duğu yere kaydedilip dosyaya kaldı- rılmıştı. İşte bunun üzerinedir ki endika Genel Başkan vekili, Vakıf- lar Umum Müdürlüğüne ıkıncı bir mektup göndermişti. Bu —mektup tam manasıyla bir protesto mektu- buydu Vakıflar Başmudurluguy- le bırlıkte Vakıflar Um Müdür- üğünü de sert bir şekılde itham e- diyordu. Türkiye Taş İşçileri Sendikasını böylesine — sinirlendiren ve Vakıflar Umum Müdürlüğüne mektup üzeri- ne mektup yağdırmağa sebep olan hâdise neydi? Vakıflar umum Mü- bulunan bir takım camilerin -bu arada bilhassa meş- hur imar dolayısı ile İstanbulda res- tore ettirilen — camilerin- tamir ve restoresinde geniş ölçüde tas işçisi çalıştırmaktadır Ancak ne var ki, bir işveren olarak Vakıflar Umum Müdürlüğü İstanbul Başmüdürlüğü, bir türlü çalıştırdığı tas işçilerinin ücretlerini zamanında vermemekte- dir. Bu tediye gecikmeleri zaman zaman ayları bulmakta ve zaten ço- ğu âdeta boğazı tokluğuna çalışan taş isçileri son derece güç durum- da kalmaktadır. Meselâ hemen bü- tün is yerlerinde dini ve milli bay- ramların arifesinde ücret, veya a- vans verildiği halde Istanbul Vakıf- lar Başmüdürlüğü, son Kurban Bay- ramının arifesinde ışçılerıne -normal ücretleri de dahil- bir kuruş bile ver- memiş ve onların bayrama tam ma- nasıyla meteliksiz geçirmesine sebep olmuştur. Taş işçilerinin şikâyeti sâ- dece bu kadarla da kalmamaktadır. Vakıflar Başmüdürlüğü, — meselâ 1 temmuzda ödenmesi gereken aylık ücretleri ayın ortası çoktan geçtiği halde odememıştır Bu sadece bu a- ya —mahsus urum da değildir. Aradan iki ay geçtıgı halde hâlâ ücretlerini alamayan — tas işçileri vardır ve bu iki aylık müddet daha da uzayacağa benzemektedir. Taş İşçileri Sendikası bu durumu defa- larca yaptığı müracaatla İstanbul- Başmüdürlüğe duyurmağa ça- lışmışsa da bir türlü müsbet bir ne- tice alamamış ve son çare olarak vaziyeti Ankaraya, Umum Müdürlü- ğe anlatmak için önce Genel Sekre- terin imzasıyla bir mektup yollamış- tır. Geçen haftanın ortasında Umum Müdürlüğe gelen mektup ise, birinci mektubu tekid mahiyetindedir. aa- mafih vaziyet öyle gostermektedır ki, taş işçileri alınlarının tart karşı- lıgı alacakları ücretlerini alabilmek için daha bir hayli mektup gönder- mek zorunda kalacaklardır. DEMOKRASİYE VE DİKTATÖRLÜĞE DAİR Yazan Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu Memleket meseleleri hakkında üşünceler 210 sayfa— 5Slira Dağıtım yeri: Basın Bayiliği, Türkocağı Cad, 33 Cağaloğlu İstanbul KİTAPLAR YALNIZ DEĞİLİZ (James Hilton'un romanı, çeviren Varlık Yuyınlurı 592, Büyük Cep Kitapları serisi 74, — İs- tanbul 1958, Ekin Basımevi, 189 say Ü basılış). a 200 kuruş, İkinci I ngilterenin küçük, sakin ve içine kapanmış bir kasabasında yaşa- yan zahiren mesut pir aile. Baba, muhitte sevilmiş ve boyundan bo- şundan ötürü "küçük doktor diye tanınan bir hekimdir. Zenginlerin ve asillerin olduğu kadar, belki de da- çok- fakirlerin ve kimsesizlerin de dostudur. Onu hemen hemen ka- sabada sevmeyen yok denebilir. Bir kişi, karısı hariç! Kuçuk Doktorun karışı, bır çiftlik ağasının kızıdır. Küçük Doktoru eline geçırmekten doğan bır guürur içinde evin içinde tam bir hakimi mutlak kesilmiştir. Ailenin para islerine varıncaya ka- dar herşeyını o idare eder. Bir tek çocukları vardır ve bu çocuk biraz da annesinin haşin ellerinde asabi mizaçlı, mızmız, ağladı mı susmak bilmez, hemen herşeyden korkar a- nor al bır insan olarak yetişmek- tedir. ük Doktor oğlunun bu ye- tıştırılış tarzından şikâyetçidir ama karısına karsı meyı, karısıyla mücadele etmeyı de gözüne yedire- mez. Onun için her türlü mücadele boştur. Küçük Doktorun tıbbiyeden me- zun olmasının