28 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 18

28 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 18
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER Adımlarını ağır ve temkinli a- tıyordu. Görünmemek istemiş, daha doğrusu kaçmayı tasarlamıştı. Zira Adalet Bakanı Amil Artüsün gazete- cilere yüreği dayanamıyordu. Kendisi de eski bir gazeteciydi. Neler çektik- lerini biliyor, bu yüzden boş ve mah- zun dönmelerine yüreği elvermiyor- du. Onun da etrafı bir iki saniye için- de insandan bir barikatla çevrildi. Artüs ne ileri ne geri gidebiliyordu. Yakalanmıştı. Gülümsedi ve sualleri cevaplandırmağa (başladı. Ama son derece temkinli ve sadece söylemek istediklerini (o söyliyebilmek için, pek dikkatliydi. Artüse sorulan ilk sual, partilere tanılan kontenjanlar konusunda oldu. Adalet Bakanı, suali soran gence ba- karak adeta göz kırptı ve: "— Bunu Milli Birlik Komitesi tespit edecek. Şimdilik kesin bir ka- rara varmadık" dedi. , muhakkak ki daha çok sı- kaştıtlacilk ve ağzından birkaç keli- me daha koparılmak için hırpalana- caktı. Ama bu sırada gazetecilerin bekledikleri ve kendilerine en iyi ha- berleri verecek olan birisi kapıda gö- ründü. Kışlık üniformasını ogiymiş olan General Gürsel pek neşeliydi. Basın mensupları üzerine doğru yürüyün- ce, ellerini yukarı doğru kaldırdı ve: Yoooo, öyle üzerime gelmeyin bakalım" dedi. Sonra merdivenin basamakların- zattı. ". sarılmıştı. General eliyle merdivenin öbür ucunda kalan Artüsü göstere- rek: "— Yahu, o bir şey söylemedi mi?" dedi. Gazeteciler, Generalin iyi bir gü- nünde olduğunu hissettiler ve safla- rını daha da sıklaştırdılar: "— Hayır Paşam, bir tek kelime söylemedi. Siz lütfederseniz iyi ola- cak. Zira okuyucu bekliyor" Neşeli General, etrafını saranları şöyle bir süzdü. Kendine has baş sal- lamasıyla onlara "Ah sizi ah!" der gibi bir hareket yaptı. Söylemekle söylememek arasında bir an bocaladı, ama dayanamadı: "— Yakında tam manasıyla öğre- nirsiniz. Yarın Komiteye sevkediyo- işte" dedi. O seneral bu kadarla kurtulamıya- cağını biliyordu. Biliyordu ama, kur- -ulmak da istiyordu. Gürsele de soru- lan şudurki: "— Partilere ne kadar Paşam? . General gülümsedi. Etrafına top- lanangenç adamlara şöylece bir göz kırptı. Sonra: 18 tanınan kontenjan “ol Gürsel Başbakanlıktan çıkıyor Mesele halledildi — Bu tarafı şimdilik gizli... Faz- la da sormayın" diyerek oyürümeğe başladı. Etraftaki daire Generale yol ver- di. Gürsel ağır ağır merdivenleri in- di ve bekliyen siyah Cadillac'a bine- rek Başbakanlık binasının önünden uzaklaştı. Basın mensuplarının ümidi biraz kırılmıştı. İstediklerini alamamışlar- dı. Beklediklerine değil, bir şeyler ko- paramadıklarına yanıyorlardı. İşte bu sırada kır saçlı, hafif göbekli ve elinde çanta olan bir adam kapıda gö- ründü. Ekrem Alican belli ki bu fur- yadan kaçmak için kasten geç kal- mıştı. Ama gene de yakalanmıştı ve Basın mensuplarının bir iki saniyede etrafını sarmalarına mani olamamış- tı. Bir gazeteci atıldı: "— Efendim, C.H.P. ye elli küsur, C.K.M.P. ye ise bunun yarısı kadar kontenjan tanınmış, doğru mu?" Maliye Bakanı her zamanki haliy- le evvela biraz durakladı. Sonra, bir iki saniye düşünd Daha sonra tane tane, kelimelerin üzerine basarak ko- nuştu: — Toplamı mem" dedi. Bir başka gazeteci, pılıp yapılmayacağını gene ağır ağır: — Bu konuda herhangi bir karar alınmadı. Ama ben şahsen böyle, bir çok fazla. Zannet- açıklama ya- sordu. Alican şey yapılmasına taraftarım. Böyle- likle amme efkarı hazırlanmış, ser- best tartışma imkânına kavuşulmuş olur" dedi. İşin bundan sonrası gazetecilerle Alican arasında yapılan esprilere in- hisar etti. Basın mensupları Maliye Bakanının daha fazla bir şey söyle- miyeceğini anlayınca diğerlerine yük- lendiler. Mehmet Baydur gazeteciler- den pek çabuk kaçtı. Hâlâ bir Umum Müdür gibi hareket eden bu centil- men Bakanın konuşacağı, esasen kimsenin aklının köşesinden geçmi- yordu. Şahap Kocatopçuoğluna gelin- ce, o da diğerinden farksızdı. Son de- rece şık olan Sanayi Bakanı sadece ve sadece tatlı tatlı gülümsedi. Acele- ci adımlarla merdivenleri inerek bek- leyen otomobiline bindi. Bir an evvel Başbakanlıktan ayrılmayı kendisi i- çin herhalde pek hayırlı bulmuş ola- caktı. Gri dosyanın esası Hakikaten bitirdiğimiz hafta boyun- ca gri dosyanın esrarı bir türlü çözülemedi. Kurucu Meclis Anayasası oldukça kısa bir zaman zarfında ha- zırlanmış ve Devlet Başkanına sunul- muştu, Ama ne hazırlıyanlar ne de tetkik edenler tasarı ohakkında tek kelime söylüyorlardı. Sorulanlara sâ- dece gülümsiyerek omuz silkiyorlar- dı. Sanki herkesin dili tutulmuştu. Bu ketumiyetin elbette bir sebebi vardı. Gürsel, işin, bu defa tam ma- nasıyla hazır olmadan gün ışığına çıkmasını istememişti. Zira tasarıda muhtemelen bâzı değişiklikler yapı- lacaktı. Bu değişiklikler, suyun altın- da çalışanların ağızlarına pekala sa- kız olabilir ve gene ortaya olmadık laflar çıkabilirdi. Değişikliğe uğrıyacak maddeler- den birisi siyasi partilere ayrılan kontenjandı. Tasarıda bu, C.H.P. ön- de tutularak ele alınmış, sırasıyla di- ğer küçük partilere geçilmişti. İlk ha- zırlanan tasarıdaC.H.P.ileC.K.M.P. arasında bir hayli fark vardı. Fark, iki partinin memleketteki durumları göz önüne alınarak konulmuş ve kı- yas, iki parti türlü yönlerden ele alı- narak yapılmıştı. Siyasi partilere Ku- rucu Mecliste ayrılan kontenjan ilk tasarıya göre 72'ydi. Bu 72'nin yarı- sından fazlası C.H.P. nindi. Geri ka- lanlar da küçük partiler arasında pay edilecekti. Memlekette partilerin sahip bu- lundukları hakiki kuvvet göz önün- de tutularak tesbit edilmiş bu nisbet, lideri olan Bölükbaşı olan C.K.M. P. -bu, pek çok şeyi izah etmektedir- tarafından itiraza uğrayınca Bakan- lar Kurulunda tereddütler hasıl oldu. Bakanlardan bir çoğu da C.H.P. ne mümtaz sayılabilecek bir (mevkiin AKİS. 28 KASIM 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: