İki ahbap çavuşlar Şimdi sıra Erkmen - Mandalinci çif- tindeydi. Salonu, bitirdiğimiz haf- tanın sonundaki o gün dolduran, ya- -alarındaki kartlarda G * 26 rümu- zunu taşıyan ve sayıları G * 25 veya G * 24 rümuzu taşımış olanlara na- zaran daha az olan dinleyiciler gittik- çe o heyecanlanıyorlardı. . Açıklanan kararların hangi manaya geldiğini tamamile müdrik bulunuyorlardı ve bunlardan dolayı omemnuniyetleri yüzlerinden açıkca belli oluyordu. Tecelli eden, adaletin ta kendisiydi. İ i Ticaret Bakanı birbirlerinin peşi sıra salona girdiler. Önde Erk- men gidiyor, onu Mandalinci takip e- diyordu. Halbuki dâvanın I numaralı sanığı Zeyyat Mandalinci, 2 numara- lısı Hayrettin Erkmendi. Nitekim Gi- resunun kısa boylu, yatının sonunda nünden değil- müfritlik bakımından azmış bulunan düşük milletvekili de- niz tarafındaki sandalyaya oturtul- du. Sanık mahallinin şeref koltuğu Muğlanın düşük milletvekiline ayrıl- mıştı. Gri, kruvaze bir elbise giymiş bu- lunan Hayrettin Erkmen -belki Po- latkan gibi boyuna Divan huzuruna girip çıkmaktan- sakindi. Fakat Zey- yat Mandalinci perişandı. Sakalı uza- mışa benziyordu. Gözleri bir gece ev- vel uyumadığını açıkaa belli ediyor- du. Sanıklar bir sürprizle karşılaştılar. Salim Başol evvelâ Hayrettin Erkmeni mikrofona çağırdı. İki ah- bap çavuşların kaderi ayrılmıştı. Baş- kan Divanın kanaatini açıkladı Düşük Ticaret Bakanı huzura irtikâp itha- mıyla sevkedilmişti. Fakat dosyayı tetkik eden Divan, eğer bir suç sabit olursa bunun uzun yıllar hapsi ge- rektiren irtikâpla (alâkalı maddeye değil, altı aylık bir cezayı kâfi bulan 240. maddeye uyacağını düşünmüştü. Bu konuda Hayrettin Erkmenin söy- leyecek son sözü var mıydı? Erkmen bir an tereddüt etti. Mad- delerin mânasını ve hukuki farkı an- lamamıştı. Başol vaziyeti tekrar an- lattı. "— Mütemmim müdafaanız var m1?" diye sordu. Başkan, uzatacak bir husus bu- lunmadığım âdeta belirtiyordu. Dü- şük Bakan evvelâ bir mehil istedi, a vak'a hakkında her şeyi söy- lediğini obildirdi, "suçsuzum" dedi Meseleyi arzetmişti. Fakat konuşkan avukatı Orhan Babaoğlu diretti. Mad- de değiştiğine göre Usulün 258. mad- AKİS, 28 KASIM 1960 desi kendisine kısa bir mehil isteme hakkını iş Başkan "Siz bilir- siniz ama.." dedi. Babaoğlu ısrar edi- rıza gösterir gibi yaptı. Fakat Başol buna razı olmadı. Zorluyormuş gö- rünmeye hiç niyeti yoktu. Yanındaki üye Selman Yörükle görüştü ve du- ruşmayı salıya bıraktı. O celsede Babaoğlu madde değişmesi bir savuma daha yapacak ve karar derhal tefhim olunacak, daha doğru- lu mutad usulle belli edilecekti. Bütün bu hâdiseler cereyan ederken Zeyyat Mandalinci, suçlu mu, yoksa suçsuz mu bulunduğu ohususu hak- kında bir fikir sahibi olmaksızın ay- nı heyecan içinde bekliyordu. Fakat YASSTADA DURUŞMALARI la Polatkan götürüldükten sonra ge- tirildiler. Bu, günün bir başka atrak- siyonu oldu. Aslına bakılırsa bitirdi- gimiz haftanın sonundaki o gün hâ- diseler daha sabahleyin, oYassıadaya gitmekte olan Fenerbahçe vapurunda başladı. Gemi henüz oDolmabahçeyi geçmişti ki hoparlörler bir doktorun istendiğini bildirdi. Hasta vardı. Beş dakika ya oldu, ya olmadı. Fenerbah- çenin yolcuları oOgemilerinin evvela yavaşladığını, sonra durduğunu far— kettiler. Gemiye refakat eden jandar— ma botu J. 13 yaklaştı ve yanaştı Hasta ölmüştü. İstanbulun eski Ça- lışma Müdürü Kemal Tilkicioğlu din— leyici olarak Fenerbahçeye binmiş, bir kalp krizi geçirerek ruhunu he- men o an teslim etmişti. Ölü bir sed- Zorlu Yüksek Adalet Divanı önünde konuşuyor Burada maval sökmez Başkan onu mikrofona çağırmadı. Dosyayla alâkalı netice salıya açık- lanacaktı. Soruşturma Kurulu düşük Ticaret Bakanının zimmetine para geçirdiğini (o bildirmiş ve kendisini o maddeye otevfikan cezalandırılmak üzere Yüksek Adalet Divanına gön- dermişti. Divanın, sevk maddesiyle a— lâkalı bir itirazı yoktu. Hâdisede suç görmüşse Mandalinci ceza alacak, görmemişse beraat edecekti. Yılan hikâyesinin sonu Bu kararların açıklanmasının art- tırdığı tansiyonu evvelâ "Gürbüz Kız Dâvası" yumuşattı, sonra 6/7 Eylül hikâyesinin sonunun yaklaşmış olduğunun e e memnunluk b n kal- dırdı. 6/7 Mİ Sanıkları Koraltan ye içinde bota nakledildi. Bütün yol- kes vaziyeti anladı ve dona kaldı. A— ma bu sâdece bir kısa an sürdü. Fe- nerbahçe yeniden yola koyulduğunda çıkarmak üzere suları yara yara li- mana dönüyordu 6/7 Eylül sanıkları, meraklı bir vapurdaki hâdiseyle karşılaşan din- leyicilere değişik omanzara taddırdı. Ama o da pek kısa sürdü. Sanıkların 7