"Oyun İçinde Oyun" komedisiyle dikkati üzerine çekmiş, şiirde olduğu gibi, tiyatroda da birbiri ardısına gü- zel eserler vermesi beklenmiş bir im- zanın sahibidir. Uzunca bir susuştan sonra Oktay Rıfat, İstanbulun Boğaz üzerindeki iskelelerinden birinde, vapur bekle- meğe gelen çeşitli tipler arasından alınmış "Bir Takım İnsanlar"la bi- ze, muayyen bir vakası olmayın, bir psikolojik tahlil piyesi Başka başka filmlerden aynı "hava"da, aynı "üslüp" benzeye tanıttığı ibi, çe- al hayal- insanlardır. Kimi gençliğini yitirmiş, ama eski günlerinin heyecanlarını küçük saa- detlerini, hatta sokak satıcılarının seslerini bile hala unutamamış, şim- di ölüm korkusuyla begenemediği, yabancısı kaldığı oOhayata gene de sımkısı bağlı bir eski zaman hanı- mıdır; kimi her şeyi maddeyle öl- çen, karısının ihanetini bile karlı bir şantaj vesilesi yapabilen bir iş ada- mı; kimi odacılık ettiği dairede ça- lışan, kızı yerindeki Küçük Hanıma tutkun bir zavallı; kimi kumrular gibi sevişmekten başka bir şey odü- şünmeyen zamane çocukları... Sahnedeki oyun Oktay Rıfatın "Bir Takım İnsanla- r"ı bütün bu dağınıklığına, kopuk kopuk görünüşüne, bir tarzdan öbür tarza atlamasına rağmen, elbette "bir takım, şeyler", söylemek istiyor. Hiç değilse bir vapur iskelesinde, muayyen saatlerde yanyana gelen in- sanların sayısı kadar meseleler, ke- derler, sevinçler, umutlar, umutsuz- luklar, özleyişler ve hayaller, (aynı zamanda da "kaderler" olduğunu... Böyle şiir yüklü, şairce yazılmış eserleri sahneye koymak elbette ay- rı bir itina, ayrı bir ihtimam ister. Kaldı ki Oktay Rıfat, son yıllarda Batı sahnelerinde opek revaçta olan bir modern sahne anlayışına, Brecht tekniğinden geniş ölçüde fay- dalanan bir anlayışa, tatbik imkanı veren sahneler düşünmüş: Seyircinin gözü önünde geçmişe dönüşler; iske- lenin hemen önünde kâh bir eski ya- lının kafesli odasını bu odanın içinde çoktan ruhlar alemine göçmüş eski zaman hanımlarını; kah bir terzi a- tölyesini; kah Odacının rüyasını süs- leyen o fantastik alemi; kah bir ha- pishanenin demir (o parmaklıklarını canlandıran tablolar... Bütün bunlar fantezisi ve zevki olan bir rejisöre, bir dekoratöre güzel ilhamlar vere- bilir, eserin yapısındaki dağınıklık- ları, okopuklukları, çok kullanılmış tiyatro formüllerine aykırı, hatta "tiyatro dışı" denebilecek, bile ( bile yapılmış aşırılıkları, hiçe saymaları, unutturabilirdi. Ne yazık ki ne mit Akınlının rejisi, ne de Doğan Ak- TİYATRO selin dekorları yazarın, düşüncesini değerlendirecek, ona ayrı bir özellik ve güzellik vermek şöyle dursun, sa- dece belirtecek nitelikte... Onun fan- tezisine, hayal zenginliğine ayak uy- duramıyacak kadar silik, donuk ve a- r. Oyuna gelince: Yardımcı -çımacı- da Şakir Arseven, Büyükhanımda Şaziye Moral, Birinci Adam -iş ada- mı Niyazi bey- da Zihni Rona, Küçük- hanımda Neşe Tandoğan, Odacıda Kemal Ergüvenç gerçekliği olan çeh- reler canlandırıyorlar. Hele o Şaziye Moral, o kısacık rolünü büyük bir kompozisyon o seviyesine (o çıkarıyor. "Çat Kapı" daki Büyükanne rolünden sonra, ona tabantabana zıt böyle bir rolün derisine girebilmesi, aktrislik- ten komedyenliğe yükselişin -tiyatro kurtlarına heyecan veren- güzel bir örneğidir. Şakir Arseven, hayli güç olan. "Pişekâr"ıçok tatlı, sşvimli bir oyunla sıkıcı olmaktan o kurtarıyor. Kemal Ergüvenç lüzumsuz hareket- lerden, jestlerden sıyrılmış arı ve du- ru bir oyunla, Odacıyı kavuran o ka- ra sevdayı, onun sonsuz ıstırabını sa- dece hançeresi, aktörün en büyük ha- zinesi olan o mükemmel "ses"i ile ya- şatmağa muvaffak oluyor. "Bir Ta- ı, onların kusursuz yaratışlarını gör- mek ve Oktay Rıfatın kristal kadar temiz dilini dinlemek için seyredil- meğe değer. AKİS, 28 KASIM 190 33