üzerinden yıllar geç- miştir. Küçük Doktor evlenmiş, ço- luğa çocuğa karışmıştır ama adı hi bir. zaman bir maceraya, bir dediko- duya karışmamıştır. O aşkı, sadece hastalara ve çocuklara karsı duy- ti unun dışınd her türlü aşktan, bihaberd Günün birinde, bir gece — yarısı Küçük Doktoru bir hastaya çağırır- lar; Gecenin bir hayli geç, havanın da son derece kötü olmasına rağ- men Küçük Doktor kalkar, belki de bir kuruş bile alamayacağını bildi- ği bu hastaya gider. Hasta kasaba- ya yeni gelmiş bir tiyatro kumpan- yasının balerınıdır İngilizce bilmez. Almanca konuşmaktadır. Dans eder- ken bılegını incitmiştir. Kaldığı sefil pansiyon odasında yavru bir serçe kadar ürkek ve çekingen gözleri ile üçük Doktorun hareketlerını kon- trol eder. Küçük Doktor her has- tasına olduğu gıbı ona da son dere- ce büyük bir şefkat ve ihtimam terir. Ayağının fena — berelendiğini, uzun bir müddet dans etmemesi ge- rektiğini anlatın icap eden tedavi- yi yaptıktan sonra da geri döner. Aradan günler geçmiş kumpanya da şehirden gitmiştir. Küçük — Doktor ömründe belki de ilk defa, topu to- pu bir defa gördüğü hastasının ne oldugunu merak etmege başlar. oğrusu onu aramağı da ken- dısı için büyük bir zahmet sayar. Küçük Doktor sadece kendi ka- sabasında değil, civar kasabalarda da nam salmıştır. Haftanın muay- yen günlerinde sıra ile bu şehirleri de dolaşır, hastalarım zıyaret eder. Gene böyle bir komşu kasabayı zi- yaret ederken birden dansöz hasta- sı ile karşılaşır. Ama bu karşılaş- ma acı bir karşılaşmadır Doktor kendi kasabas için treni kaçırmış, ikinci trene ka- dar da vakti geçirmek için sokakta afişlerini gördüğü bir tiyatroya gir- miştir. Ancak daha tıyatroya girdi- ği anda afişlerde bir zaman önce te- davi ettiği dansözün adını görür. Merakla da onun numarasını bekler Ama oyun biter ve dansöz çıkmaz. Palyaçolardan birine — dansözün ne olduğunu sorar. Palyaço telâşla i- çerde havagazı ile zehirlenmiş ola- rak yattığını, bir doktor aradıkları- nı söyler. Doktor derhal duruma müdahale eder ve genç kızın haya- tını kurtarır. Ancak dansözün inti- ara kalkışması tiyatro ıdarecılerı- ni fena halde kızdırmıştır. İşine son verirler. Kız bılmedıgı bir şehırde tek başına kalmıştır. Dokto: himayesıne alır. Bir pansıyona gotu— rüp yerleştirir. Hiç olmazsa iyile- şinceye kadar orada kalması için ik- na eder. Dansöz de razı olur. Dok- tor her hafta o sahil kasabasına gel- diğinde dansözü ziyaret eder. Bir de- fasında oğlunu da yanında getirmiş- tir. Herkesten ve herşeyden ürken zü yanlarına çocuğa mürebbiye ola- rak alır. Ancak doktorun gayet ma- sum olan alâkasını karısı kötüye yo- rar. Evde dırdırlar başlar u ara- da Dünya da Birinci Cihan Savaşı- nın sancıları içindedir Nihayet har- bin patladığı günün akşamı, zaten yabancı tebaalı olan dansöz dokto- rum da yardımı ile İngiltereden kaç- mağa kalkışır Doktor onu kaçır- k için civar limanlardan birine . götürmektedir. Fakat uğursuzluklar başlamıştır. Doktorun karısı evde yanlışlıkla ilâç diye bir zehiri ıçer, Doktorun karısının ölümü a! laşılınca da daha kaçamamış olan dansöz ve doktor yakalanırlar. Mah- kemeye verilip kaatil diye idam e- dilirler. İdam edilmezden pek kısa bir zaman önce iki sanık karşılaşır- lar ve birbirlerine âşık olduklarını ıtıraf ederler. Ama çok geç kalmış- ardır ve her şey bitmiştir... Bir hayli basit bir mevzuu olan roman anlatılışındaki yumuşaklık, tercümesindeki pürüzsüzlük yüzün- den zevkle ve Kolaylıkla okunuyor Belki pek kuvvetli ve kalıcı bir yö- nü olmamasına rağmen her cins o- kuyucuyu tatmin' edebilecek olan bu roman çekinmeden tavsiye edilebi- lir. AKİS, 26 TEMMUZ 1958