28 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 8

28 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YASSIADA DURUŞMALARI seyrine duyulmamışken bunlar alınıp götürüldüler. Sanıklar salona mahut sıralarıyla girmişler, adedi ll'e çı- karılan sandalyalarına oturmuşlardı. Bayar siyah gözlükler takmıştı ve bunların üzerinde kaşlarının seksen- sekizi daha iyi beliriyordu. Menderes kılık değiştirmiş, kahverengilere bü- rünmüştü. Ötekilere nazar dahi atfe- dilemedi. Zira Divan, bir evvelki cel- sede yapılan tevsii tahkikat talepleri hakkında karar almıştı. Bunu açıkla- yınca iddia makamının da, sanık avu- katlarının da, bizzat sanıkların da ta- leplerinin reddedilmiş olduğu görül- dü. Dava esas itibariyle tamamlan- mış, Divanın merak ettiği bir şey kal- mamıştı. Bu bakımdan pek âlâ iddia makamının mütaleası dinlenebilir, sonra da müdafaaya geçilebilirdi. Ba— şol, Başsavcı Egesele baktı. Fakat Egesel bu derece mühim bir davada sâdece Türkiye değil, dün- ya umumi efkârı karşısına hazırlıklı çıkmak niyetinde görünüyordu. "Kısa bir mehil" istedi. Başkan haftanın or- tasında bir günü teklif ettiğinde za- manı az buldu ve haftanın sonundaki cumartesi gününü tercih edeceğini belirtti. Başol, talebi kabulde bir mahzur görmedi. ..ve Gürbüz Kız Her biri bir kaç dakika içinde ta- mlanan bu dâvalar eğer Gür- büz Kız dâvasında müdafaa yapılma- mış bulunsaydı bitirdiğimiz haftanın sonundaki o gün sabahın pek erken saatlerinde evlerinden kalkıp gelmiş bulunan dinleyicileri tam manasıyla hayal sukutuna uğratacaktı. Allah— tan imdada bir komedi havasından kurtarılıp Manakyana lâyık bir me- lodram havasına bürünmek istenilen Barbara hikâyesi gedi de, celse biraz renk kazandı Başsavcı, Barbaranın beyanatını taşıyan bir dergi Divan başkanlığına masını istedi. Bu sırada avukatı Orhan Apaydının fırladığı görüldü. Halbuki dergi da- ha Başkanın eline bile geçmemişti. Bu yüzden Apaydın kardeşlerden az gürültücüsü evvelâ bir azar işitti, sonra, konuşmasına müsaade edildi. O zaman avukatın telâşının mahiye- ti ortaya çıktı. Yazıyı kendisi de gör- müştü. Dâvayla alâkası yoktu, Baş- savcıya iadesi lâzımdı. Divan gereği- ni düşündü ve karar Apaydının arzu- suna uygun çıkmadı. Barbara dâva- nın baş kahramanıydı. Onun sözleri- nin bilinmesinde fayda vardı. Yazı, kahkahalar arasında okundu. Barba- ra Türkiyeye hangi şartlar altında çağırıldığını ve Türkiyede nasıl yaşa- dığını anlatıyordu. Almanyanın Stern 8 Sâbık Cumhurbaşkanı Bayar konuşmaya hazırlanıyor Çevir kazı yanmasın dergisine beyanatında genç kadın Koraltan adına Pi gazetelerine ilân verilmiş olduğun ilânda ya- bancı bir devlet adamının b ka- biliyeti olan bir genç kadın guver— ant aradığının bildirildiğini, amul üzerine asim imza ığın söylü- yordu. Mukavelede bir madde bulunmaktaydı. Bu azleze göre Koraltanın evindeki hizmetçi ve u— şaklara yi edecek “a kadın aimi patronun rinde" bulunacaktı. nn dersi bil. dirdiğine göre kendisine (o Türkiyede bir otomobil, Operada loca tahsis e— dilmişti. Ee sormuştu: "Sizin İhtilâl sabahı Koraltanın odasında bulunduğunuz söyleniyor. Ne dersi- niz?" Barbara bu suale pek alınmış ve istihfafla cevap vermişti. Koral- tan 75 yaşında, takma dişlerini ikide bir kaybeden, korse giyen bir ihtiyar- dı! Yazı bittiğinde, o gün lâcivert wi elbise giymiş, bordo rengi okrava takmış Koraltan SÖZ aldı ve iddiaları reddetti. Bunlar "gazeteci uydurma- ları" idi. Koraltan her halde, şahsı hakkındaki hükme pek içerlemişti. İşte müdafaalar bundan sonra başla- dı. Düşük Başkanı iki avukat, Orhan Apaydın ve kendi kızı Ayhan Timur- taş savunacaklardı. Her ikisi de ya- zılı birer metin okudular. Metinlerin müşterek vasfı son derece zayıf bu- lunmalarıydı. Sıhhi malzeme yerine gürbüz bir Alman kızının getirilme- si hadisesini tevil için Apaydın bin dereden su getirmişti. Fakat bu sula- rı elekte taşımak zorunda olduğun- dan neticede bir damla ortada kalma- mıştı. Ayhan Timurtaş ise mizanse- nin melodram unsurunu vermek iste- di, sâdece komik oldu. İddiasına göre annesinin hastalığı babasının verdiği meşhur Dörtlü Takririn bir neticesiy— di. Yâni zavallı kadıncağız Demokra- sinin bir kurbanı olmuştu. Sonra Ko- raltan yok mu, o evine son derece bağlı, hep "yavrular"ıyla başbaşa ya- -ayan bir mükemmel ev erkeğiydi! Bütün bu sözler gözlerden yaş getir- tecek yerde dudaklarda tebessümlere vaffak olamamıştı. D şan Koraltan siyasi nazaran çok daha iyi A OLAŞİSİE rağmen kuvvetli olamad una mukabil gerek Polatkanın, gerekse avukatı Hüsameddin Cindo— ruğun savunmaları zevkle dinlenildi. notlara bakarak irticalen güzel konuştu. Üstelik İl kuvvetli olduğu da seziliyordu. Mes leyi hukuki bakımdan ele aldı ve bir mantık silsilesiyle müvekkilinin suç- suzluğunu gözler önüne serdi. Veri- len döviz bir takdir döviziydi. Düşük Maliye Bakam bu takdir hakkını kö- tü kullanmış değildi. Koraltanın ei nin uzun yıllardan beri hasta olduğu nu biliyordu. Ee, Koraltan da kendi. sine şifahen ve dilekçeyle başvurdu- ğunda sıhhi malzemeden bahsetmiş- ti.. Üstelik 500 dolar, meselâ Alman— yada motörlü bir hasta arabasının bedeliydi. Polatkanın bu niyetle iste- nilen dövizin gürbüz kız ithal etmek için m bilmesine idette oktu doruk sını an iyi bağladı. Her ew Bar. AKİS, 28KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: