız lâ- zımdır. Tekstil o ihracını başka bir usul teklif (o edilmektedir. Sanayiciler, yaptıkları her satışta yüzde | fiyat ilâvesi yaparlarsa, ve Merkez Bankasında teşkil (o edilecek bir ihracat fonuna bu para yatırılır- sa, verilecek prim kendi kendine te- şekkül edecektir. Bundan sonra, ih- racat yapacak her sanayici bu fon- dan yaptığı ihracat bedelinin yüzde onu nispetinde bir para alacaktır. sağlamak için Bu sistemde prim verilmesinden doğacak para kıymetinin düşmesi bahis konusu değildir.. Ayrıca, yüzde I nispetinde yapılacak bir ilan fiyat yükselmesinde de rol (oynayamıya- caktır. Tabii pamuklu ihracını sağlaya- bilmek için başka tedbirlerin alınma- sı da kabildir. Meselâ, çeşitli faktör- lerin mamüllerin bünyesinde husule getirdiği pahalılık teker teker hesap- lanarak yekün halinde ihracatta ma- mul fiyatından muayyen nispetlerde indirilebilir. Fakat bütün bunlardan birisinde behemehal karara varmalı ve tatbikata girişmelidir. 1960 senesi yaz aylarında o zZa- man Ticaret Bakanı bulunan Cihat İren bir rapor hazırlamıştı. "Sanayi- ciler, o günden bu yana hazırlanan bu raporun o-veya bir başkasının tatbikini istemektedirler. Fakat bu istek bi" türlü realize edilememekte- dir. Halbuki Almanya, İngiltere, Bir- leşik Amerika başta olmak o üzere. Hindistan, Pakistan, Tunus gibi bir çok memleket bizden pamuklu iste- mekte, fakat fiyat (anlaşmazlıkları işlerin realize edilmesine obir türlü imkân bırakmamaktadır. Üşütme; Sağukalgınlığı | m AY re | Romatizma ağrılarında ri İTİN | | (AKİS * 205) Biz de isteriz ama... Fasih İNAL Şe evvelâ iki noktada mutabakata varmak lâzım geliyor; Plânlama Teşkilâtı, çalışmaları esnasında, televizyonun beş yıl- lik kalkınma devresinde ele alınması konusunda ne karara varmıştır? 2 — Büyük Millet Meclisinden çıkan -bırakınız 1963 yılı programını- beş yıllık plânda televizyon istasyonu kurulmasının yerinde olduğuna dair bir madde var mıdır? Eğer varsa ilgililer bize göstersinler de biz de bil- gi sahibi olalım. Biz diyoruz ki, bir memlekette plânlama teşkilâtı ye plân, sadece tat- bik edilmesi gereken ekonomik kaidelerin tespiti için değil, fakat asıl ka- idelere riayet için kurulur. Plânın işimize gelen taraflarını nazarı itibara alır da gerisini "zaten televizyonu Plân kesin olarak reddetmiş değildir" şeklinde yorumlarsak, hele televizyonun kurulmasını "fazla kitabi hesap- larla geciktirmek büyük bir bata olur" dersek, o zaman, çok rica ederiz şu Plânı bir yana bırakalım da kitabi olmayan yatırımlara eskisi gibi gi- rişelim gitsin. Bu söylediklerimiz televizyon istasyonu kurulmasının Plân yönünden meydana çıkardığı çelişmenin kısaca ifadesidir. (Gelelim televizyon istas- yonu kurulmasının Türkiye bakımından yaratacağı diğer çeşitli! mese- lelere». Televizyonun bütün dünyaya yayılmış bir medeniyet vasıtası olduğu- nu inkâr eden yoktur. Televizyon istasyona -veya istasyonları- bedava kurulacak bile olsa -ki ona da aklımız bir türlü eremiyor ya-, acaba ya- yınları takip etmek için ithal edilecek alıcı cihazların biza ne kadar dö- vize mal olacağı hesaplanmış mıdır? Şöyle basit bir hesapla, Amerikada bir alıcı 100-400 dolar arasındadır. Ortalama 200 dolar desek ve en az 10 bin alıcı cihaz ithal etsek, yılda 2 milyon dolar eder. Televizyon cihazlarının çok çabuk bozulduğu düşünü lecek olursa, bunlara gerekli yedek parçaların ne kadar dövize mal ola- cağını hesaplamaya imkân yoktur. Bütün bu hesapları yaparken, 1962 yılı Dış Ticaret açığının 2.16 mil- yar liraya çıktığını da -geçen yıl 1.5 milyardı- hatırlatmak isteriz Ge - ' istasyonu rulacak olursa, bir yanda Şileden, bir yanda Silivriden, bir yanda da İz- mitten ancak yağa takip kaabil olabilecektir. Bu, Ankara için de öy- ledir-, İzmir için Peki ama, bu e iL 100 kilometrelik çevreleri esasen televizyonun vereceği kültüre muhtaç değildir. Öyleyse -şimdilik ara istasyonlar da ya- pılını yacağma göre- hangi kültürden bahsediliyor, Allah aşkına? Bir de program dâvası var. Bugün Avrupa memleketlerindeki televiz- yon programları bile Amerika âyârma varamamakta, günün ancak mu- ayyen saatlerine inhisar edebilmektedir. Bu durumda biz, programları acaba plâk çalarak mı, yoksa yerli film göstererek nü dolduracağımızı hesaplıyoruz... Memlekette henüz radyo programları intizama girememiştir. İstanbul- dan Ankara, Ankaradan İzmir yayınlarını dinlemek imkânı bulunamı- yor. İlkin bunları ıslâh çârelerini arayacağımıza televizyon istasyona ve yayınlarına heveslenmenin âlemi var mıdır? Bu söylediklerimizin birçok kimseler tarafından hoş karşılanmayaca- gını biliyoruz ama, ne yapalım ki, hakikatler maalesef her zaman hoş de- ğildir. Bir zamanlar ayni lâfları otomobil sanayii için de söylemiş ve o zaman da fikrimizi kimseye kabul ettirememiştik. İşi özetlemek gerekirse, bir memleketin plânında televizyon istasyon - ları kurulması Henüz vakitsiz görülüyorsa, o memleketin Dış Ticaret açığı milyarlara varmışsa, henüz radyoları şehirden şehire odinlenemiyorsa ve nihayet, o memleket kalkınmasını sağlamak için istihsali arttıracak ya- tırımlara muhtaçsa, televizyon kuracağız diye direnmek, fesleğene aşırı derecede düşkünlüğe delâlet eder. Fesleğen takmanın da zamanı vardır. Ama, önce çıplak ayaklı insanları asgari medeniyet seviyesine çıkarmayı sağlamak lâzımdır. Gerisi lâfü gü- zaftır!.. AKİS/21