DIŞ ALEM General De Gaulle Geçimsiz bir zat daha ziyade muvazenesizlik olduğu- nun delilini teşkil ediyor. Parlamen- tonun tutumuna karşı Devlet Başka- nı, kendi görüşlerini Referandumla millete tasdik ettiriyor. Ama bunu General de Gaulle olduğu için yaptır- tabiliyor. Ondan sonra, ne olacak- tır? İtalyada, Cumhurbaşkanının seçi- minde turların uzayıp gitmesi ve Par- lamentoda sürpriz sayılabilecek (o bir solcular gruplaşmasının meydana çık- ması Romanın siyasi çevrelerini şa- şırtmış vaziyette. Üstelik, İtalyadaki ekonomik gelişme henüz Batı Avru- panın öteki memleketlerindeki seviye- ye erişmiş değil. İtalyanlar, kurula- cak Avrupanın ikinci sınıf değil, bi- rinci sınıf üyeleri arasında bulunma davasını nasıl halledeceklerini henüz kestirmiş sayılmazlar. Almanyaya gelince, orada parlak bir ekonomik gelişme zirvesine ogel- 20 maş durumda. Şimdi memleketi, enf- lasyon tehdit ediyor. Gerçi, henüz va- him bir durum yok. Fakat ücretlerin ve dolayısıyla hayat pahalılığının mil- li hasıladan fazla artmaya başlama- sı Bonn'daki ekonomi mütehassısları- nı derin derin düşündürüyor ve refa- ha fren vurulmasını gerektiriyor. Maliye Bakanının alınanları daha az sarfedip daha çok tasarruf oyapma- ya davet edişi, istihlaki azaltmaktan başka yeli e Siyasi alanda da, Adenauer'in veraseti meselesi, e imi sosyalistlere karşı devletin kuruluşundan bu yana ellerinde tutan Hristiyan Demokrat- ları ürkütüyor. Buna rağmen, bu meseleler bir toplumun değil, o toplumu sevk ve idare eden grubun dertleri. Batı Av- rupa memleketleri, kelimenin tam manasıyla batılı bir mekanizma- ku- rabilmiş olduklarından dolayı, bü- yük başların dertleri küçük başları meşgul etmiyor ve hayat bir rahat şe- kilde akıp gidiyor. Tabii, ekonomik kalkınmanın ya- -in çıkması ihtimalinin tamamile u- zak bulunuşu! Dehşetin faydası Gerçekten, bugün Batı Avrupa dün- yayı bir harp tehlikesine maruz saymamanın iç emniyetini kendisine parola yapmış durumda. Pek çok ça- tallı meselenin mevcudiyetini (o her- kes biliyor. "Berlin" deniliyor, o "Si- lahsızlanma" deniliyor, "Tafsız blok" deniliyor, "Çin" deniliyor. Ama bun- ların, bir harbi doğurmayacağından aşağı yukarı herkes emin bulunuyor. Emin bulunduğundan dolayı da, si- yasi alanda daha rahat ve geniş ha- reket ediyor. Hatta çok zaman, bir takım güçlükler çıkarma pahasına.. Pek âlâ denilebilir ki dış politika, is- tikrarsız ama harbin dehşetini kimse- nin göze alamayacağı bir dünyada, devlet adamlarının lüksü haline gel- miş. Komünizmin, kızıl sistemi dün- yaya hakim kılmak için silah yolunu Stalinden bu yana katiyetle terketmiş olduğuna herkes inanıyor. Mücadele- nin, ekonomi ve sosyal hayat sahala- rında cereyan ettiği aşikâr. Batı Av- rupa için 1945 - 48 yıllarının tehli- kesi yok. Her tarafta refah, demok- ratik sistem içinde ve liberalizmin üvey evlat sayılmadığı bir ölçülü dev- letçilikle halledilmiş durumda. Dokt- rinler, Batı Avrupada artık kucak kucağa. Bir sosyalisti, bir liberalden ayırmak son derece zor. Hatta radi- kallerin hangi safta bulunduklarını kestirmek tamamile imkânsız. Bunun sebebi, refaha giden yolun aynı oOol- duğunun görülmüş olması. İş, dokt- rin değil sistem meselesi. Batı siste- mi mi, Doğu sistemi mi? Batı Avru- pa "Batı sistemi" demiş ve belini doğrultmuş. O belini doğrulttuğu için de,, 1945 - 48 arası bilhassa Fransa ile İtalyayı ciddi şekilde tehdit eden komünizm gerilemiş, hatta kaybolmuş halde. Her iki memlekette de, Ko- münistlerin bir seçim yoluyla iktida- ra ortak olmaları dahi imkânsız. Bir ihtilâl ise. tabii, bahis konusu değil. İhtilâl, refah ve huzurunu sağlamış topraklarda yeşeren bir nebat sayıl- mak. Böyle bir konjonktürü odoğurdu- gundan dolayı Avrupa, nükleer silah- ların iki tarafta birden bulunmasın- dan, aslında pek de şikâyetçi değil. Avrupayı süpranasyonal isteyenler de, "Devletlerin Avrupası" tarzında görenler de sâdece nasyonalist (o se- beplerle hareket ediyorlar ve kendi AKİS. 18 HAZİRAN 1962