«<ZORLAMA» Demokratik hayata geçtiğimizden bu yana vakit va- kit bir takım tabirler moda oluyor. Ekserisi, safları ne olursa olsun, aynı zihniyeti taşıyan kimseler tara- fından ortaya atılan tabirler yalnız dudaklarda dolaş- makla kalmıyor, bir müddet iç politikamızın ana teme- lini de teşkil ediyor ve iş başındakiler için bir eredo yerine geçiyor. Sonra, zaman -ve aklı selim, hükmünü yerine getiriyor, tabırler bahis mevzuu tabirle bera- ber yaratıcılarını da ebedıyen damgalayarak tarihe ma- lolup geçiyor. "Hürriyet heykeli üzerine örtülen şal"- dan "lspat hakkı mı, Azot fabrikası mı" lâfına kadar, nüç sene zarfında işittiklerimiz bir küçük ki- tabı doldurarak mikt tarı çoktan geçmıştır 1959 yazı- nın -moda İisanıyla- "new look"u "Zorlama" olsa ge- ek! İnsanların, vicdanlarım rahat tutmak için bulduk- ları çareler karşısında hayran kalmamak hakikaten el- den gelmiyor. Gerçi bunun, vicdanların kolay kolay bertaraf edilemediği noktası gözönünde tutulmak su- retiyle, memnunluk uyandıran bir tarafı yok değildir. Fakat, mutlaka inanmak isteyen kimselerin ne basit, ne çocukça, hattâ ne gülünç bahanelerle kendi kendi- lerini sureta da olsa tatmın edebildiklerini görmek, as- lında hüzün vericidir. "Zorlama" edebiyatının en iler- de olması gereken vatan evlâtları üzerinde tesir icra etmesi, rebberlik vazifesi omuzlarında yüklü — birçok aydın milletvekilini, bir çek aydın gazeteciyi, bir çok aydın siyaset adamını hareketsiz kılmağa yetmesi ce- miyetimizin elbette ki büyük talihsizliğidir. "Zorlama" tabirinin yaratıcıları, D. P. iktidarının yüksek sevki idaresini elinde tutan klik ve onun etra- fında bugün dönen pervanelerdir. Yapılan propaganda sudur: Halledılmeyecek hiç bir mesele yoktur; ta ki şu "Zorlama" dursun. Zira bir iktidar, her hangi bir “Zorlama" karşısında bir tek defa boyun eğ- di mi, mutlaka iş sonuna kadar gider ve o iktidar çö- ker. Bu bakımdan, en âcil mesele "Zorlama"rını orta- dan kalkmasıdır, Bir defa hava sükünet buldu mu, müsbet icraat faslı derhal gelir. Takat evvelâ "herke- sin kendi hakkına razı olmsı" lâzımdır. Fiilen iş ba- şında bulunmayanlar için tek hak ise susup, fiilen iş başında bulunanların gözlerinin içine bakmak, hele 1s- rar etmek gibi bir hataya asla düşmemektedir. Israr orlama"nın la kendisidir ve ısrarı kaale almamak "hikmet-i hükümet"in ilk icabıdır. Siyasi doktrin ola- rak paternalizmi tarif için bundan mükemmel mantık silsilesi kurulamaz. Ne var ki Demokrasi, paternaliz- min tam zıddıdır. iraf etmek gerekir ki bu düşünce tarzının bir dogru tarafı yok değildir. "Zorlama" hakikaten, bil- hassa Demokrasılerde rejimi dejenere etmek için ko- münist veya faşist teşekküllerin başvurdukları bir tak- tiktir ve seçimle iş başına gelmiş olanların bu sindir- me usullerini boşa çıkarmaları vazifeleri icabıdır. De- mokrasilerde, kanuni ekseriyeti elinde tutanların de- diklerinin yeni seçimlere kadar tatbik mevkii bulması oyunun belli başlı icabıdır. Bir memleketi başka türlü idare etmenin çaresi bulunmamıştır. Fakat oyunun başka icapları da vardır ve işin püf tarafı " " edebiyatı şampiyonlarının bütün öteki icapları. görü memiş bir maharetle götlerin önünden kaldırmalarıdır. "Zorlama"yı takbih etmek için, evvelâ bu tabirin tarifi üzerinde anlaşmak şarttır, "Zorlama" insan hak- ları bahis mevzuu olunca, Birleşmiş Milletlerin de imzaladığımız meşhur beyannamesiyle de sabittir ki takbih değil, takdir edilecek bir hareket tarzıdır. Hiç kimsenin bu haklara el koyup zımdır, şiddetle