Deniz Köşkünün bunun yanında ya- van kaldığını belirtti ve hayretini ifade etti: “ Demek, Belediye Başkanları- nı böyle kâşânelerde oturtuyorlar- mış.” Bu, bütün ömrü mütevazi geçmiş bir adamın samimi şaşkınlığıydı. İnönüyü bir yaver kapıda Karşı- ladı. Gürsel misafirini bahçede bekli- yordu. Devlet Başkanı açıkta bir köşe hazırlatmıştı. Acaba İnönü ora- ? GRİP. içeriyi tercih ettiğini ifade etti. İki devlet adamı orada, başbaşa, kırk- beş dakika müddetle görüştüler. Da- a gonra, gazeteciler kendisini sıkış- tırdıklarında İnönü her hangi bir bil- gi vermedi. Devlet Başkanıyla görüş- mekten memnundu. Buna mukabil Gürsel mühim bir meselenin görüşül- mediğini, bunun bir ahbap ziyareti olduğunu belirtti. Hakikaten, kırkbeş 8 madıkları da muhakkaktı. Aynı gün iki buçuk saat İnönü oğlunun Maltepedeki evinin iskelesinden çivileme atlayışını ya- pıyordu. i Politikacılar Mayal ve hakikat (Kapaktaki rüya) Gecen haftanın başlarında bir gün, vezifeyle Yassıadaya gidip ora sâkinleriyle temas fırsatını bulanlar arşılarına çıkarılan bir adamı gör- düklerinde yüreklerinde eziklik his- setmekten kendilerini alamadılar. A- damın dış görünüşü alışılmış dış gö- rünüşünden hayli değişikti. Beyaz- laşmış saçları, yuvarlak yüzünün or- tasından ileri fırlayan iri ve biçimsiz burnu, hantallaşmış vücudu altmış yaşın bir çok belirtisini (taşıyordu. Fakat asıl fark mânevi cihettendi. Vazifeliler Yassıadanın en perişan insanının o Olduğunda zerrece tered- ili HERKES | OKUYOR Başgilden Koraltana Mektup Bu haftanın başında Yeni Gün ve Tercüman gazeteleri pek eğ- lenceli bir mektup neşrettiler. Ba- zuu mektup, Yeni Sabah gazetesinde bugünlerde Mânevi- yatçılık mevzuunda seri makaleler neşreden Ord. Prof. Ali Fuat Baş- gile aittir ve sâbık iktidarın en dü- şük başlarından Refik Koruitana hitap etmektedir. Eğlenceli mektubun bir de eğlenceli muhtevası vardır ki mâneviyat mütehassısı Ord. Prof. Ali Fuat Başgilin, mâneviyat kadar -belki daha da fazla- maddiyat üze- rine imal-i fikir ettiğini ortaya koymaktadır. Hikâye şudur: Mâünevliyâtçı Ord. Prof. ün Galata yolcu salonu karşısında takriben 500 bin liraya malettiği bir iş hanı vardır ve bu “miütevazi gayrımenkul” Ord. Prof.a senede 100 bin lira gibi ufacık Mr gelir sağlamaktadır. -Beş senede anerti olan bir gayrımenkul!- Ancak Ord. Prof. ün kulağına bu mütevazi gelir kaynağının istimlâk edileceği fısıldanmıştır. Müneviyatçı h emen kafasını çalıştırmış, büyük ve hamiyetli Meclis Başkanına hitaben bir mektup kaleme al- mıştır. Hocanın fikri zikrini teyid edecek mahiyettedir. Madem ki bina 6tinlâk edilecektir, o hâlde en uygun şartlarla istimlâk edilmelidir. Ord. Prof. Ali Fuat Başgil mâneviyatın değil de maddiyatın esas ol- duğunu savunduğu sıralarda binasına hir fiat da biçmiştir: I milyon 500 bin lira... Ne mütevazi rakkam!. Bu isteğinin hemen arkasından tehdidi de ihmal etineyen Ord. ES ün şu satırları şahsiyetini ortaya koyması bakımından nıânidar- r. Bakınız. Yeni Sabahın meşhur mâneviyatçısı D.P. nin muvaffa- kz elinden geldiği kadar hizmet ettiğini bildirdikten sonra ne diyor: “Eğer bu banı, ki benim son ömrümde al yegâne varlık- tır, düşük bir bedelle istimlâk ederlerse, t iktidar, amansız rakiplerini bana acı acı güldürmüş olacaktır. Herhalde benim gihi hir dostu feda etmeyeceğinize kaniim.” İşte mektup bu... Ama gel gelelim, işin daha da eğlenceli taraf) sonradır. Mektup ortaya çıkınca, akla kara belli olunca Ord. Prof. bir de beyanat vermiştir; Efendim, kendisi haklıdır, haksızlığa uğramıştır. Son çâre olarak “suya düşen yılana sarılır” deyip o da ko- ca Başkanın paçalarına sarılmıştır. hoca ki, demek yarın talebelerine ahlâk dersi olarak suya | düştükleri takdirde yılana sarılmalarını tavsiye edecek! A, Hoca, de- nize düşen yılana değil kendine güvenir ve yüzüp sahile çıkar. Yüzme bilmezse mi? .i.” Yüzme bilmezse, deniz kenarında dolaşmaz. AKİS, 51 AĞUSTOS 1960