YURITA OLUP BİTENLER anlattı ve elinden olduğunu bildirdi. Hakikaten Pala Paşa, hele Ege- den çatlak sesler yükselmeğe başlar başlamaz bu yolda kampanyaya gi- i. Daha önceki teşebbüsü, bir teşebbüstü (o Takvimlerin gelenin yapılmış re İhtilâlin başından randevu istedi- ğinde iş işten çoktan geçmişti. Gür- sel, hastalığı sebebiyle bu randevuya lâhiyetli bir M.B.K. üyesi olan Sıtkı Ulay ile görüşmek istediler. Randevu saati 14 olarak tespit edildi. Gümüş- pala ve Osma o saatte, gazetecilerin meraklı nazarlarından kendilerini mümkün mertebe koruyarak Ulayın evine gittiler. Ulayın evinde küçük bir istişari toplantı yapıldı. saat süren bu toplantı iki A.P. tatmin etmemiş olacak ki, bu defa da Sıtkı Ulayın aracılığıyla yeni bir toplantı sağlandı. Aynı gün saat 16 da yapılan bu ikinci toplantıda M.B. K. üyelerinden bazıları da vardı. E- mekli Genel Kurmay Başkanı Gü- samimi, hasbıhal cereyan etti. Osma bir isteklerini dile getirdiler. Arzu ettikleri. e Menderese ait idam hükmünün, eğer infaz edilmediyse, müebbet hapse çevrilmesiydi. Fakat M.B.K. üyeleri bu konuda hiç bir tâ- vize yanaşmadılar. Hattâ bu işin ar» tık bittiğini, ellerinde hiç bir şey ol- madığım lisanı münasiple Pala Paşa- ya açıkça anlattılar. Üstelik M.B.K. üyeleri, idam hükmünün infazı ile, Pala Paşanın ifade ettiği gibi, mem- leket içinde bir bulanıklık çıkacağı- na da inanmıyorlardı. Toplantı sona erdiğinde iki A.P. li, neticesiz temas- larının omuhasebesini yaparak, İl Başkanlarına verecekleri cevabı ha- zırladılar. Aslında Menderesle alâkalı teşeb- büs, ilk teşebbüs olmaktan uzaktı. M.B.K. Başkanı ve üyeleri, hem Gü- müşpalanınki gibi A.P. ye aktarılmış eski D.P. lilere mavi boncuk dağıtma gayesi değil, milli menfaat konusun- da bir görüşü ifade eden ciddi bir te- şebbüsle daha o karşılaşmışlar, onun üzerinde önemle durmuşlardı. Arala- rında yaptıkları görüşmeler, milli menfaat konusundaki görüşlerinin bu görüşe uymaması neticesi bilinen istikamette gelişmişti. Nitekim, da- ha Yüksek Adalet Divanı hükümle- rinin açıklandığı saatte Menderesi âkibetinden kurtaracak hiç bir şey kalmamıştı. Gümüşpalanın açıklanan gayretleri, daha ziyade partiiçi mü- lâhazaların neticesi oldu. 8 A. P. nin kapısı Giren pişman Şinasi oOsmanın il başkanlarına verdiği bu izahat, pek elektrikli bir hava içinde ve kelle istenerek başla- nan toplantının bütün bulutlarını da- gıtmadıysa da biraz sükünet getirdi. Hele toplantının kulisi daha da ve- rimli oldu. İl başkanları teker teker yatıştırıldılar, her birine (arzuladığı hava çalındı. Esas tema, şu seçimle- re kadar diş sıkma tavsiyesi oldu. Bas kanlar oheyecanlarım, Oo kendileriyle şahıs beşahıs meşgul olan Genel İda- re Kurulu üyelerinin müşfik nazarla- rı altında yenmeye çalışarak, hele bi- raz daha sabır deyip, geldikleri gibi gittiler. A.P. Genel Merkezinin, teşkilât- taki reaksiyona karşı (obulduğu tek çare bundan ibaret kalmadı. Bitirdi- ğimiz