18 Haziran 1962 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

18 Haziran 1962 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TİYATRO Ankara "Nalınlar'ın getirdiği K ent Oyuncularının Küçük Tiyat- rodaki temsilleri, kısa aralarla biribirini takibeden prömiyerleri, ha- vaların da birden serinlemesiyle, An- karada yeni bir tiyatro mevsimi ya- ratmış oldu. Şimdi dinlenme ve bek- leme halindeki Bakanlardan ang- lo - sakson diplomatlarına, sanat ve basın çevrelerinin tanınmış şahsiyet- lerinden sosyetenin böyle akşamları hiç kaçırmayan kişilerine varmaya kadar bütün Ankaranın hazır bulun- duğu prömiyerlerin havası ise, kış aylarının çoğu prömiyerlerini gölgede bırakacak bir canlılıktaydı. Kent Oyuncularının Ankarada oy- nadıkları ikinci oyun Necati Cumalı- nın "Nalınlar"ı oldu ve daha ilk tem- sil akşamından Ankara seyircisini, biraz hayret, biraz da hayranlık duy- gusu ile, kendine bağladı, âdeta bü- yüledi. O kadar ki, ertesi günden iti- baren bütün başkent "Nalınlar"dan bahsetmeğe başladı, herkes bu oyunu görmeğe koştu. Ne yazık ki birçok Ankaralının bu arzusu kursağında kaldı, çünkü Kent Oyuncuları idare- cileri programı aylarca ge diliyle konuşulan bir köy oyunu- nun başkentte belki pek fazla ilgi çekmiyeceğini sanmışlar, "Raşomon"a bir hafta, "Aptal Kız'a tam Oniki gün ayırdıkları ohalde "Nalınlar"a dört temsilden fazla yer ayırmamış- lardı. Ankara seyircisinin hayreti, şim- diye kadar kendisine "milli opiyes", "köy oyunu" adı altında pek ucuz, pek yavan şeyler gösterilmiş olmasından, "Nalınlar"ın ise köylerimizin çok bi- linen bir gerçeğini, bir kız kaçırma olayını renkli tiplerle, canlı bir ak- siyon, en önemlisi neşeli bir hava, bir komedi havası içinde tasvir etmesin- den ileri geliyordu. Hem de son dere- ce ölçülü, kıvrak ve tesirli Dir An ça ile... Köy hayatına, köylüm yaşayışına, Ü alışkanlıkları. na, göreneklerine el atmış, onları iş- lemeğe kalkmış olan yazarlarımızdan pek çoğu ya acı realiteye sırt çevir- miş, masabaşı edebiyatının allı pullu masallarına bir yenisini eklemekter öteye gidememiş, ya da beylik lâf yığınlarıyla nutuk çekmeği "Anadolu yu dile getirmek" sanmışlardır. Neca- ti Cumalı "Nalınlar"la sahnemize, yapmacıktan uzak bir sanatçı gözüy- le yapılmış müşahedeye dayanan, ti- yatronun ana kurallarını, kendi oyun geleneğimizin potasında eritmiş, her- AKİS, 18 HAZİRAN 1962 şeyden önce "tiyatro değeri" taşıyan ilk “milli oyun" örneğini ogetirmiş- tir. Bu bakımdan "Nalınlar"ı yalnız Ege bölgesinin değil, bütün Anadolu- lum nasıl "dile getirilmesi" gerekti- gini en iyi gösteren bir oyun olarak "milli oyun, köy oyunu" repertuvarı- mızın başına geçirmek yanlış olmıya- yacaktır. Cumalının talii.. "Nalınlar"ın Mâkir Canova tarafın- dan sahneye konulusu, başta Yıldız ve Müşfik Kenterin rolleri | ol- duğu halde, bütün rollerin oynanışı, o- yuna apayrı bir renk ve mana kazan- dıran Ulvi Cemal Erkinin müziği "Köçekçe"-, Doğan Akselin dekoru görünmek olmuştur. Oysa ki yerli o- yunun tiyatrolarımızdan beklediği bu çeşitten bir değil, Kenterlerin gösterdiği çeşitten "aay- gı"dır. Doğrusu istenilirse yerli oyu- nu "korumak" da zaten ona böylesi- ne bir "saygı" -önce duymak, sonra da. göstermekle olur. Terli ooyuna bu saygı, Kenterlerin gösterdikleri gibi, gösterilirse nice uykusuz gecele- rin meyvası olan bu oyunlar tiyatro- nun en kaabiliyetsiz sanatçılarına o- kutulup onların vereceği hükme göre repertuvara alınmak -çoğu zaman da reddedilmek- için aylar ayı bekletil- mez; rastgele seçilmiş sahneye ko- yucuların, dekorcuların, oyuncuların eline bırakılıp "deneme tahtası" ha- line getirilmez; sadece yıllık faaliyet grafiğini kabartsın diye, mevsim son- larında, bir büyük lütuf ta bulunulu- Kenterler İçi bizim, için söylenebilecek övgüler, o seçkin bir sanatçı ekipinin işbirliği halinde meydana getirdiği böylesine bir ba- şarı için, hiçbir saman yeter sayıl- maz. Ama bu konuda, "Nalmlar'ırı İstanbul temsilleri üzerine, gene bu sayfalarda, yazılması gerekenler ya- zılmış olduğu için -Bk. AKİS: Sayı 409 - Ankara temsillerinden sonra konunun bir başka yönü üzerinde dur- mak belki daha faydalı olacaktır. O da şudur: Yerli oyun karşısında tiyatroları- mızın tutumu, ötedenberi bir "koruyu- cu" edası takınmak, "bu mevsim şu kadar yerli oyun sahneye koyduk, su kadar yerli oyun oynadık" diye - "Daha ne isterler!.." gibisinden - kendilerine düşeni fazlasıyla yapmış "Nalınlar"da dışı da bizim yormuş gibi, sahneye konulmaz; ya- zarlarına prova salonlarının o kapısı sımsıkı okapatılmaz; öz çocuğunun doğumuyla -hele alaylı ebeler elinde- ilgilenmesi yasak edilmez. Bütün bun- ların tersine, tiyatronun bütün yara- tıcı unsurları, en iyileri, toptan yerli oyunun emrine verilir. Rejisöründen en küçük aktörüne, müzikçisinden dekorcusuna, terzisinden marangozu- na, suflöründen perdecesine (Okadar herkes, seve seve onun üzerine eği- lir, oyunun en iyi şekilde oynanması için canla başla çalışır. İşte Necati Cumalının talihi "Na- lınlar"ın bu anlayışla hareket eden Yıldız Kenter gibi gerçek bir sanat- çının, gerçek bir ekip başının eline geçmesi olmuştur. "Nalınlar"ın Anka- 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: