rın ve Siyasi iştihaların mevcut bu- lunduğu bir hakikatti. İriyarı lider buna dikkati çekiyordu, işte bunlar- dan dolayıdır ki Meclisteki kontenja- na pek dikkat edilmesi gerekiyordu. Aksi takdirde ne olacaktı? Aksi tak- dirde C.K.M.P. Kurucu Meclise tem- silci yollamıyacakti; Bunda kararlıy- dı. Haber gün ışığına çıktığında, en fakla üzülenler gene Basın mensupla- rı oldular. Ya, Allah korusun, haki- katen C.K.M.P. Meclise temsüci yol- lamazdıysa! Basın mensuplarının işi pek zorlaşacaktı! Bir Ahmet Bilgin olmıyacaktı. Bir (Bölükbaşı olmıya- caktı. Bunlar da olmayınca, doğrusu Meclisin tadı tuzu bulunmaz, yazıla- cak şey kalmazdı! Zira Kurucu Mec- liste artık ne bir Murat Ali vardı, ne de bir Nusret Kirişçioğlu. Demecin verildiğinin sabahı, Bö- lükbaşı ve arkadaşları son derece si- nirliydiler. Zira İstanbul gazeteleri- nin -kendilerini profesyonelce tutan- lar hariç- hiç birinde, koskoca C.K. M.P. liderinin beyanatı yoktu! Anla- şılan, şu Basın denilen topluluğun C. K.M.P. ye kasdı vardı. Kudretin yeni sahipleri -eski An- kara Telgrafçılar-, (o politikacılıktaki bu ilk imtihanlarının başarısızlıkla neticelenmesinin acısını başkent mu- habirlerinden çıkarmağa hazırlanır- larken, bazı İstanbul gazeteleri kalıp değiştirerek, irikıyım liderin beyana- tını vermeğe çabalıyorlardı. Perili evin sakinleri İşte, haftanın başından itibaren baş- kent siyasi kulisini ziyadesiyle meş günah terazisinin kefesi bir parça da- ha ağırlaşırken, başkentin kibar semtlerinden birinde, sarı boyalı bir evin içinde son derece esrarengiz top- lantılar aktediliyor, fakat ser verili- yor sır verilmiyordu. Perdeleri daima kapalı bu zarif evin sakini, Sosyalist Partisi kurucularından Alaaddin Ti- ridoğluydu. Tiridoğlünun zevkli dö- şenmiş evinde salonun üç tarafına yerleştirilmiş bir masanın basında iki âdâm, bir takım kağıtlar üzerine e- gilmişler, çalışıyorlardı. Bunlar Sos. P. nin idarecileriydi ve belli ki onlar da Kurucu Meclis üzerinde kafa yo- ruyorlardı, iki adam, şömineli oda- nın sokağa bakan kısmındaki masa- da çalışmaktaydılar. Ne var ki bu titiz çalışma, o bitirdiğimiz haftanın sonlarında bir gün kapının zilinin bir defa kısa, iki defa uzun çalışıyla ke sildi. İki adamdan, masanın sol ucun- da bulunanı başım kağıtlardan kal- dırırken, diğeri evrakı toplamağa ko- yuldu. Sonra, taba rengi bir kostüm giymiş bulunan son derece şık adam AKİS, 28 KASIM 1960 kapıyı açtı. Kapıdaki bir gazeteciydi. Muhabir içeriye alındı ve gereken ik- ramı gördü. Genç gazetecinin perili eve gelmesiyle faaliyet bir anda sa- bun köpüğü gibi sönmüştü. İçeride iki dost vardı ve belli ki memleket meseleleri üzerinde tartışı- yorlardı. Tiridoğlu, gelen genç ada- mı arkadaşıyla tanıştırdı. Masanın diğer Ucundaki adamın adı Şükrü Bı- çakçıydı ve Sos. P. nin Genel İdare Kurulu Üyesi bulunuyordu. Hep bir- likte şömineli kısma geçtiler ve ko- nuşmağa başladılar. Genç adamın, merak ettiği bazı hususlar vardı. Bunların başında, Kurucu Meclis me- selesinde bu küçük partinin tutumu geliyordu. Küçük partinin idarecileri tam bir samimiyet içinde oizahata başladılar. Onların istedikleri atla deve değildi. Karınca kararınca Ku- rucu Mecliste temsü edilmek istiyor- lardı. Fakat bunun için de kesif bir kulis faaliyetine (girişmiş değillerdi. Tiridoğlu bunu genç gazeteciye iki cümle ile ifade etmekten çekinmedi. Muhabirin gözlerinin içine baka ba- ka: — İnsanlar ve teşekküller her- ii evvel ölçülü olarak kendilerini ve hadlerini bilmelidirler" dedi. Anlaşılan, bu sözeriyle başka bir partinin, başından büyük işlere kalkı- şan liderine ders vermek istiyordu. Daha sonra mesele, teferruata müte- -lNik noktalara intikal etti. Sos. P. Kurucu Mecliste kendisine münasi görülen kontenjana rıza göstermeğe Ekrem Alican Talihsizteşebbüsler YURTTA OLUP BİTENLER kararlıydı. Tabii bu arada bazı dilek- eri de vardı. Bunların başında, kendi partilerinin büyük bir ekseriyete hi- tap ettiği hayali yatmaktaydı. İşte bu noktadan hareket eden Tiridoğlu oldukça nikbin bir ifada ne hukuki formüllersaymağa başladı, Elbette ki Mecliste en büyük kontenjan C.H. P. ye verilmeliydi. Kira gerçekler, C. H.P. nin uzun bir süredir Ana Muha- lefet partisi olduğuna göstermişti. Hatta CHP. İktidara namzet partiy- di ve bu, su götürmez bir hakikatti. Ancak, diğer partiler için de temsilci sayısı konulurken bazı mecburiyetler göz önünde bulundurulmalıydı. Mese- la hiç değilse bir parti grubu, hani aralarında iş bölümü yapabilecek ka- dar sayıda temsilciden müteşekkil bir parti prubu uygun olurdu. Öyle ya, grubun bir Başkanı bir Başkan Yardımcısı ve tali işleri yapacak da- ha başka üyeleri Meclise girmeliydi. Bu bakımdan Sosyalist Partisi bir hayli endişeliydi ve Parti liderinin endişeli olmak hakkıydı. Zira kendi- lerine, daha sonra açıklanacağı gibi, ancak ve ancak bir kişilik kontenjan tanınmaktaydı. Üstelik Sosyalist Par tisinin derdi de vardı. Kurulurken, a- ralarına hiç tanımadıkları, ama bida- yette iyiniyetlerine inandıkları iki ki- şi girmişti. Daha sonra bunların polis olduğu öğrenilmişti. Bu şahıslar şim- di mahkemeye veriliyorlardı. Yani işin bu tarafı bir komediydi. o Sosyalist Partisinin kuruluş gayesini anlamak için aralarına polis sokmanın alemi vor mıydı? Kira meselesi!. Sosyalist Partisi liderinin son derece şık döşenmiş salonunda ikram e- dilen viskiler yudumlanıp sohbete de- vam edilirken, bir şey daha ortaya gıktı. Sosyalist (Partisi Genel İdare Kurulu, önümüzdeki günlerde son de- rece ehemmiyetli bir caktı. Gündemde, Parti Genel Mer- kezinin bulunduğu binanın kirasının nasıl ödeneceğine dair bir madde var- dı. Bu meseleyi mutlaka halletmek lazımdı. Ancak bundan sonradır ki çalışmalar hızlanacaktı! Liderlerin, Sosyalist Partisinde göz önünde tuttukları bir mesele da- ha vardı ki, bu yüzden günlerle tah- kikat yapmak lüzumunu hissediyor- lardı. Partinin iç işleriyle ilgili mese- lelerde oy hakkına sahip olacak par- tül vatandaşların, en az lise mezunu olmaları gerekiyordu. Aksi takdirde Sosyalist Partisinin iç işleriyle ilgili meseleleri karışamazlardı. Diğerleri, sadece Genel (oSeçimlerde Sosyalist Partiye oy vermekle (o mükelleftiler. İşte bunun içindir ki, ikide bir bordo kravatını düzelterek elindeki listeleri tetkik eden Tiridoğlu bir hayli yor- 25