deflere, Plânın gösterdiği amaçlar el- de edildiğinde varılacaktı. Nihayet, Hükümetin düşünmek zorunda olduğu bir de ekonomik ve politik istikrar unsuru vardı. Bu, memleket idaresi yetkisinin içine giriyordu. Bu sahada, bir istişari organ olan Plânlama Teş- kilâtına nasıl söz hakkı verilebilirdi? Plânlamacılar, bu prensibe itiraz etmediler. Kendilerini devletin üstün- de görmüyorlardı. Maksat, Planın yü- rümesiydi. Hükümet "Tamam! Yürü- teceğiz.." dedi. Bu tartışmalarda, prensip mesele- lerinin dışında, Kabine kurulduğun- dan beri kendini hissettiren bir şahsi çekişme işe alevli renk verdi. Alican ile Feyzioğlunun geçinemedikleri, bi- rinin her sözünün ötekine daima bat- tığı zaten gözden kaçan bir husus değildi. Bunda, iki tarafın da kusuru oluyordu. Feyzioğlu, telâşlı karakteri- nin neticesi, sırt sırt sert ve huysuz, sinirli çıkışlar yapıyordu. o Bunların bir kısmında haklıydı da.. Ama, bu ha- li, Alicanı çileden çıkarıyor, o da en haklı hâl çarelerini dahi, Feyzioğlu- dan geldi diye kabul etmemeye kalkı- yordu. Beşeri zaafların ve nefse hâ- kim olamamanın bu karşılıklı alamet- leri yatıştırma usulüyle geçiştiriyor- du. Ama, aslında çetin "Uygulama Faslı'nda çatışmaların dozu o lüzu- mundan fazla kaçtı. Prensipten tekniğe prp meselesinde bu ilk mütare- keden sonra, işler biraz daha ko- laylaştı. Planlamacılar, tarım gelirle- rinden "Kaldor Raporu" esasına gö- re vergi tarhedilmedikçe gerekli iç fi- nansmanın sağlanamayacağı görüşü- nü savundular. Kaldor'un kağıt üstün- de hayal kurduğunu kabul ediyorlar- dı. Gerçekten, Kaldor'a kalırsa tarım gelirlerinden 2 milyar vergi oalmak kabildi. Kaldor, "Haydi bunun yarı- sını bırakayım, 1 milyar lira bal gi- bi alırsınız" diyordu. Sadece bu bile bir ciddiyetsizliğin işaretiydi. o Nite- kim Planlamacılar, takdir o esasıyla vergi alındığı takdirde yarım milyar- lık bir gelir vaadiyle yetindiler . Ama, Maliye bunun da tahsilini imkansız gördüğünü açık açık obe- lirtti. Kaldor'un gösterdiği yola ka- dastrosuz bir memlekette gitmek, tah- mini dahi insanın tüylerini ürpertecek karışıklıklara ve köylü için eziyet- lere yol açacaktır. Kadastro işi iki üç yıl süreceğine göre 1963 için na- sıl tahsilat yapılabilirdi? Plânlamacı lar, tahrir heyetlerinin altı ayda ne- tice alabileceklerini söylediler. "Tah- rir Heyeti"nin manasını genç ve O sa- hada ihtisası olmayan ilim adamları bilmiyorlardı. Ama, Allahtan Hükü- metteki tecrübeliler biliyorlardı. Bu, AKİS, 27 AĞUSTOS 1962 bütün memlekette, feci neticeler do- guracak ve bitip tükenmeyecek bir mücadelenin temelini teşkil edecekti. Maliye Bakam Ferit Melen, kendi fikrini anlattı. Bir defa, sol yönün de- magoglarının iddialarının aksine, ta- rım gelirlerini vergilememek diye bir şey yoktu. Tarım gelirleri, doğrudan doğruya Gelir Vergisinin (oşümülüne alınıyordu. Bir yandan Servet Beyan- namesi, diğer taraftan sıkı kontrol ta- rım sahasında vergi kaçırma usulünü azaltacaktı. Bu açık kapıdan, başka kazanç erbabı da faydalanamayacak- YURTTA OLUP BİTENLER tı. oOBunun yanında, arazi vergisi bir mahalli idare vergisi olarak ıslah edilecekti. Sonra, vasıtalı vergiler a- gır olduğuna göre tarım sahası nasıl hiç vergilenmiyor sayılabilirdi? Ni- hayet, Gelir Vergisinde Alaybek Ra- poru esas tutularak girişilecek re- formla tahsilat kısa zamanda arta- caktı. Ferit Melen, haftanın ortasında- ki bir gün, elindeki kozu kırdı. Gü- ven verici, bilgili, anlayışlı ve kavra- yışlı Ali Alaybeki Yüksek Plânlama Kurulunun karşısına çıkardı. (o Orta BATTI GALİBA — A.P. nin, gözü dönmüş D. P. başlarından pek çok şeyi devir almış olduğu biliniyordu ama, bunların arasında meş- hur "Abide allerjisi"nin bulunduğu pek sanılmıyordu. Meğer, o da var- mış. İhtilali sembolize etmek üzere Taksim meydanına dikilmiş o sade, fakat manalı -taşların üzerine konmuş, etrafı defne dalı sarılı süngü- üs- tadları pek tedirgin etmekte. Şimdi, ona karşı bir kampanya açmış bu- lunuyorlar. Bu, oradan kaldırılmalıymış. Oniki sene önceki büyükleri de, onun iki adım ötesindeki bir kaideye düşman olmuşlar, halkın korku- kmaya güçleri yetmediğinden iki tarafındaki yazıları tahta perdeyle kapattırarak mariz hislerini tatmin yoluna sapmışlardı. Bu sefer ki dertleri, süngü! Canım İhtilal de, yıktığı idareyi sembolize eden bir "Yağma Hasa- nın böreği başında bir vurguncu" heykelini şehrin göbeğine dikecek değildi ya..