çalışmalar, piyanoyla, orkestrayla çalışmalar, sonra sahneye koyucu- nun yorumuna uygun biçimde oynı- yarak çalışmalar, kostümlü kos- tümsüz çalışmalar.. Atıfet Usman- baş, "işte böylece opera hazırlan- mış olur, sonra da perde açılır" de- ince, üzerime bir oyorgunluktur çöktü. Gerçekten, kişiyi sahneye, müziğe bağlayan güçlü bağlar ol- masa, bu iş dayanılır işlerden de- gil. Atifet Usmanbaş Üsküdarlı. Hemşehri do çıktık. Bizim sokak- taki Köprülü Konak Kız Ortaoku- lunu bitirmiş. Sonra İstanbul Kon- servatuvarına girmiş, iki yıl sonra Devlet Konservatuvarına geçmiş, 1948 de Azra Gün, Selim Ünokur gibi sanatçılarla birlikte Konserva- tuvan bitirmiş. Onüç yılda 21 ope- rada oynamış. Manon Lescaut, Tu- randot, Telefon operalarındaki rol- leri en çok sevdiği roller. Küçükken, daha ilkokul sırala- rındayken "Tanrım" dermiş, "Tan- rım bir müzik öğreten okul yok mu ki acaba? Bir müzik, tiyatro oku- lu.. Oraya gitsem ban.." Ortaokul- dayken bir resim öğretmeni, dua- larla bezediği dileğinin gerçekleşme yolunu gösterivermiş: onserva- tuvara gideceksin!" demiş. Konser- vatuvar adını ilkin o resim öğret- meninden duymuş. Opera gibi, ülkemizde çok kısa bir geçmişi olan bir sanatın kuru- luş taşlarını koyanlar arasında el- bette Atıfet Usmanbaş da var. Bir gün bu ülkede de yüzlerce opera kurulursa, Türk Operasının bu ilk öncülerinin değeri daha iyi anlaşı- lacak tabii.. Ama nasıl ulaşabiliriz bu mutlu amaca? Bilmem bir kere daha söylemenin bir yararı olur mu? Tezelden bir kültür ve sanat seferberliğine girişmeksizin gerçek mânada Batılı olmak bizim için, ol- sa olsa süslü bir söylev cümlesin- den öteye geçmiyecektir! Yaptık- larım söylemekten o çekinik duran İlhan Usmanbaş konuşmaya baş- layıp da son Tokyo gezisi izlenim- lerini, iki yüzyıl Batı uygarlığına kapılarını bilerek, isteyerek kapa- mış bir ülkenin bugününü anlatın- ca, bir kere daha inandım bu ger- çeğe. İlhan Usmanbaş Japonyayı emi daha birkaç gün önce Karam. DO Bayramı dolayı- sıyla kasabaya gelen Cumhurbaş- kanlığı Senfoni Orkestrasının kar- AKİS, 12 HAZİRAN 1961 SANATÇI VE DÜNYASI şılanışını düşündüm! Yağımız, şe- imiz, unumuz var inanın m de en hasından. iş, bunları karıp da ağız tadıyla yenecek helva yapma- ya kalıyor. Nerde o helvacı? Hel- vacı dediğim, şu sevgili ülkeyi bir uçtan bir uca ısıtacak sanat sefer- berliğinin öncüsü! Bütün övme duygularının ötesinde, yalnız yalın bir gerçeği belirtebilmek için söyli- yelim: Batı müziğiyle ilişkisi pek yakın bir geçmişe bağlı Türkiye gi- bi bir ülkede, bu kadar kısa bir sü- re içinde Ahmed Adnan Saygunun, Necil Kasım Aksesin, Ulvi Cemal Erkinin, İlhan Usmanbaşın, Bülent Arelin, Nevit Kodailuun yetişmiş olması, gerçekden önemlidir. Am: işin acı olan yanı, bu değerleri ken- dimizden çak, Batının bilmesidir. Konservatuvarda ders verip, evinde sessiz sedasız çalışan, alçak gönül- vi bir İlhan emer yaşadığı- , bu ülkenin bir önemli bestecisi olarak yaşadığını bilmemek, kon- serlerde, radyolarımızda eserlerini dinleyememek, onu gereği gibi de- gerlendirememek, bizim için ancak yüz kızartıcı olur! İlhan Usmanbaş, 1921 de İstan- bulda doğmuş, Ayvalıkta büyümüş, liseyi Galatasarayda okumuş. Bu arada İstanbul Konservatuvarma devam etmiş. 