Haftanın İçinden 15 Ekimi Bİ insan, “suya gireyim ama, ıslanmayayım" derse hem suya giremez, hem ıslanır. Bu, uzun insanlık tarihinin ortaya koyduğu bir gerçektir. İhtiyat, dik- kat, tedbirde kusur etmeme, boşuna tehlikeler yarat- . Bütün bunlar, anlaşılır ve takdir edilir tedbir- lerdir. Suya mi, mutlaka boğulma gerekmez. Ancak, bir vakıanın tabiatı icabı olan hususlar berta- raf edilmeye kalkıldı mı, hâdisenin mahiyetine zarar verilir. Ucubeler, suya girip ta ıslanmamaya hevesli kimselerin eseridir. , 15 Ekimde, Türkiyede seçim yapılacak. Türk mille- tini sandık başına götürmenin bir tek milli hedefi var: Demokrasiyi gerçekleştirmek. O gün tecelli edecek İra- deyle kurulacak rejim, bir örtülü vesayet idaresi ol- mayacak. Seçmenin sağduyusuna inandığımız içindir ki, mukadderatımızı onun oyuyla belirecek (iktidara teslim edeceğiz. Bu oyun, sonradan hiç bir sızıltıya meydan verilmeksizin kullanılmasını sağlamak, bugün- kü kudret sahiplerinin, şimdi 1 numaralı ödevidir. Türk milleti, çok partili hayata geçmemizden bu yana doğ- ru ile eğriyi ayırmakta parmak ısırtacak bir meharet göstermiştir. Doğru yoldadırlar diye kendilerine itimat gösterilenler ve baş tacı edilenler sonradan sapıttıkla- rında, milletin ekseriyetini karşılarında bulmuşlardır. Referandumun neticesi ise, bu sağduyunun pek taze bir delilidir. Hâdiselerin akışı, eğrinin doğrudan ayrılma- sında büyük kütlelerin daha fazla meharet ve tecrübe kazandıklarını ortaya koymaktadır. seçim yapılır da herkes aynı istikamette mi oy kullanır? Bunun, akıl alacak tarafı yoktur. Seçimden maksat da, bir sandıktan sâdece istenilen oyların çı- karılması değildir. Umumi efkârda çeşitli dalgalanma- lar mutlaka olacaktır ve bu dalgalanmalar sırasında aldananlar, aldatılanlar bulunacaktır. Demagoji, hat- ta yalan ve dolan, ne yaparsınız ki adına Demokratik rejim denilen idarenin lüzumsuz ama var olan parçala- rıdır. Olgun cemiyetlerde bunların tesirini asgariye in- dirmek biraz sabır, daha fazla müsamaha ve en çok, ciddi gayretle kabildir. Başı ağrıyan gövdenin kafasını kestiniz mi, baş ağrısı şüphesiz durur. Gövdede hayat kalır mı? Demokrasinin, hele bizim toplumumuzun şartlarını taşıyan çevrelerde pek narin, adamakıllı ihti- mam isteyen bir nebat sayılmasının sebebi budur. Te- davi ile ifnanın arasındaki hudut iyi çizilmedi mi, ope- rasyon başarı kazanamaz. 27 Mayıs gününden bu yana, bir tek gerçek der- dimiz oldu: Serinkanlılığımızı kaybetmemiz endişesi! Her sert tedbir, her şiddetli demeç, her aşırı tahdit bir ürperti doğurdu, ihtilâllerin bünyesinde mevcut olan ve onları hem normal idarelerden ayıran, hem onların normal İdare haline gelmelerini zorlaştıran bir sekter zihniyetin Milli Birlik idaresine hakim olması 27 Ma- yıs hareketinin bütün mânâsını değiştirebilirdi. bir tehlikenin eşiğine geldiğimiz oldu, ama u düşmedik. Her seferinde, bazı İhtilâlcilerin sandıkları- nın aksine, ihtilâl arabasının geri vitesi çalıştı ve daha emin yolları buldu. Bizi, 27 Mayıs sabahının hedefi olan Seçim gününden ayıran sâdece oniki hafta var. İnsanların, hele millet- süresinde bir çetin imtihan hepimizi bekliyor. başlarına koşacağımız sabaha kadar türlü taşkınlıkla- rın bizleri çok üzeceğinden zerrece şüphe etmememiz AKİS, 24 TEMMUZ 