Duruşmaların Anatomisi Bu Gerçeği Unutmayınız! Derler ki, insan hayal ettiği müddetçe yaşar. Şüphesiz doğrudur. Ama "hayal" kelimesi, "ümit" kelimesinin yerine kullanıldığı takdirde.. Aksi halde, insan hayal ettiği nisbette hayal sukutuna uğrar ve İspanyada kurduğu şatoların ilk rüzgarda yerle bir olduğunu gö- rüverir. Hayaller temellerini gerçeklere kadar indirebil- dikleri hallerde kalpleri ümit ışığıyla doldurur, ona pembe rengin tatlı tonlarını verir. Bu çeşit hayaller- dir ki insanı mesut eder. Ötekilerin, realitenin en ka- basına bile tercih edilecek tarafları yoktur. Zira onlara kapılındı mı mutlaka yanlış hesaplar yapılır ve ancak baş taşa vurulduktan sonra ayılınır. Yassıada sanıklarının ve onların yakınlarının pek uzun bir süre böyle hayallerle, bilhassa avukatları ta- rafından oyalandıkları artık herkesin bildiği bir husus- tur. Bir ciddi savunma yapmak maksadıyla değil, ken- di meçhul şöhretleri için bir siyasi yatırımda bulunmak gayesiyle bu görevi aldıkları müvekkilleri bakımından en kritik devrede renkleri âşikâr partilere balıklama dalmalarıyla sâbit bu gibi kimseler günahların en bü- yüğünü işlemişlerdir. Zira siyasi dâvalar, en ziyade si- yasi ortamın tesiri altında kalır. Hâdiselere yanlış teş- his koyarak, hayallerini hakikat sanıp ona göre dav- ranarak ve sanık yakınlarım o istikametlere iterek su bardaklarında fırtınalar koparanlar memlekette Yassı- ada sâkinleri için en gayrımüsait şartları elleriyle ha- zırlamışlardır. Yüksek Divanın hükmünü adalet ve hu- kuk prensiplerini, M. B. K. nin kararını memleket şart- larım göz önünde tutarak vereceği 'çok söylenmiş, çok yazılmıştır. Bir takım kof kabadaydık denemeleri, her- kese "Ne oluyoruz? Nereye gidiyoruz?" dedirten ga- fil davranışlar, hiç bir kuvvete dayanmayan şımarık- lıklar, şirretlikler ve kendini bilmezlikler, sürüm peşin- de bir mesuliyetsiz basının tahrikleri, nihayet o gülünç “yapamazlar-edemezler" edebiyatı pek çok ailenin ger- çek felaket sebebini teşkil etmiştir. Şu acılı günlerde bu noktanın iyi bilinmesidir ki yarın aynı neviden hata- ları önleyecek, Yassıada suçlularının politikanın bir değil, iki defa kurbanı olmamalarını sağayacaktır. Zi- ra siyaset madrabazları kendi basit çıkarları uğrunda onları bozuk para gibi harcamaktan gene zerrece sa- kınmayacaklar, onların ıstıraplarını ilk fırsatta piyasa- ya çıkaracaklardır. Sandı ve sanık yakım psikolojisi sanığı ve yakınını hüküm tefhim olununcaya kadar hep beraat veya ucuz kurtuluş hayaline iter. Hüküm tefhim olunduktan son- ra mahkum ve yakını için af hayali devri başlar. Bu psikolojiden bir nebze haberdar olanlar, Yassıada suç- I ve yakınlarının şu anda af hayali devresine çoktan girdiklerini bilmektedirler. Bazı müebbet hapis mahkümlarının ve yakınlarının daha duruşma salonun- da izhar ettikleri sevinç bunun bir basit delilidir. Bir affın gelip ıstıraplara son vereceği ümidi, bir çok aile için tek ışıktır. Eğer o aileler bu ümidi bari bu sefer politika istismarcılarının elinden kurtarabilirlerse. ger- çeklere olduğu gibi bakabilirlerse, ümidi hayal haline getirmezi erse ışığın sönmesini önlerler ve bir