mücadele ediyor. Önergeler gundeme alınmış değildir. İktidar hatiplerine bakılırsa bir "Zor- is mevzuudur ve önergeler gündeme alının- ca 'Muhalefetın dediği olmuş olacak"tır. Şimdi, insaf ile düşünmek lâzımdır. Meclis Başkanlık (Divanı akıl ile, mantık ile ve nizam hudutları içinde mesele tetkik edilirse bu önergeleri aşırı bir müddet bekletmeksızm gündeme almalı mıdır, almamalı mıdır? Bu suale, zi- hinlerdeki cevaptan başka türlü bir cevap Vermek mümkün değildir. "Zorlama" böyle olmaz. "Zorlama", gündeme alman bu önergelerin ekseriyetin arzusuna rağmen mutlaka müsbet bir karara bağlanması, hattâ bazılarının sadece karara bağlanması için şiddet terilerine başvurarak direnmektir. Bilhassa ıkı parlamentolarda öyle meseleler vardır ki hükümet" icabı, hükümet istemedikçe görüşülmez. Bu, hükümetin tabii bir hakkıdır. Suiistimallerle alakalı onergelerın dışındaki bazı önergelerinin "şim- ik" müzakere mevzuu yapılmasını hükümetin arzu- lamaması pekâlâ anlaşılır bir düşüncedir. Ama bunun yolu şudur: Normal bir müddet içinde önerge günde- me alınır, hükümet çıkar, şu ve şu sebepten dolayı bu. önerge üzerindeki müzakerenin şimdi değil, filanca ta- rihte açılmasını talep eder. Talebin lehinde ve aleyhin- de konuşulur. Meclis ekseriyeti hangi görüşe uyarsa o olur ve "Zorlama" ancak ondan sonra başlar. Yoksa onergelerın "hasır altı edilmesi" müdafaa edilecek bir mül değildir. Muhalefet yaygar: koparıyormuş da, eğer onun dediği yapılırsa Muhalefetın muzaffer oldu- ğu propagandası yayılır, İktidar zayıf düşündürmüş Bu mantığın bir tek taraftar bulması dahi hazindir, çok hazindir. Hele Meclis Başkanlık Divanı üzerinde bir Grupun hâkimiyetini terennüm etmek!.. Korkunç bir zihniyet. O Divan ki, bir kere seçildikten sonra, eclis Umumi Heyetinin dahi hâkimiyeti altında de- ğildir. Partiler arası münasebetleri aylardan beri zehirle- yen bir "Zorlama" edebiyatı, D. P. içinde de aynı rolü oynamaktadır. Tuhaftır, ışın o faslında mağdur doğ- rudan doğruya D. Mec s Grupudur. Duşunmek bi- zimdir ki Muhalefet tarafından "Zorlama"ya hiç gele- meyen D. P. büyükleri uslu Gruplarının arzularını ye- rine getirmeyi de, tamamiyle aynı mülâhazalarla red- detmekte, eğer bır şey yapılacaksa bunu, sırf kendileri münasip buldukları için yapıyor görünmeyi şahsı pres- tijleri bakımından şart saymaktadırlar. Bir asın suçlarının affi teklifi"'ni düzinelerle D. P. milletvekili- nin aylardan beri Grup gündemine aldırmaya muvaf- fak olamaması ile Tahkikat Önergelerini gündeme al- mamaktaki ısrar arasında zerrece fark yoktur. Sade- ce Muhalefet, kendi hakkını korkusuzca aramaktadır, buna mukabil D. P. Grupunda sayın milletvekilleri en ziyade celâdete geldiklerinde tereddütlerle dolu bir ses çıkarmakta, bir telgraf çekmektedirler. Basın suçla— rının affını altı ay evvel lüzumlu görenler altı ay “A- man, büyüklerimizi kızdırmayalım zorluyor görünme- yelım her şeyi berbat etmiyelim" diye hareketsiz ka- lırlarsa, bunun iftihar vesilesi sayılacak pek az tarafı lur. S ayın İnönü "Zorlama"yı ıstemeyenlerın ha iste- diklerini söylemiştir? "Suvunca gitmek". Bu. D. P. bü- yüklerinin rejimi ve kendi Partilerini- kurtarmak i için şahsi iktidarlarını rahatsız edebilecek en küçük adım- ları atmamak maksadıyla buldukları son bahanedir. Bir takını aydınlar, şirinlik muskasını üzerlerinden ek- sik etmemek için partilerarasında da, D. P. içinde de Zorlama nm düşmanlığını yapabılırler dört bir tara- fa "sükunet" tavsiye edebilirler, küreğinde mücadele