1961, Beklerken Metin TOKER lâzım. Yarışın yarışçıları, bütün mükemmellikleri sine- lerinde toplayan teşekküller olmaktan çok uzaktır. Bı- rakınız küçük kademeleri, ama en yüksek kademeleri işgal edenlerin davranışlarına, tutumlarına, iltifat et- tikleri usullere ve sözlerine bakmak insanı çileden çı- karmaya yeter de artar bile.. İşte, bunlara tahammül etmek suretiyledir ki o narin nebat bu topraklarda kök bulur, feyiz bulur. Seçim, bir siyasi hâdisedir. Bu hadiseyi hazırla- yacak faaliyet, isteristemez siyasi faaliyet olacaktır. Bir yarışın gününü, saatini ilân ettikten sonra bunun hazırlıkları üzerine ambargo koymak. hazırlıkları ye- raltına itmekten başka fayda sağlamaz. Yeraltı ise, açıklıktan ziyade kapalılığa heves eden ellerin mahir bulunduğu bir sahadır. Referandumda bunun şaşırtıcı neticesi kendini belli etti. Kırmızı oyların yarattığı sürpriz tesiri, bunların yeraltında hazırlanmış olma- sının neticesidir. Tamamile açık, biç bir tahdidi olma- yan, seçmenin sağduyusuna yüzdeyüz imanın koyduğu prensiplerle hududu çizilecek bir seçim kampanyası sonunda "aykırı kuvvetler"in sağlayacakları sonuç, bir yeni, ama bu sefer tatlı sürprizin vesilesi olacak- tır. Elbette gönül ister ki, bir keşmekeş havasının dı- şında hiç olmazsa liderler kalabilsinler. Onlar, taraf- tarları üzerinde, İdareye yardımcı sükunet verici te- sirler icra etsinler. Müstesna şahsiyetiyle sayın İnönü bir yana bırakılırsa, manzara bunun tam aksidir. Tah- rik yarışında, en hasta bulunanlar partilerin Genel Baş- kanları ve onların en yakın, en selahiyetli sözcüleridir. Ana, sayın İnönünün son konuşmasının bir baştan öte- kine bütün vatan sathında nasıl müsbet karşılandığını hatırlamak hu milletin nabzını elinde tutmak isteye- ceklere bir işarettir. Sayın İnönünün son konuşması sâ- dece bir politika dersi olduğundan dolayı değil, çok ge- i topluluklarının gerçek hasretini Ki için herkesin tasvibini kazanmıştır. Horoz döğüşü me- raklıları ve mütehassısları bu tozkoparan faaliyetlerini yerin üstünde gösterdikleri takdirde hem tesirlerinden, em uyandırdıkları alâkadan çok kaybedeceklerdir. Suya girmeye karar verdiğimize göre, ıslanaca- ğız. Madem ki seçim kararı verdik, onun anaforu içine düşmeye razı olmamız lâzımdır. Bunu peşinen kabul ettiğimiz takdirdedir ki aklımız başımı/dan gitmez, biç bir şey sürpriz sayılmaz, bizi şaşırtmaz, bizi yanılt- maz. Kuvvetler, meydanda açık açık çarpışır. Asayiş ve güvenlik faktörlerinin münakaşası bahis konusu değildir. Bu faktörler, en normal şartlar altında tekrar- lanan, tazelenen seçimlerde İdarenin kaygısı ve vazge- çilmez ödevidir. Ama, o mülahazaların dışında kalan hiç bir tahdide, 1961 Türkiyesinde seçime giderken lü- zum yoktur. Bırakmalıyız söylesinler, bırakmalıyız ko- nuşsunlar, bırakmalıyız, hatta aldatmaya çalışsınlar. Ne yaptıklarını görürsek, ne yapmamız gerektiğini da- ha isabette tâyin ederiz. İçine gireceğimiz su, mutla- ka bulandırılacaktır. En olgun ve tecrübeli toplumlar- da bile seçim suyu dalgalanmadan durulmaz. Ufukta bir tek ciddi tehlike vardır: Demokrasinin normal sayılması fart, fakat gerçekten tadsız, hatta iğrenç belirtileri karşısında panik hissine (kapılmak. Kendi kendimizi yenebildik mi, üstesinden gelemeyece- ğimiz güçlük yoktur. 5