silat kâğıt üzerinde kalırsa. Bu, al- tın yumurtlayan tavuğu kesmekle bes- lemek arasındaki farkın eşidir. Bu konuda, bitirdiğimiz haftanın sonunda Başbakan İnönü "Ciddi bir ihtilâf yok. Ciddi müşkilat var. Ama, neticeyi alacağız" dedi. Bu, iç finans- manın aşırılığa kaçmadan, fakat ver- gilemede mali endişelerin politik olanlar gibi- endişeleri de ka- ale almadan sağlanmasına çalışılaca- ğının işaretidir. Başka bir tartışma konusu, "özel sektöre öncülük" maddesi üzerinde ce- reyan edecektir, özel sektöre öncülü- gü plâncılar, Hükümetten biraz de- gişik şekilde anlamaktadırlar. HU* kümet Özel sektöre daha fazla yar- dımcı olmak, ona kolaylıklar göster- mek, elini uzatmak arzusundadır, Hal- buki plâncılar, bunu Hükümetin de- gil, Özel sektörün kendisinin yapma- sını, avantajlı muamele görmemesini, yardımın fikri seviyede kalmasını is- temektedirler. Plânlamada kolaylık, programda kolaylık, araştırmada ko- laylık.. Özel sektör için plânlama teş- kilâtı bir rehber olacaktır. Ama, o kadar! Hükümet, bu görüşün ileri- sindedir ve Başbakan da Karma Eko- nomiden plâncıların anladığını tıpa- tıp anlamamaktadır. Ama Başbakanın yek Plânlama Kurulunda, Türkiyenin halini ve önemli mi de haftalardır çalışıyorlar. Plân, mehlekgiin ölüm ve- istikbalini alâkadar eden en a kalım davasıd belirtilmekte, bunlar arasında sına çalışılmaktadır. kes tarafından kabul edilmektedir. Hükümet ve Teşkilât plânın iç finansmanının ması yolunu aramaktadır. en elverişli tarzda nasıl elde edilebileceği, lendirmenin esasları düşünülüyor. Bu noktada değişik görüşlerin varlığını herkes biliyor. Şimdi, "her şeyi açık açık münakaşa edelim, konular bulunmasın" tezinin -Bizim de tezimiz budur ciddi olarak anladığı, özel sektöre, e- ger kendisine tanınacak statüyü mu- hafaza etmek istiyorsa ciddi vazife- ler, vecibeler, feragat ve anlayış düş- tüğüdür Anlayışlı çalışma P'» çalışmalarında, umumi efkâr daha ziyade dikenler üzerinde durmaktadır. Bu, tabiidir. Ancak, u- nutulmaması gereken bir esaslı nok- ta vardır. Hükümet, Plânı mükemmel bulmuştur; Bu yüzden, eserin hemen tamamı tam bir anlayış içinde gözden geçirilmiş ve kabul edilmiştir. Bu- nun bir sebebi, Hükümetin plânlı kal- kınma arzusudur. Bir ikinci sebep ise plâncıların hiç aşırılığa kapılmadan çalışmış olmaları ve son derece ma- kul, ölçülü görüşlerle ortaya çıkma- larıdır. Meselâ bitirdiğimiz haftanın başlarında Turistti konusunda cereyan eden görüşmeler ve alınan neticeler, dikenlerin dışındaki konularda iki ta- rafın rahatlığını göstermektedir. Plancılar bu konuda, ödeme bi- lançosunun açığının kapatılması yö- nünden hareket ederek turizmin sağlı- yacağı imkânları belirtmişlerdir. Bu- nun için Türkiyede imkânlar fazlasıy- la mevcuttur. Tarihi ve tabii kaynak- ların yarattığı bu imkânlardan fay- dalanmak çok güç olmayacaktır. YURTTA OLUP BİTENLER Plân, üç mesele üzerinde önemle durmaktadır. Bunlardan o birincisi Türkiyenin sınırlarına kadar dayan- mış turistik hareketin hududu aşma- sıdır ki, devletin yapacağı cazip ya- tırımlar ve Hükümetin turistlere gös- tereceği kolaylıklar sağlayacaktır. İkincisi, opropaganda (omeselesi- dir ki, bu Türkiyede hemen hemen yok denecek bir koldur. Bunun da devlet (omüesseseleri otarafından iyi bir şekilde