1941 - 1942 de Devlet Konservatuvarma girmiş. Atıfet Usmanbaşla İstanbul Konservatu- varında tanışmışlar, Devlet Kon- servatuvarına aynı yıllarda girmiş- dostlukları gelişmiş, 1948 de e bitirmişler. O günden bu güne İlhan Usmanbaş Konservatu- varda öğretmen. Galatasarayda o- kurken, bir ara mühendis obuayı da düşünmüş. Matematik öğretme- ni olan bir Fransız, "Yok" demiş, "herkes mühendis olur. Sen müzis- yen ol." Dili dert görmesin o Fran- sız öğretmenin! Onun da desteğiyle İlhan Usmanbaş yönünü, iyiden iyi- ye müziğe çevirmiş de, şimdi yüzü- müzü ağartıyor. Bugüne değin yap- tığı bestelerin sayısı kırkı buluyor. Bir defterini gördüm Usmanbaşın. Bir takım grafik benzeri çizgiler. İnişli çıkışlı. Kompozisyonunu ön- e böyle grafiklerle bir düzene so- yur sonra bunları seslendiriyor. İlhan Usmanbaş modern müzik de- nilen 12 ses çalışmaları yapıyor. Yâni Batı müziğinin klâsik yapısı- nı kıran bir çalışmaya yönelmiş. Sonat ve tonaliteden kurtulmak yo- lunu tutmuş. Müziği uluslararası ortak bir dil olarak kabul ediyor. Doğru bir inanç. “Yapmağa çalıştığımız müzik, bir' piyano sesiyle değerlendirilebi- lecek müzik değil" diyor. Onun için de, çalışırken piyanodan hiç yarar» lanmazmış. Odasına kapanır, sayı- sı pek de belli olnuyan sigara içme- nunu notalarla seslendirmeğe du- rurmuş. Bu iş öyle bir iki günde bi- tiveren işlerden değil. "İlham"sız bir sanatçı olduğundan, ancak bir iki yılda bitirebiliyor bir eseri! A- ma bitirince de, bu işlerden anlayan çevrelerde değerleniyor. 1947 de yazdığı "Yaylı Sazlar Kuartet'i, 1954 de Fromm Armağanım kazan- mış. "Şiir ve Müzik" eseri de 1958 de 'Koussevitzky Armağanı"nı al- mış. 1953 - 1956 arasında yazdığı “Keman ve Piyano için 5 Etüd" ad- lı eserini bu yıl Suna Kan İstanbul Festivalinde çalmış. İlhan Mimar- oğlu, bu konserden söz açan yazı- sında, konseri elli kadar kişinin dinlediğini, bu güzelim eserin tadı- na varamadıkları için de homurtu- lar duyulduğunu yazıyordu. İlhan Usmanbaş, kıskıs gülüyor! 1952 de bestelediği "3 Müzikli Şiir" eseri 1958 de Amerikada çalınmış, İtal- yada basılmış. Şiirler Ertuğrul O- guz Fıratın. Atıfet Usmanbaşın sesinden' teype alınmış olanını din- letmek inceliğinde bulundular. Sizle rin de dinlemenizi ne kadar ister- dim! İki kere Amerikaya giden Usmanbaşlar, ikinci gidişlerinde bir yıl kalmışlar. İlhan Usmanbaşın eserleri çalınırken, Atıfet Usman- baş da sekiz konser vermiş. Bütün bu sıraladığımız cümle- ler, biliyorum, ne İlhan Usmanbaşı ne de Atıfet Usmanbaşı gereği gibi anlatmaya yetti. Ama Ur noktayı, birlikte, açık yürekle gözden ırak etmiyelim: İçimizden çıkmış, bize ancak övünç, yüzakı sağlayan sa- natçlarımızdan ikisi de Usmanbaş- lardır. Bakalım, bizim öz değerlerimi- zi bizden çok, bizden önce değerlen- diren Batıya, şu meyhane müziği- mn sarhoşluğundan ne zaman ayı- lacak da, ulaşabileceğiz! 31