belirsiz sürenin sonunda onun aydınlığının yuvalarına dolduğu- nu hissedebilirler. Ama, aksi yolu tutarlarsa kendileri- ni bekleyen gene hüsrandır. AKİS, 25 EYLÜL 1961 Bir defa, bilinmesi şarttır ki memleketteki kuvvet den- gesi bur affı hemen yarının işi olmaktan çıkarmaktadır. Bu öylesine açıktır ki aksini söyleyenler gözlerin içine baka baka yalan söylemektedirler. Hiç kimsenin kudreti, affı yarının işi haline getirmeye yetmez. İkinci bir ger- çek, müsamahanın ancak memleketin sağlam kuvvet- lerine dayanan bir iktidardan, o da gönül rızasıyla gele- bileceğidir. Başkan Gürsel halkla Çankaya parkında- ki bir hasbıhalinde, hem de bundan çok önce, kendisine A. P. nin Menderes ve arkadaşlarını kurtaracağı yolun- da propaganda yaptığı haber verildiğinde "A P. mi? Onlar iktidara gelseler Menderesle arkadaşlarının üze- rindeki kilite bir ikinci kilit vururlar" demiştir. Bu son derece açık bir gerçektir ve o nisbette de tabiidir. Ihtilâl karşısındaki tutumu üzerinde gölge (o bulunan siyasi teşekküller, Gürselin bahsettiği kilite ömürleri boyunca el sürmekten dehşetle kaçınacaklardır. Bunun ne de olsa doğuracağı şüphe ve endişeleri, ancak mem- leketin sağlam kuvvetlerine güven veren bir iktidar göze alabilir. Gürsel, sözleriyle bunu belirtmek istemiş- tir. Bugün olduğu gibi yarın da Yassıada suçluları- nım kaderine hâkim tek varlık devrin meşru ve kanu- ni iktidarı olacaktır. Bugünkü iktidarı zorlamaya kal- kışmak, bir takım manevralara ve gösterilere başvur- mak, işi inat meselesi haline getirmek nasıl yüzseksen derece ters netice vermişse aynı usuller yarın da aynı noktaya çıkacaktır. Çekilmesi elzem ıstırap devresi da- ha da uzatılmak isteniyorsa, hata tekrar edilebilir. Yok, gaye ıstırapları bir makul müddetin sonunda ha- fifletmekse tutulacak yol başkadır. Cemiyette sular durulduğunda, huzur ve sükun avdet ettiğinde, politika mücadelesi bir kırankırana döğüş olmaktan çıktığında ve demokrasi mekanizma- sı 1948-50 arasının normal seyrine yeniden kavuştuğun- da sadist olmayan her iktidar gözlerini Yassıada suç- lularının ıstıraplarına mutlaka çevirecektir. Zira O 1s- tırapların çekilmesine o zaman lüzum kalmayacak ve verilen cezaların terbiye edici fazileti tecelli etmiş ola- caktır. Herkesin payına düşen günah hissesi unutula- cak, geçmiş günlerin zararları tamir edilecek, DP. ik- tidarı bir tadsız hatıradan ibaret kalacak ve siyaset hayatımız sıhhatini tekrar kazanacaktır. Bunların ger- çekleşmesini dağın arkasındaki ümit sanmamak lâzım- dır. Cemiyetin arzusu bu olduğuna göre basiretli kud- ret sahipleri böyle bir levhayı gerçekleştirmenin yolu- nu mutlaka bulacaklardır. Herkes onlara yardımcı olursa, şemaat tellallarına hiç kimse uymazsa yolun inanılmaz derecede kısa olduğu görülecektir. Bu, Yassıada suçluları ve onların yakınları için gerçeklere doğru teşhis koymanın üçüncü fırsatıdır. İk- tidarda bulundukları sırada memleket realitelerini ve cemiyetteki kuvvet dengesini hiç anlamamış olmaları kendilerini Yassıadaya götürmüştür. Onlar Yassıada dayken yapılan yanlış hesaplar bugünkü gözyaşlarının sebebini teşkil etmiştir. Şans, son şanslarıdır. 21