etrafını aldılar ve her muhabir payı- na düşen üye ile sohbete daldı. En büyük hâle, M.B.K. nin sempatik ü- yesi Suphi (Karamanın etrafındaki hale idi. Basın mensuplarının pek ço- ğu genç Yarbayı tebrik ettiler ve ba- -arı dileklerinde (o bulundular, man ise: "— Şükür Allaha, bu günleri ie dedi ve gülerek ilâve etti: Bana kalırsa, 15 Ekim en iyi Gitil v oldu. Arada bir tampon bırak- mak lâzımdı.' Sonra bunu açıkladı: — Biliyorsunuz, iş kadar arada bir takım pürüzler var. Bun- ların başında Yassıada duruşmaları geliyor. Tarih 8 Ekim olsaydı, siyasi ek duruşmalar bitmeden başlı- ya. " Bir. müddet ai an van ya- nındaki gazeteciye döne "— Meselâ siz, al hikaye- si bitmeden siyasi faaliyete girilme- sini ister misiniz?" dedi. Genç gazeteci tereddütsüz cevap — Tabii ki, hayır" unun üzerine Karaman, yanın- da genç muhabirin olduğu halde ye- ni Meclis binasının devâsâ sütunları arasında dolaşarak günün meselesi teçitilerie e sohbetine devam et- . Bir gaz "— Siz ne zaman emekliye ayrı- Yaa sınız diye sordu. n bu suali pek e olmal Ki, "gülerek cevap — Canım, sen de nek mezi sin. bele Ki Senato teşekkül ettik- ten sonr: ine "bir müddet sustu. Belli ki resmi elbiseyi çıkarmayı düşünmek bile Karamana pek güç geliyordu. Bir şaka yaptı ve muhabirlere döne- rek: "— Size bir şey söyliyeyim: En iyisi, 14 kişi dışarda, 28 kişi içerde, biter odaya kapanıp harakiri yap- malı ve meseleyi halletmeli" dedi ve gülerek ekledi: — Ama bu, pek Japonca bir is olur. En iyisi, vazifeye başka sıfatla devam etmek... Basın mensuplarıyla vedalaştı ve son derece sevinçli olarak yeni Mec- lis binasının üst katına çıktı. Bir hikâyenin sonu NO Meclis min ikinci katın- ordan hemen sola sapınca sağ tarafa isabet eden küçük salonun kapısındaki "Toplantı Var" tabelâsı, geçen hafta içinde pek sık asılı kaldı. Maroken kaplı kapının ardında olup bitenler hayli enteresan, AKİS, 24 TEMMUZ 1961 hayli gürültülüydü. (OHele haftanın ortalarında, perşembe günü, saatle- rin 18'e yaklaştığı sırada açılan ma- roken kaplı kapı, yurda son derece önemli bir haberin yayılmasını sağ- ladı. O gün M.B.K. toplantısından ilk ayrılan, Yarbay Suphi Gürsoytraktı. Kısa boylu, ral a Gürsoy- trak, basın men arı barikatından sıyrılmasını en iyi gb M.B.K. üyelerinden biriydi. Nitekim, açık gri yazlık elbisesiyle (kapıda göründü- günde yanına yaklaşan gazetecilere sâdece gülümsedi ve sual sormala- rna meydan vermeden: YURTTA OLUP BİTENLER " Orduya ait meseleleri konuş- tuk. Madanoglu hakkında söyliye- cek bir şeyim yok" dedi. Fazla durmadı, kapıya yanaştırı- lan station - wagon'a atlayıp uzak- laştı. Gürsoytrakı resmi elbisesiyle Kadri Kaplan takip etti. Kaplanın hemen arkasından Ahmet Yıldız. Muzaffer Yurdakuler, Sami Küçük göründüler. Toplantıya katılan di- Şer üyeler Meclis binasını biraz daha geç terkettiler. İlk gruba dahil olanlar keyifsiz değillerdi. Hele Ahmet yıldızın ne şeşine hiç diyecek yoktu. Açık renk Olur mu böyle, olur mu ? " htillalin ihtilâlciler senatör olsunlar diye