haftanın başlarında İzmirdeki 24500 numaralı telefonla bir adama yapılan dâvet ilgiyi üzerine topladı ve A.P. nin çırpınışları hakkında fi- kir verdi. Telefonun bulunduğu mü» kellef ticarethanenin Oo sahibi aksak Mehmet Yorgancıoğluydu ve kendisi Genel Merkez tarafından Ankaraya dâvet ediliyordu. Telefondaki Genel İdare Kurulu üyesi, pek sevineceği bir haberi tebliğ etmek üzere Yor- gancıoğluyu Ankaraya o çağırıyordu. Yorgancıoğlu buna pek memnun ol- du ve ayni gün uçakla başkente ha- reket etti. Hava alanında kendisini beklemekte olan gazetecilere de, a- yaküstü bir beyanat vermeyi ihmal etmedi. Keyifli bir şekilde: "— t kudretimi anladılar. Bu fevkalâde günlerde teşkilâtı ben- den başka kimsenin toparlıyamıyaca- ğını idrak ettiler. Beni gene Başkan Vekili yapacaklarmış" dedi ve sonra topallıyarak uçağa koştu. Evvelâ idam kararlarının, onu ta- kiben meşhur deklarasyonun sebep olduğu fırtınanın o şimdilik savuştu- rulmuş olmasından dolayı A.P. attı yüksek kademeleri ellerini uğuşturu- yorlardı ki üçüncü huzursuzluk sebe- bi ortaya çıktı: Aday yoklamaların- da kazanamayanların feveranı! İs- tanbuldaki hadisenin tahrikçisi de, bu oldu. Kaş yapayım derken İstanbuldaki basın toplantısına, ga- zetelerde A.P. lehinde bir hava ya- nu açığa vuranlardan olmuştu. Fakat sonradan istifa kararından vaz geç- mişti. O vaz geçmişti ama, İstanbul teşkilâtına meşhur çözülme sirayet etmişti. Huzursuzluğun patlak vermesin- den sonra soluğu Ankarada alan İl Başkam Muhittin Güven, Genel Merkezde temaslarda bulunduktan sonra İstanbula döndü ve ayağının tozunu silmeden saat 15'te gazeteci- leri alâminüt bir basın toplantısına dâvet etti. Büyük ihtimalle de böyle yaptığına pişman oldu. Efendim, A. P. nin daima zayıflamasını ve parça- lanmasını istiyenler tarafından gaze- telerde maksatlı bir şekilde ortaya atılan istifa ve çökme haberleri var- dı ya; onlar kafiyen yalandı! Hattâ o kadar ki, istifalar diğer partilerden tevali etmekte ve A.P. ye iltihaklar şeklinde son bulmaktaydı! Artık ga- zeteciler eski alışkanlıklarından ken- dilerini kurtarmalıydılar! Güven, yazılı metnin okunmasını, Basını telmihen odemecine aldığı ve hiçte iltifat sayılmıyacak bir beyitle bitirdi: "Ümmidi bu milletin gömülmez," "Beyhüde oObu gayretin mezarcı." Ancak asabi Güven, ettiğini gazete- cilerden değil, A.P. lilerden buldu. Ba- sın toplantısına iki arkadaşıyla bir- likte, sırf hadise çıkarmak için gel- diği âşikâr, A.P. Eyüp İlçe İdare Ku- --lu üyesi Seyfettin Orhan Çağdaş, yazılı ometnin okunması bittikten sonra ilk suali yapıştırdı: " Yoklama neticeleri, itirazlar tetkik edilip incelendikten sonra mı ilân edilmiştir Büsbütün somurtan Güvenin ce- vabı kestirme oldu — İtirazları İL Hakem Kurulu tetkik eder, son yetkili! makam orası- dır. Oradan öğreniniz." Çağdaş, Güvenden daha sinirli gö- rünüyordu. Söz düellosu başlayınca hava birdenbire elektriklendi: AKİS, 25 EYLÜL 1961