ele alınması planda tavsi- ye edilmektedir. Son olarak hatıra eşyası sanayi- inin kurulması, turiste Türkiyeden a- labileceği kaliteli eşyayı yapacak bir sanayiin geliştirilmesi tavsiye olun- maktadır. Bu konuda Plâncılar ve Hükümet temsilcileri tamamen mutabakat har lindedirler. Turizm ve turistler priz konusunda 5 yıllık plân ha- zırlanırken, yapılan incelemeler, plâncılara bazı rakamlar buldurtmuş- tur. Hesaplara göre, bugün Türkiye- ye gelen bir turist, ortalama dört gün kalmaktadır. Gene ortalama olarak bir turistin bıraktığı para dört gün içinde 60 dolar civarındadır. Plân- cılara turizm sektörüne devletin el u- zatması ve yapılacak yatırımlar so- Konuşmak nasıl kabil olur esele üzerin- yani vergi- bulunması 500 liradan belki az, muhtemelen fazla, İş hacmini 50 bin lira yerine 40 bin ve daha iyi olmaz mı? Tartışılabilir. Ama, bir ya 60 bin lira yapmak acaba tasarının ır. Konular tartışılmakta, görüşler (o bu kısmını "50 bin lira kazanan arazi sahibi hiç vergi mutabakat sağlanma- o vermeyecek, 2 bin 500 lira kazanan işçi verecek" diye Plânın lüzumu ve hedefleri her- oumumi efkâra sunan bir kimsenin nesiyle okonuşacak- Çetin iş olarak, sınız? Bu, cabadan tahrik edebiyatına katılmanın, kaş sağlan- o yapayım derken göz çıkartmanın ta kendisidir. o İnsa- Gerekli meblağın millet için (nın, içinden, "Be birader, meseleleri böyle tartışacak- san hiç tartışma" demek geliyor mu, gelmiyor mu? Topyekün Basında bir idealdir. Türkiyenin bugünkü şartları ve sorumluluk duygusunun fikir, cephe dağınıklığı içinde bundan vazgeçtik. Ama, tabu kendini bilen Basın olarak vaziyet almış kalemlerin ön- e doğru esaslar koymaları, onlar üzerinde sonra tar- ve İhtilâlden bu yana, hele şu günlerle bunun yapıla- madığını söylemek, eğer orijinal görünme arzusundan değilse, mutlaka insafsızlıktandır- o şampiyonlarından biri yazıyor: "Yılda 50 bin lira kazanan arazi sahibi vergi ödemeyecek, 2 bin 500 lira kazanan işçi bunun yüzde 10 unu vergi diye verecek, Maliye Bakanlığının getir- diği tasarı bu. Bu mudur, sosyal adalet Hayır. Sosyal adalet, şüphesiz ki bi değildir. Ama bu, Maliye Bakanlığının da getirdiği tasarı (değildir ki... Böyle bir madde, hatta buna benzer bir madde tek- lifler arasında yoktur. Vergiden muaf tutulan mükel- lef, 50 bin lira kazanan arazi sahihi değildir. . Tarım sektöründe, yılda 50 bin liralık ciro yapan mükellef- tir. Tarım sahasında, iş hacmi 50 bin lira olan köylü- nün eline ne kalır, burası oturulup konuşulur. 2 bin AKİS, 20 AĞUSTOS 1962 tışmalara geçmeleri gerekmez mi? Fransızlar "İyi ta- rifler iyi tartışmalar yaratır" derler. Başka başka şey- lerden bahsedenlerin, sabahlara kadar konuşsalar bir neticeye varmalarına elbette ki imkan yoktur. Dünya- da demagojiden daha kolay ne bulunur ki? Demagoji- nin zararı şuradadır ki, yalancının mumu hep yatsıya kadar yanar ve gerçeklerin ışığı ortaya serildi mi ge- ride demagoglar için sadece mahcubiyet kalır. Vatan, millet edebiyatı yerine zavallı fakir, alçak zenginler, sömürücü ağalar ve onların hamisi demokra- tik düzen edebiyatını koymak o kadar zor iş değildir. Hatta bu ikincinin, tazeliğinden gelme bir de cazibesi vardır. Ama bu bizi, bir arpa boyu ileriye götürür mü? Eğri de düşünsek, doğru konuşmalıyız.