YURTTA OLUP BİTENLER Millet kipuvan dise geçen haftanın — sonlarında danada, geç vakit. Şehir Klü- bünde cereyan etti. Şehir öğle vak- tinden beri görülmemiş bir heyecan Göklerde ye kimse bir şey bilmiyordu Mahalli gazetelere tele üstüne telefon yağdırılıyor, bilgi soruluyordu. A- himmete muhtaç dede- ler halındeydıler şte bu yüzden Ajans bülteninin radyoda okunacağı saatte Şehir Klü- bünde büyük bir kalabalık radyonun başına toplandı. Halkçısı vardı, mokratı vardı, tarafsızı vardı. H ep- sini bir tek endişe, mleket endişe- si birleştirmişti. Ankara memleket saat ayarını rlerin okunmasına geçti. dehşetle irkildi. Spiker Devlet Ba- nı Muzaffer Kurbanoğlunun C. , Meclisi tebliğine verdiği "Ce- vap II"yı okuyordu!. . ir anda derin bir infial dalgası Klüp edasının üzerinden esti, geçti. Bir demokrat hiddetle, hislerini izhar etti. Bu sırada Adana alarında r ları sağır etmekte devam ediyordu. Bundan üç gün sonra ise İstan- bulda Eyüpten bir başka ü, — bütün tartışmaların durmas lüzumunu bütün yurtta — derin akis- ler yaratan bir eda içinde tekrarla- di ve vatandaşları batılı manasıyla bir Milli Birlike davet etti. C. H. P. Meclisin toplanması lüzumunu partisi adına ilk defa ora- da ortaya atarken toplantıda herke- edebileceğini — hatırlattıktan sonra ilâveetti: "Biz İstiklâl Sava- şını da Birinci Büyük Meclisle bir- likte böyle yaptık ve böyle kazandık". iki harekete bu mılletın puvan hiç, ama hiç tanımamak, onu anlamamak, onun — varlığını gormemek bilmemek- ten baş ka şey değildir Dış İşleri Perişan halimiz aşbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, iki Devlet Bakanlığı, Basın Ya- yın ve Turizm Bakanlığı ve son ola- ak da nev zuhur Koordinasyon Ba- kanlığının kardeş kardeş sığındık- ları jBaşbakanlık binasının — üçün- cü katında, — binanı arka cephe- odadaki ye- n gazeteciler yuyla ve son derece iri acele acele içeri giren bir adamı ve arkasından sökün edenleri görünce nezaket icabı şöyle bir yerlerinden doğruldular. Son derece uzun boyuy- adam, koltuğa kurul- duktan sonra gözlerini masanın et- rafına sıralanmış gazetecilerin yüz- lerinde dolaştırdı. Lacivert elbisesi- nin göğüs cebindeki beyaz — mendil sıcaktan bunalmış, dışarı fırlayacak- Baron Bentinck O da şaştı! mış gibi duruyordu. Önce kısa bir sessizlik- oldu. Sonra uzun boylu adamın hemen sağ yanındaki san- dalyeye oturan Dışişleri Bakanlığı- nın hem çok konuşan, hem de hiç bir şey söylemeyen meşhur İsmail Soysalı sessizliği bozdu. Uzun boy- lu adamı önce Türkçe — sonra da Fransızca hazır bulunan gazetecile- re takdim etti.- Lâcivert elbiseli, be- yaz mendilli adam " Genel Sekreter Yardımcısı Baron Benti- nck'di. Türkiyeye Gençlik Parkında açılan NATO sergisi dolayısı ile da- vet edilmişti. Bu arada gazeteciler- le de bir görüşme —yapmayı arzula- yan Baron bu basın toplantısını ter- tip etmişti. Ancak, Basın Bürosu Mü- dürü İsmail Soysal hemen bu takdi- min ardından gazetecilere. Baronun son Orta Doğu hadiseleri hakkında sual sorulmam asım talep ettiğini de ekledi. Dog usu bu talebin es- rece hayati bir teşekkülün Sekreter Yardımcılığım yapıyordu ama son hadiseler hakkında hiç bir şey bilmiyordu. Dünyadan tamamen bihaberdi! Baron Bentinck'in sol tarafında, beyaz zemin üzerinde çiçekler bulu- nan emprimeden kloş bir elbise giy- miş, son derece zarif gözlüklü bir hanım yer almıştı. İsmail Soysal onu da takdim etti. Baronun tercüman- lığını yapacak olan bayan Topçuoğ- Sonra Baron konuşmağa başladı İngılızce konuşuyordu. Ağır tane tane söyliyerek kelimelerin ya- zılmasını bekliyordu. Cümleler tikçe bayan Topçuoğl a soyledıklerını e çeviriyordu. Ancak bu tercümeler sırasında Ba- ron Bentinck'in tam arkasına otu- ran ve toplantıyla hiç alâkadar de- ğilmiş gibi duran orta yaşlı, kırlaş- söze karıştı. geçmemıştı ki Topçuoğlunun tercümesi bir kere daha kesildi ve bu sefer de İsmaıl Soysal tarafından tamamlandı. Yedi dakika kadar sü- ren bu ılk beyanat sırasında sözleri kesılmıştı ki emprime elbısesı bır haylı dekol olmasına rağmen Topçuoğlu buram buram terlemeğe başladı. İşte tam bu ara- da da Basın Burosu Müdürü son de- haf tesadüf Baron lik mesafeler koyarak — tercümeye başladı. Sıra suallere gelmişti. Doğrusu gazetecilerden hiç biri. NATO'nun tarihçesi veya ulvi gayeleri hakkın- da bir nutuk dinlemek istemiyordu. Hemen hepsinin bu mevzuda aşağı yukarı bir fikri vardı. Onların öğ- meselâ bir gece indirilen Amerikan hava birlikleri hakkında NATO'dan bir karar alınıp alınmadığıydı. desteklenip desteklenmediğiydi. Ama