yapılmadığını öğrenmek için, doğrusu, Cemal Madanoğlunun bir açıklama yapmasına zerrece lü- zum yoktu. Bunu herkes, zaten biliyordu. Bu, sâdece Madanoğlunun Ko- mite arkadaşlarım küçük düşürür ve hiç kimseye yeni bir şey öğretmez. Hattâ senatörlüğün, İhtilâl hazırlanırken ihtilâlciler tarafından düşü- nülmediği ve bunun sonradan, ilim adamlarınca ortaya atıldığı da cüm- lenin malümudur. Ama Cemal Madanoğlunun ifade etmediği bir başka gerçek daha vardır. İhtilâlcilerin, politikaya bu kadar karıştıktan sonra Orduya dönmelerine sureti katiyede olmadığı görüldüğü içindir ki, hayatlarını bu millet zalimlerden kurtulsun diye mahvetmiş olan bir avuç askere Türk milleti senatörlüğü bir şükran borcu olarak sunmuş- tur. Bunu kabul edip etmemek bir meseledir, bunu polemik konusu yap- mak bir başka mesele! İhtilâlciler, İhtilâl sonrasında bir Komite halinde derlenip toplandık- larında kendilerini millete hiç bir karşılık beklemeksizin adadıklarını yeminlerinde bildirmişlerdir. Belki o gün İçin, bu askeri junta mensup- larının, Ordunun iç hizmet talimatnamesinin bir maddesi gereğince gör- dükleri vazifeyi hemen tamamlayıp asli hizmetleri başına dönmeleri mümkündü. Aslında bu da bir hayaldi ama, o sıralar üç ay içinde seçim yapıp idareyi meşru bir iktidara devretmek düşünüldüğünden böyle bir ümidin belirmesi tabii karşılanabilir. Ama, evdeki hesap çarşıya uyma- mıştır. M.B.K. memleketi birbuçuk yıl İdare etme mevkiinde kalmış ve mensuplarının her biri, bir asker İçin düşünülmeyecek derecede politika- ya girmiştir. Böyle bir durum ortaya çıkınca, "İşimiz bitti, haydi Ordu- ya dönelim" diye bir teraneye yer kalmamıştır. Millete bir büyült hizmet gören bu İnsanlar ne olacaklardır? Anaya- sa hazırlanırken, ihtilâlcilere senatörlük payesi tevcih edilmesi fikri bu sualin bir cevabı olarak hatıra gelmiştir. Milletler, kendilerine hizmet edenleri manen ve maddeten mükâfatlandırmazlarsa nankörlük etmiş olurlar Ve yeni yeni hizmetlerden bir süre sonra mahrum kalırlar. İşte, her şeylerini feda etmiş, gayelerini gerçekleştirmiş, m için bir şey istemeksizin İktidarı sivil idareye geri vermiş 28 adam ! Bunlar ,bir te- şekkürle savılacak mıdır, yoksa kendilerinden sivil hayatin bir önemli sektöründe faydalanılacak mıdır? Senatoda, bana ni çalışıcak ve bir takım tahriklere kapılmama meharetini de gös rek kendilerini poli- tika potası İçinde eritip artık şahıslarının b. iyi etiyi yeni bir hayat tarzına başlayacak bu eski askerler sâdece mükâfat almamakta- dırlar. Kendilerine, yeni bir 'hizmet imkânı da millet tarafından veril- mektedir. Cemal Madanoğlu, payenin bna peta tarafını görüp bunu kabul etmeyebilir ve kendini milletin ; adamanın bir asil ör- neğini verir. Bundan dolayı hakkı, takdir Ve alkıştır. Ama, Orduda ka- aileden ümidini hiç bahis konusu etmez, bu bir. Payenin, mükâfat ya* a bir de hizmet fırsatı yarattığını düşünerek sivil hayata o kapıdan ei arkadaşlarına tarizde bulunmaz, bu iki. Bir mert eski askerden, Cemal Madanoğludan beklenilen budur.