30 SANATÇI USMANBAŞLAR M. Sunullah ARISOY "Gayın Bayan Atifet Usmanbaş, Dün gece Bayan Ayhan Ayda- nın birden bire rahatsızlanmasıla tehlikeye giren temsili, ancak bü- yük bit sanat sevgisi ve tiyatroya bağlılıkla yasıflandırılacak o fe- dakârlıkla hemen Manan rolünü ilk defa oynıyarak, devam ettirdiğiniz için size teşekkürü borç bilirim. Tiyatro Müdürü Yukardaki müdürlüğün teşek- kürüne, kırkbeş sene sahneye hiz- met etmiş Ertuğrul Muhsinin teb- riklerini ve teşekkürlerini de ilâve etmenizi ayrıca rica ederim. evgilerle Muhsin Ertuğrul" Bu mektup, taşıyor. Usmanbaşların, daha ilk adımı- nızı atar atmaz, düzeniyle, herşeyin yeril yerindeliğiyle, sessizliği, se- vimliliğiyle kişiyi hemen dinlendiri- veren evinde bir Od saat söyleştik. Sıcak bir Ankara gecesiydi. Atıfet Usmanbaşa, sanat hayatındaki şa- şırtıcı olayları sormuştum. 1954 - 55 tiyatro mevsiminde Manon Les- caut Operası oynanıyor. Manon ro- lünü Ayhan Aydanla Atıfet Usman- baş almış. Nöbetleşe çıkacaklar bu role. İlkin Ayhan Aydan oynayacak. Atıfet Usmanbaş da sahne arkasın- dan, kendisinin de oynıyacağı rolü seyre gelmiş. Daha yeterince hazır- lığı yok. Çalışıyor. İkinci perde ka- maz, Ayhan Aydan bir- den bire rahatsızlanır. Oyunu sür- dürmesine imkân yok. Ortalığı bir telâştır alır. Salonda seyirci üçün- cü perdenin açılmasını beklerken, perde arkası birden karışmıştır. Şimdi ne olacak? Bütün gözler A- tıfet Usmanbaşta toplanır. "Hadi" derler, "hadi sen çıkıver." Çıkmalı arşa, nasıl? Çıkılacak oyun bir o- peradır. Orkestrayla ouyuşmak işi var, oyunu ortalık yerinden sürdür- mek var, oyuna çıkmak için gerekli hazırlıkları tamamlamak var... S a- 22.11.1954 tarihini londa seyirci beklemektedir ve Ma- non Lescout Operasının oynanması gereken daha üç perdesi var! İşin çetinliğini kavramak pek güç de- gil. emli olan, oyunun yarıda kalmamasıdır. Bu, bir sanat tutku- su işidir. Atıfet Usmanbaş, füze hızım aşan bir çabuklukla hazırla- nır. Bir yandan saçını derleyip top- larken, bir yandan da terziler, Ay- han Aydana göre yapılmış elbiseyi kendisine uydurmaya çalışırlar. I- şıklar söner, perde açılır, Atıfet Us- manbaş sahneye çıkar. Sahne kili- sede dua ile başlamaktadır. Usman- başın heyecanı da son kertesinde. "Gerçekten dua ettim" diyor Atıfet Usmanbaş. "Rolümü yerine getir- mek için değil.." Ve oyun aksama- dan biter. Hikâyenin buraya kadar olan kısmı, kişinin Atıfet Usmanbaşa saygısını çoğaltmak için yetiyor. Muhsin Ertuğrulun mektubu da bu- nun sağlam bir belgesi. Ama iş bu kadarla kalmıyor ki. Atıfet Usman- baş, bir heyecan kasırgasından kur- tulup da eve kucaklar dolusu çiçek- le geldikten az sonra hastalanır. Doktorun dediği şudur: "Bu gece- heyecanı, yıpratıcılığı sizin ha- yatinizin kaç yılına mal olmuştur, biliyor musunuz?" ve DÜNYASI Burada, soylu sanatçıların sınır, engel bilmiyen, sade kişileri çok za- man şaşırtan sanat tutkuları karşı- mıza çıkıyor. Atıfet Usmanbaşda. İşte o soylu sanatçılara has sanat Kaygısıyla tutkusu var. Bakıyorsunuz, karşınızda bütün süslerden, gösterişden uzak, ince, cici, konuksever, güleç bir genç ka- dın oturuyor. Arada bir gözlerinde tükenmiyen bir sevgi ışığı parlıyor. Sol yanımda oturan İlhan Usman- başla gözgöze geldikleri zaman bu parıltıyı, ışımayı daha iyi görüyo- rum. 1948 de evlenmişler. O yıldan bu yana birbirlerine belli ki, kök- lenmiş, güçlenmiş, iyice büyümüş bir sevgiyle bağlılar. Evin içi, bu- na tanıklık ediyor bir kere! İmren- memek elde değil. "Ben" diyor Atıfet Usmanbaş, “hangi rolü alsam, büyüğüne küçü- güne bakmadan, büyük bir yükün altına girmiş sayarım kendimi. Ay- nı özenle, dikkatle, titizlikle çalış- maya koyulurum." Bir opera sa- natçısının o çalışmasındaki güçlük de, anlatılır gibi değil. "önce hece- lerim" diyor, "bir bir hecelerim, seslerle bir yakınlık kurarım.." İşin bir evde çalışma, bir operada çalış- ma yönü var. Tek çalışmalar, toplu AKİS, 12 HAZİRAN 1961