28 SANATÇI ve NEZİHE Anlatırken, o günleri, yeniden ya- ---ordu, gördüm. Dediklerini anlıyordum. Anlamak ne demek, onunla birlikte anlatılanları ben de yaşıyordum. Birden, bir yirmibeş otuz yıl öncesinin çocukluk anılan canlanıverdi. Kaç yıl var ki, hiç düşlememiştim onları. Umarım Ne- zihe Meriç de düşlememişti. Artık o yıllardan öylesine ırak düştük ki! Bir çoğu iyiden iyiye unutulmuştur bile.. Pek unutulmuş da değil, an- latması sor bunları, hiç ummadığı- nız, tüm unuttuğunuzu sandığınız bir anı, bir sözcüğün serisinden çı- kıveriyor birden. o Çıkıveriyor, bü- yüyor, gelişiyor, alıyor sizi, o artık çok gerilerde kalmış yıllara gölü- rüveriyor. Güzel ama... Böyle unu- tulmuş bir anıyı -hele çocukluktan kalma- yeniden yaşamak güzel, a- cısını yaşamak bile.. Nezihe Meriç, ömrünün dörtte üçünü Anadoluyu adım adım dolaşan bir mühendis kızı. Babası yol mühendisiymiş. Yıllarca Anadolunun (insan ayağı değmemiş dağlarında dolaşmış, kaz- ma kürekle yollar açmış, Anadolu- ya biraz uygarlık girsin, Anadolu insanı biraz aydınlığa kavuşsun di- ye, sessiz sedasız, böbürlenmesiz çalışmış, devrimci, uyanık, ülkücü bir adam Halis Meriç, Üstelik sa- natçı da. Şiir, müzik, resim onun bütün yorgunluğunu alan, işinin dışındaki çalışma konulan,. "Yaz oldu mu" diyor Nezihe Me- riç "babamla birlikte şantiyelerde dolaşırdık. Kış oldu mu kasabaya inerdik. Kara kışın ortasında bir başka yere atanırdı babam. Evin bütün eşyasını satardık. Leğene varıncaya dek. Taşınmazdı çünkü. Satılmayan eşyamız bir babamın kitaptan, sazı, resim sehpasıyla ya- taklarımız olurdu. Bir kamyonun ardına eşyamızı koyardık, şoförün yanın» da biz binerdik. Sonra ver elini bir başka Anadolu kasabası. Nereyecek mi? Tâ Karaköseye.. Gittiğimiz yerde yeniden ev eşyası düzülür, yerleşilir, daha yorgun- luğu çıkmadan bir (O buyruk daha, MERİÇ M. Sunullah ARISOY şimdi de şu kasabaya.. Biz, hep ye- niden başlardık işe.. Yeniden kam- yonlar, satılan eşyalar, özenilerek sarılan babamın resimleri, sazı, ki- tapları.. Sonra karanlık Anadolu yolları.. İlkokula Eskişehirde baş- ladım, Erzincanda devam ettim, Karakösede bitirdim. Hemen her sınıfı bir başka yerde.." Memur çocuğu, subay çocuğu oldun mu, böyledir. Bundan bir yir- mibeş otuz yıl öncesi, Anadolunun böylesine yolları, otobüsleri, kaptı * kaçtıları, dolmuşları yoktu. Ben, at sırtında bir haftada Vandan Hak- kâriye gittiğimizi, Nezihe Meriç kendi çocukluk serüvenini anlatır- ken hatırladım. Bizi şeker sandık- larının içine (okoymuşlardı. Bizim kuşağımızdan memur çocuğu olup da, Anadoluyu bir ouçdan bir uca gezmeyen, at sırtında, kamyon üs- tünde günlerce hoplıya zıplıya ezi- yet çekmeyen, dağda, ovada yatıp sabahı gözlemeyen hemen hemen yok gibidir! Ama bütün bu yorgunluklar, e- ziyetler, güçlükler bizim kuşaktan sanatçı olanların çok işine yaramış- tır, İşte Nezihe Meriç bunlardan biridir. Çok yer görmüş, çok insan tanımış, değişik, bol, zengin serü- venleri, çocukluk anıları olan kişi- nin bir de iyisinden sanatçı oldu- ğunu düşünün.. Onun bu yıllanmış, yıllandıkça değerlenmiş, çözümlen- miş, sonuçlara bağlanmış gözlem- lerini, yazdıklarının içinde erite- rek, biçimlendirerek, yeniden yaşa- tarak okurun önüne sürmesini dü- şünün.. Eserin sağlandığı, güçlülü- ğü biraz da, bunlardan gelmez mi? Masa başında, dar bir alanda göz- lenmiş insanı değil, bir uçtan bir uca gezilmiş Anadoluda binbir çeşi- di, binbir yanından görülmüş insa- nı anlatmak.. Meriçin hikâyelerinde kişioğlunun yaşantısı, güç anlatılır bir başarıyla yer almışsa, bizi çok zaman kendimizi tanımaya götürü- yorsa, kendimizi, çevremizde tanı- dıklarımızı yeniden o bulduruyorsa, öyle sanıyorum ki, bunun sırrı, Ne- DÜNYASI zihe Meriçin kendi yaşantısında giz- lidir. Ne var ki, Nezihe Meriç güç- lü bir sanatçı. Çocukluğundan bu yana çevresine boş boş bakmamış. Yalnız görüp geçmemiş. Her gör- düğünü, her gözlemini bir iyice de- ğerlendirmiş, kişiliğini bulunca da, onların nedenleri üzerinde düşün- müş, sonuçlara varmış, çözüm yol- larını aramış. Gözlem, incelemeye, değerlendirmeğe, o bilinçli bir açı- dan ele alınmaya başlayınca da pıt- rak gibi hikâye olmuş dökülmüş, kitap olmuş elimize ermiş. Bir ke- re Nezihe Meriçin önemi, çocuklu- ğundan başlayan bu gözlem gücün- den, gözlemlerini iyi değerlendir- mesinden geliyor. Kendisine sorar- sanız şöyle diyor: "Ben liseyi bitir- diğimde hiç bir şey bilmiyordum. Çok cahildim!" Bunu alçakgönül- lülük etmek için söylemiyor, hele bir “estağfurullah!” deyin de gö- rün. Size bir güzel güzel cahilliği- ni anlatır. Hem güler, hem güldü- rür. 'Doğrusu, yalan da değil Nezi- he Meriçin bu konuda dedikleri. Bi- zim çektiklerimiz hep o diploma alıp da "cahil" mi "âlim" mi oldu- ğunu bilmeyenlerden gelmiyor mu? Nezihe Meriç, bilmiş bunu. Bakmış ki, eline sıkıştırılan diploma ne ye- nir, ne içilir bir şey. Kafasının için- de de bir açlıktır büyüyüp duruyor. AKİS, 11 EYLÜL 1991